Dalıp gidiyordum suskun halimle
Alıp götüren, düşünceleri derinleştirip hicrana bürüyen emsaliyle
İçimin titremeleri, gözlerin dökmeleri vakti gelmişti, diyarın kutsiyetli rüknünden
Bazen duruyor, nazarlarım bir yerleri süzüyor, dil haliyle sükût ederek, kalbimi dinliyordu


Ne kadar okuduğum risale varsa
Dirliğim için kitaplar en faziletli derya olsalar da, ibret bir başka
Yanımda kimse yokken, refakatçiler kendi emellerinde nefeslenirken ve her demden
Anlatmaya muaf fak olamadığım ve fakat takatsiz kalana kadar çırpındığım halden uzaktı


Ne kuşun feryadı ahundan anlıyor
Ne nefesi kesilen mevtanın ibrete amade halinden ders çıkartıyor
Her nasılsa şakımayı marifet sayıyor ve sukutun o eşsiz çığlığına bigane kalıyordu
Kalbin soluklarından bihaber olarak hayatı yaşıyor, ruhun mukadderatına hiç banmıyordu


Ne seherin ulviyetinden bahseder
Ne kaderin mukadderatından bahsederek gerekçeyi terennüm eder
Aşk ve muhabbet için sadece bir heves der, hakikatin rahlesinden içtinap eder gider
Ne gülmesini, ne sükût ettiği vakit, serdettiği esrarı mucibe sini gizler nedense kelam etmezdi


Çocuğun feryadına dayanamazdı
Nisanın çığlığına bigane kalamazdı, o an boynunu büker ağlardı
Nice sevdaları yâd ederek ve fezlekelerini şehrederek, hak ve hakikatleri açıklardı
Ne yanmanın, ne bağırmanın, ne çığlık atarak yerlere atılmanın burukluğunu süzerek akıtırdı


Dağın sesine, nefesine bigane kalma
Suyun aşkına ram olmadan nefesi arza bırakma, idrakini yokla
Ne ziyaretçinin, ne davet edilen misafirin yanında edebi sakın ha kimseye bırakma
Lafazanlığa bulaşarak şekli yeti yudumlama ve her nazarın bir gerekçesi var sakın uzaklaşma


Ne Ahmet’i, ne Mehmet’i ayıplama
Nisanın nefesinden, hasrettiği muhabbetten sudur ettiği halden
Aldatmaya ramak bıraktıran dilden hazlanma, onun kalbi latifliğini hemen anla
Çiçeği sadece uzaktan ve sessizliğinin kadrinden lütfedilen güzellikten mahrum bırakma kokla



Mustafa CİLASUN