Bilmem ki hangi umuttan bahsedeyim
Geçip giden zamana ne deyim, aklım var oysa neden aczi yet içindeyim
Nasıl bir meclisin feyzini umut edeyim, yalnız bırakan düşlerimi kime söylerim
Bin bir hülyalardan mı vazgeçeyim, ufki seyrimi görmezden mi geleyim, ah edeyim



Hesapsız bir hayatın gamını neyleyim
Uzun ömür için tamah etmeyi nasıl tahayyül ederim, bilinç olmazsa deyin
Çocuklar ağlarken, yaşlılar melül melül bakarken, huzur evini ziyaret mi edeyim
Acil hastalara şifa dileyim, umutla aranan gözleri nasıl görmezden gelirim, inlerim



Evet, bir zamanlar yokluk vardı, bilirim
Lakin edepli olmak hal işiydi ve her nefeste hissederdim, utanmaya sevinirdim
Hisseden kalbin naifliğini yakinen terennüm ederdim, sevgiyi o vakit fark ederdim
Şefkat ve muhabbetin kanaatin bereketinden olduğunu öğrenirdim, ne sabır dilerdim



Nedense akşamın olmasını hiç istemezdim
Şimdi çağrılacağım diye kulak kesilirdim, şayet kayıtsız kalırsam ne azar işitirdim
Zaman zaman kötek yerdim, aç kalmanın ne demek olduğunu o vakit talim ederdim
Hiç sitem etmeyi beceremezdim, nazlanmak nedir yakınından da geçmedim, özlerdim



Yazlık sinemalar geçmiş yıllarda nasıl çoktu
Gazoz içmeyi becermek ne büyük umuttu, çekirdek çitlemeninse seyrine de doyulurdu
İçeri girmek bin beter, çıkmak ise bin hüzün ile ne büyük bir keder sokaklar suskundu
Ne kaçamaklar, duvardan atlayıp yuvarlanmalar, pantolonda yırtılmalar korkuydu



Çok acıkırdık ve eve gelmeyi göze alamazdık
Annem bir hışımla başımda biter, ne eline geçirdiyse acıyor demezdi, yine caymazdık
Babam gececi olurdu evimizde sükûnet ne kadar korkunçtu “sus” çaresini anlamadık
Nihayetinde çocuktuk, muhakkak ki yaramazlık yapacaktık, kimseye yaranamadık



Kendi aramızda şen ve şakraktık, nasıl oynardık
Bazen saklambaç bazen körebe ve bazen de çok değişik oyunlar öğrenip vedalaşırdık
Yarın için düşler kurar, kendi dünyamız adına umuda dalardık, kimi vakit kanardık
Aldatılmayı çok ayıplardık sanki kırmızı bir hat koyardık inanmak adına korkardık



Teyzeler, nedense beylerine herif diye çağırırlardı
Amcalar ise avrat demeyi marifet sayarlardı, ne kadar garip anlayışlardı, ne umardı
Saygı, sevgi hangi iklimin naifliğinde kalmıştı, edep bu kadar dışlanan bir anlayıştı
Şimdi geriye ne kaldı, ihmal edilen ne varsa ayan beyan ortadaydı, gariplik niye ardı




Mustafa CİLASUN