O vakitler ne kadar hamdım, farkı fark etmeyen bir candım
Yaşamak adına ne talim ettirdilerse onu vuslatım sandım, sual etmeden nefesi bırakırdım
Hangi gayretin şadında umutlanırdım, bazen hüzünle sabahlar, ahımla uyanırdım, pek anlamazdım
Yarınlar için düşlere inanırdım, hülyalar diyarında yaşamayı ne marifet sayardım ve öyle inanmıştım


Oysaki ne kadar masumdum, kendi halimde yaşardım
Her ne hikmetse nazarlarımı saklardım, kimsenin dikkatini çekmekten sakınır ve utanırdım
Muhannete muhtaç olmamak adına bütün gayretimle çalışırdım, burukluk yaşamaya çok alışmıştım
Bazen sessiz bir köşede kendi kendime dalardım, duyduğum sesle irkilir kalırdım, şaşkın bir şekilde bakardım


Belki başka dünyalardan umut aradım, ne hazandım
Yağan kara, yapraksız dala, şevksiz ağaca, buz kesen ayaza, tütmeyen bacayı öyle anardım
Okuduğum kitapların sayfalarında kaybolur ve bazen nefes nefese kalırdım, bilmem ki yâdında ne bulmuştum
Eza vermeyen sevgiyi, feda olmayı gaye edineni, çilenin serencamında güçlenenin sevdasının da ne durulmuştum


Ürkek bir halin vardı, nefesine şahitlik yapan bir andı
Bir arzun vardı, lakin nazarların ne kadar candandı, kalbimi titreten bir heyecandı, ne ardı
Bir müddet suskun kaldık, yüzünde manalaşan kızarıklığa meylettim, nasıl sual edeceğimi o an hiç bilemedim
Arkadaşının dikkatini çekmesiyle birden irkilmiştin, bir kelam etmek adına demek ki çekinmiştin, dönüp gittin


O an ve şahidi bulunduğum zaman, neler anlatmıştı
İçselliğime dönüş seninle başlamıştı, sanki temaşa etmem dahi sakıncalıydı, utanmak vardı
İçim içime sığmıyordu, sanki sinemden bir sel sökün ediyordu, suskun kalmak ne kadar sancı zerkediyordu
Bir umut adına medeti anmak, beni benden alan o zamandan kurtulmak, meramı hakkıyla anlamak gerekiyordu


Günler sessizliğe teslim olmuş bir serap misaliydi
Sinemde nasıl bir sahra vardı, uçsuz bucaksızdı, bir gül-i nihali ansam, firkatiyle ağlasam acıydı
Yıllara sari beslediğim umutlar nerde kalmıştı, sancılar her vakit kapımı çalan refakatçimdi, artık sürur vardı
Sineme bahşedilen coşku ne kadar muazzamdı, akşam sabah her zaman yakınımdaydı, cana demek ki bu lazımdı


En ufak bir rikkat, kalbi etkileyen şiddet nazardı
Esrarında ne mümbit bir ikram vardı, ruhumu ihya eden esin kimden yadigârdı, erişmek ne manaydı
Nasıl bir hissiyattan söz etmeliyim, farkı fark etmeyen için elbette ki yoktur bir sözüm, ilhak olmak sevdaydı
Talim edilmeye muktedir olunmayan ilim kim için sırattı, istikamet hakikate ram olmadıkça elbette ki kayıptı


Gök gürlerken, rüzgâr yâd elden haber verirken
Fikretmek için düşünecek insan, ilme ifade edilemeyecek kadar muhtaçken, uzaklaşmak kime zarar verir
Nefsimi öldürdüm diyen için, irade nasıl bir ihtiyaca cevap vermektedir, yoksa boşluğa talim eden bir avdetmidir
Ruhun ve kalbin bir lisanı var, onu öğrenmek için merak senin iradene ve aklına bakar, yoksa an neye yarar denir


İdrakin talimden bihaber olan ruhi vadinse
İnşirahı anlamak halin için bu kadar uzak ise can, canan içindir, aşk ilhamı vecdindir, ihlâs yoksa kimindir
Kul olmak için sabrı hor görme, mütemadiyen mi kanaat edeceğiz deme, ecelle bedelleşmeyi bekleme o an bellidir
Kalbinde bir dirlik yoksa akan kanlar haline yabancıysa, mukallit kalmak ziyadesiyle kalbine yakınsa, elemdir



Mustafa CİLASUN