Tükendi artık şu nakdi ömrüm neyleyim
Şehredilmeye muhtaç ahvalimle boyun büküp umuda göçüp gideyim
Kimseye ses etmeyim, kalbimin yetimliğini gizleyip inleyim, çaresizce titreyim
Yeter ki kimseyi üzmeyeyim, zanlar içinde çürümeyip nefesin ulviyetiyle aşka ereyim


Ne hamasetin kör duvarlarında inleyim
Ne kıskançlığın esaretinde müddeti nefes için halimi eşkâle söyleyim
Ne ülfetten nasipsiz kalbin, nede şereften bihaber halin kadrine muhtaç olayım
İncesazın, ruhi cenahın, hukuki ikmalin, vecdi ihsanın, ulvi hazzın aşkıyla yanayım


Dilde sermayem yok, halde aşk bir ok
Nazarın perdelerinde, efkârın sahnelerinde, sine-i mahzunluk bir şok
Ne vakit tezahür ederse, yüreğin hicranı açık denizlerin derdiyle kederlenince
Elaman diyen gönüllerin, feryadı duyulmayan nefeslerin ve anlaşılmayan melallerin


Vurgun yemiş garipliğin kalbindeyim
Neyleyim, ne söyledimse, nasıl kelamı kavlince derledimse anlamadın
Hiç okumadın ve anlamak için zanlarından kurtulmadın, sadece haykırdın
Yargılayan gözlerinden, muhabbetsiz nefesinden, ülfetsiz kalbinden usandırıp yaktın


Ne kadar yakın olsak ta çok uzaktayız
Bir başka ifadeyle ayrı dünyaların rahlesinden eğitim alan soluklarız
Tashihi kanaatin, zahiri halin, vicdan bakirliğinde dağlanmış nidanın harıyız
Akla gelen ne varsa gayretin yıldıran çabasıyla sabredip ve susmaya şimdi muhtacız


Çık artık kuytu karanlığın koridorundan
Sosyolojik temayüller bilinirken ve hakikatken, hala eskilerde kaldın
Tekâmüle inanmadın, teknolojiyi dışladın, insanların muhabbetini ayıpladın
Bilgi saraydan anlamadığın gibi, anlayan ve alakadar olan herkesi çetleşiyor sandın


Aldın kitabı celili odana kapandın kaldın
Hiç anlamaya ihtiyaç duymadan okumaya çalıştın, tilavetler yaptın
Hafızı kuranların, namı meşhur solukların, kasetçalarlarını aldın, neyi anladın
Kulakları rahatsız edecek kadar teybin sesini açarak, o gözlere şaşkınlığını yaşattın



Mustafa CİLASUN