Gitmeliydim artık...
Kimseye birşey söylemeden, nefesimin hicranını ayan etmeden, kalbimi aşikar eylemeden
Bir hüzün var sinemde, sancılar şakıyor gölgesinde, ıstırabım bilmem ki kimin derdinde
Ahım kaldı yılların içinde, yine gam şad oldu bin hüzün ile zihnimin dinmeyen sahilinde



Ne söylemeliydim...
Hangi yüzle çıkıp derdimi divanında nefeslenmeliydim, dinmeyecek mi bu fakir halim
Hangi vaktin eşiğinde sessizce göçüp gideceğim, lal olan kabirler içinde nasıl aşka ereceğim
Ruhumun figanıyla, kalbimin dinmeyen bu sancısıyla nasıl bir umutla ve aşkla dirileceğim



Ne zaman burukluğumu ansam...
Nazar ettiğim ibret sahnelerini bir bir hakikatin ilgasından akseden aşkın asudeliğe kansan
Yalnızlığın hicranıyla kalbimin sayfalarında umutla bekleyen ibrete ram hikayeyi okusam
Sonra hüznün ruhuma zerkettiği bin bir hali, aşkın lisanından koklayarak şevkinle ayılsam



Bir an olsun bu gamı unutsam
Ne kadar hasretine dücar olduğum süruru varsa, unun nakşeden hilkatiyle ah manalaşsam
Bıraksam perişanlığımı, unutsam kaybolan yılları, anmasam hicran akıtan onca şahikaları
Derinliğin lahzasından gelen bir nidayı hakkıyla duysam, bıraksam içimi titreten korkuları



Mest oldu artık bu divane gönül avundu
Kalbi yakarışlarım manasında umut oldu, kalbim itminan olmanın vecdiyle şevkle doldu
Nerde bir garip görsem, urbaları yırtılmış hangi nefesi fark etsem hicran nasıl bir umuttu
Akıl ve izan insan için ne muazzam bir sonuçtu, farkı fark ettiren idrak ve aşk korkusuydu



Mustafa CİLASUN