Bir merhaba demeyi ne kadar çok isterdim
Yıllara sâri yutkunduğum kederin elemiyle sabahladığım gecelerin
Anlamaya muktedir olmak için gösterdiğim gayretin, bin hüzünle efkârlı nefesin
Esaretinde inim inim inletmiştin, ne yapsam ve nereye baksam suçlayandı o melalin


Gözlerinden dökülen yaşların meali miydim
Sinem için demlediğim kederin gizeminde arandığın dikenli dilin
Meşkûk bir halde, halin hazan perdesinde ve hıçkırığın bizar bırakan o kadrinde
Ruhumun mahzun serinliğinde, kalbimi titreten ve ürküten o haykırışın nedenlerinde


Ne yapmıştım kalbin ülfetinden arınmıştım
Suskunluğun rahlesinde sabahlara denk umman sesini aranmıştım
Firakın abat olduğu, firkatin inşiraha mebni gönüllere ilham olduğu aşkı anmıştım
Sevdanın yalanlarından, nefesin heyecanlı sunumlarından muzdarip olarak ağladım


Ne yapmalıyım sualiyle ve edebin kavliyle
Yıllarca sabrederek, gözlerinin yargılayan halinden kaçarak halime
Nakşeden ne kadar sancılarım zuhur ettiyse, bir hikmeti gerekçesi vardır mıdır diye
Umut içinde, hali bizar bıraktıran sahnesinde, çilenin ulviyetine amade aşk esiniyle


Hiç yazmamıştım, yalnızlığa bırakmıştım
Gülerken ağlayan, susarken yüreğin yangınlığında dalan hicrandım
Halimin avareliğine şahit olan kim varsa, hastamı acaba kuşkusuyla bakıyorlardı
Sense ne derler kaygısıyla ve bilmem ki her nasılsa farklı hülyaların sultasındaydın


Ne halimin derinliğine vakıftın nede ardın
Hayatın sosyolojik hallerinden bihaber olan bir can olarak hardın
Kuşku ve korkularınla, önyargılı savlarınla hiçbir vakit kalbin sesine kanmadın
Ne kadar aynı dili konuşuyor olsak ta, duygular farklı lehçelerde olunca hoyrattın


Nasıl anlardım, hiç fırsat vermeyen candın
Anlatmaya başladığım bir an, hıçkırıkların sergileniyordu an be an
Bilmem ki hala ne istiyordun, esaretin pençesinde inlettiğin yetmiyordu biliyordum
Çaresiz susmayı edep telakki edip, bir hikmeti var diyerek sabırla anı bekliyordum



Mustafa CİLASUN