Söz vermiştin, peki demiştin
Boynunu bükerek tebessümün güzelliğini fark ettirmiştin
Sarf ettiğin her nefesi yüreğime kilim misali işlemiştin, sürur vermiştin
Ne kadar dile gelen efkârım varsa, edebin sultasında ses çıkartmadan duruyorsa


Akşamdan sabaha susuyorsa
Düşlerin pervazlarında, hülyalar sağanağında bekliyorsa
Her halin, tevdi edilen mukadder nefesin, akli iradenin, hevesi nağmenin
Hüzzamlaşan kederin, hicrana daldıran elemim ve suskun bırakan aşkı hikmetin


Senasıyla dinliyordum sesini
Çünkü edebin her halinde senin aziz nefesini fark ediyordum
Mürebbi refleksin, hamiyetli gayretin, sabra ram olmuş yetinle yetiyordun
Ne vakit başımı eğsem avareliğin eşiğinde gözyaşı döksem ve sitemle nefeslensem


Nasılsa yetişip serinletiyordun
Sanki bir başka âlemin perdesini aralayarak içine alıyordun
Neler anlatsam, derdi bin bir hüzünle sıralasam, içimin yangınını açıklasam
Sanki malum bir halmiş gibi gözlerimin içine bakarak sükûnetle feyiz veriyordun


Öyle anlıyordum geçtiğim yollar
Ruhumun nidasında yaşadığım haller, kalbi iniltilerim haktı
Zaman mefhumu senin için en kudretli vaazdı, insanın farkı akidedeki sanattı
Hikâyelerin dilindeki esrarı şehrederek, vecdin firakından söz edip haz veriyordun


Bir mezarcıdan şöyle bahsederken
Gözyaşlarını hiç gizlemeden zehrediyordun, içimi burkuyordun
Titreyen halimle, acizleşen melalimle ne söyleyeceğimi bilememenin bizarıyım
Ne yapayım ne kalbim inşiraha tabi olup aşkı anlattı, nede gönül kapım açılmıştı


Seninle olmak ve kalbini anlamak
Ruhunun ulviyetinde nefeslenerek idrakin lehçesinde sabahlamak
Lal olan dilin, mal olmuş halin niteliğinde buluşmak, hikmet lahikasını okumak
Vuslatın sesteki ülfetinden, kalpteki hasretinden, ruhun mukadder olacak halinden


Mustafa CİLASUN