Ne vakit sessizliğime çekilip, halin efkârıyla dertleşsem
Bin bir suallerin peşine takılıp yıllarımı devirsem, şevki ümidi ruhumda hissetsem
Çilenin senasında filizlenerek sabrın vahasında irkilsem, kalbimle şeksiz yüzleşsem
Keder ve elemin sahibiyle gönlü ihsan eden aşkın diliyle hemhal edip kendime gelsem



İşte bu hal üzere dil çaresiz ve kalbim bilmem ki niye sessiz
Hüznün burukluğu yüreğim için ne engin mübadelesiz ve hüccet için fevkalade fersiz
Şimdi gözlerden dökülen yaş niye hicranın busesiyle ilintisiz, sinem demsiz, şevksiz
Ey hak duy sesimi vicdan için hevesimi, garip ve kimsesizliğimi, yetim ve öksüz gibi



Ummanın nidasında mahzun kalmışım, nedenli şaşırmışım
Sanki meyden nasipsiz, hıçkırıklar için hesapsız, suskun sokakta mecalsiz adımım
Hangi yöne meyletsem, irfan ve ihsan için ruhumun feryadını dinlesem sızı duyarım
Sessiz bir köşeye siner, gölgeler içine meyleder, sinemde bin bir elem ve kederi anarım



Ne vakit halin derinliğine nüfus etsem ve kalbimi dinlesem
Ruhumun hicran damlalarını bir bir aşikâr eyleyerek, vicdanımla mizan yüzleşsem
Sevgi ve muhabbetin badiresinden arîleşen nefsin prangasında çaresizliğimi görsem
Rahmet ve mağfiretin tecelli ettiği an ve müddetin nefesime bahşettiği ülfete erişsem



Tuval bana bakar, ruhumdan akseden sesler içimi pek yakar
Ses veren yaylı tambur, kalbimin sükût eden halinden hüznün lehçesiyle söz eder
Meclisler ve sazendeler sessiz feryatların güftesini izhar eder, mızrap onu şehre der
Gönül bu, bazen söz dinler, bazen kendi dirliğine çekilerek, gün yüzüne çıkmak ister



Toprağı hasretin meşkiyle, hilkatin vezniyle kokladım
Suyun dilinde, dağın sükût eden halinde, ummanın kuşatan vecdiyle aşkı hissettim
Gönlümün yabancılığını mukayese edip içlendim, sualler için şimdi sırası mı dedim
Bir köşeye çekilip vaktin pervasızlığınsa düşündüm, o an çok üşüdüm ve de elendim



Mustafa CİLASUN