Bir muştunun nişanesiydi sanki fark ettiğim latiflik ve asudelik
Mütebessim bir hal içindeydi, süruru resmeden naif bir zarafetti
Edebin her halinde, lisan-ı kemaliyetin vecdinde sudur ediyordu
Onun refakatinde geçirdiğim heran kalbime zindelik zerkediyordu



Başlıyordu anlatmaya o an suallerin mahcubiyetini aksettirerek
Sanki ben ne kadar malikim diyen feryadı sancıyla yudumlayarak
Bir insanın bu kadar saf ve zarif olması karşısında, utanıyordum
Yüzümün kızardığını hissederek, sumak adına çok savaşıyordum



Bir hitaba gerek duymadan, gözlerin tılsımında manayı anlıyordu
Nedense farkettirmeden bir düşüncenin mecrasında yol alıyordum
Zihnimi kuşatan sualler, gönlüme düşen pervaneleri yokluyordum
Bu kadar uryanlaşan vecdi ve ihsanlaşan halete ibretle bakıyordum



Boğazımın kuruduğunun farkındaydım, ya sabır diye hayıflandım
Zahmet vermek istemiyordum ve o anı kalbime sürurla taşıyordum
Demek ki hala edebin adabın çehresinden akseden aşkı alkışlıyordum
Ruhumun derinliklerinden hissettiğim hicranı, sürurla yaşıyordum



Ne kadar tensellik varsa, nefsimin bizarlığı kalbimi hüzünle yoklasa
Ruhumun hicran damlaları, mananın hakikatiyle ve aşkla yoğrulsa
Hasretiyle şad olduğum elim teslimiyetim sevdanın feyziyle buluşsa
Ne kadar bizarlığım ve hüzün dağlarım varsa, aşk-ı baki onu kuşatsa



Mustafa CİLASUN