Herşeyden habersizdim
Kendi halimde, gönüllü köleliğin bahşettiği iş gailesiyle, önüme gelen triplerin eşkaliyle
Gayeye hasret, mefkureye ne hacet, bin bir dert ile geçim bir başbela evet, derdirten azimle
Yukunduğum ne varsa, gözlerim bir başka nazarla ibretle bakmaya çalışsa da, işte anla


Niye böyle bir halin yolcusuydum
Bin hüzünle yolun ayrışımlarında,hali efkarımdan ne kaldıysa, aşk ile umuda sarılsamda
Hazan çıkıyor karşıma, hicran esin veriyor ahıma, ruhum mahzun birşekilde bakınsa da
Düşünüyorum işte nasılsa, hal bilgisinden yoksun nefesi anınca, iman rahlesi karşımda


Mukallit olmak
Taklit etmekten bir türlü bıkmadan avunmak, heves için, çıkar için akılın farkına varmak
Emrin sıhhat ve vucubunu idrak etmeden, bir vesile kurtulayım der, samimiyeti hiçlerken
Aşk adına ne varsa, dile gelen lisan-ı hal fevkalade edebi olsa da, sadakat ona olmayınca


Ne sazın dile getirdiği nağmeden
Hiçliğin eşiğinde nefeslenen biçare garipten, nefsini nizam etmeyi becermeyen ehliyetten
Nefesini nüfus elde etmek için serdeten sefilden, desiselerle hemhal olan sefihten derken
Su misali gönüller aklayan katreden, yağmurun bereketinden ve müddeti nefesi bilirken


Mahçubiyetimle başım önüme düşüyor
Dilim lal oluyor, takatim aşikar bir şaklilde azalıyor,peki, neler oluyor korku mu artıyor
Azabın haşyetimi, zebaninin dehşeti mi, akılsızlığın fevki mi yoksa ölümün soğuk hali mi
Diye derdest olurken, çalıların arasında duyduğum bir sesle irkirlim her nedense aniden


Yavaşça yaklaştım, bir çalıyla biraz araladım, o an acizliğin en dehşet anını yakaladım
Yılan kıvrılarak zavallı bir kuşu sıktığını anladım peki, şimdi ne yapmalıydım, şaşırdım
Asla korkmadım, av ve avcıyı nasıl ve hangi gayeyle ayırmalıydım,yok bırakmalıydım
Nasibin perdelerini araladım, rızgın taksiminde ferahladım,bilmem ki ne kadar yanıldım



Mustafa CİLASUN