Ne kadar afallamıştım, demek ki şaşkınlık bu diye yakine andım
Onca yaşadıklarım, fevkalade öemseyerek hafızama koyduklarım nafileymiş
Bir gerçeğin, hisseden kalbin ve ruhu yetinin, anlamak kabilinde inşirahı farkın
Halime sudur etmesiyle, filizlenen umutların latif mealine o an muttali olmuştum



Bir farkındalık yaşamak, günlük işlerden biran kurtulmak gerekiyormuş
Beni benden alan, zaman zaman acziyet içinde bırakan, koşturmayı marifet sayan
Ve fakat ruhumun en ülvi sedasını unutturan, kalbimi boşluk içinde bırakan anlar
Ne kadar elzemdi, haniflik için ne kadar bir imdi, oysa aşk halin yekpare demiydi



Dile gelen ne varsa ve lakin tefekkürden ari bir soluksa ne kadar işe yarardı
Aklı ve izanı, ilimsiz bühtanı, zikredilmeyen aşkı hakikati, gül-i sevdayı ve arı
Yola yolcu gerek, adama arif olmak en tabii bir hak, azimet iradeyi vuslatı sanat
Aşk hakikatsiz, ruh sevdayı sultansız irade arınmış nefisle akleden yarsız olur mu



Gün niye doğar, güneş aşka tabi olmasa ne kadar ahenk içinde rahmeti sunar
Gece tefekkür etmek için ruhun sudurunda en nadide bir nazarla kalbi güzel aklar
Anlama muhtaç korkudan nasıl bir rahmet çıkar, aşk ehlini sevdası gül gibi koklar
Ancak çile meşakkatler bu kavil üzre vuslatı aralar, maksattız gönlü kim ne yapar



Böyle sıralanıyordu afakımda açan ve muştular sunan en zarif bir bahar
Lüzumsuzlukla iştigal eden, hesabın rüknünde nefesini tanzim etmeyene ne var
Ha nar ve yahutta nefsi telakkiler içinde insanı sürükleyen bir har bundan ne çıkar
Aşk insanın kalbinde ve ruhun rahlesinde nefsin tezkiyesinde ilzam olan ilkbahar



Mustafa CİLASUN