Ne söylesem, hangi istikametin vechesinde nefeslensem bir çile var ey yar
Ne çocukluğun hülyalarında şevk ve aşkla bir coşku yaşadım
Ne adamlığa doğru yol alırken tefekkürün sevdasında uyandığım sayıklamara inandım
Ne kadar saflığım varsa, edep telakki ederek gönüllere yöneldim ve heba edildim
Hangi reçeteti verdilerse kederlenip, sinemin yalnızlığına iltica ettim


Umut var ya, niye hasretin vecdiyle sığınmıyor ve hakka yönelmiyorsun diyorsun
Hiç yönelmez olur muyum, nasıl böyle bir hali benden beklersin diye hayıflanıyorum İçimden, nasıl senin idrakinin fevkiinde nefes alayım, zira biçare bir adamın diyorum
Lakin sen yinede garip bir tebessümle ve hatta alaycı bir nezaketle nazar ediyorsun
Bakışlarından, yargılandığımın farkına bakarak yine mi mahkumun diyorum


Her nedense garipliğim tuttu yine ve suallerin sağanağında gölgelenirken birden
Akılma geldi işte, hukukun mukayyet olan delili ihmal ediliyordu sanki
Mücerret olan hakikat takvanın ve ihlasın hasredilmesine tabi ise
O vakit sana ne oluyor diyerek kendi halimde ve münazaraya yöneliyordum
Niye sevgi ve muhabbet bu kadar kolay heba ediliyor diyerek sanki sorguluyordum


Hergün binlerse insan göç ederken, gönülleri ihata eden sekülerlik aşikarken
Hevesler için, ruhun bizarlığı gözler önüne serilirken, kul olmak niteliği varken...
Niye yargıçlık gibi bir ünvanı kendin için makan saydın ve kolayca bilmeden yargıladın
ne var olan hakkımı akıl ve izanla teslim ederek bir şayika yaşadın ve ne de yaşattın
Ne kadar eza varsa, yeryüzü talan edilerek kalplerin sesini duymadan nara atılıyorsa...


Ve buna benzer misalleri hafızamdan geçirerek tam sana yöneltecekken susuyorum
Öyle ya ne çıkacak sanki, öfkelenmeden konuşmak çok uzaklarda kaldı şimdi
Nasıl olsa cennet ve cehennem insanların taksiminde bir hal ki devşiriyorlar taranaleri
Hiziplerin sultasında, cemaatlerin toz pempe sevdalarında, birde umut var ya işte her Neyse, kederlenmeyelim kendi kendimize, nasip işi gayret ve takvanın gerekçelerindeyse



Mustafa CİLASUN