Ne sen sor ve ne de ben maziyi anayım
Çıktığım yolculuğun, seyreden umudun kanatlarında bizarım
Ne hastayım, ne yas içinde karayım, sabrın anahtarıyla vesilelere kanarım
Aldatmaya yabancıyım, sadakate refakatçiyim, edebin cenahında hüzne çok razıyım


Mümbit toprağın, ana gibi bir yarım
Dağlardan sökün eden hicranın, dalgalardan nükseden harın
Letafetine muhtaç olduğum haki katın, rahlede okunan kitabın ve o aşkın
Suhuletinde bizar kaldığım efkârın, sinemi kuşatan ve ağlatan bir cenahın türabıyım


Salkım saçak açılıyor esrarı halin
İnşiraha tabi olan ne varsa, hasretin sulbünden mühürse arım
Geleceğin hülyasında, küskün düşlerin fulyasında, zikredilen ne varsa bizarım
Ne merminin barutunda ne nemrutun romanında açılmış sayfalar kalanıyla hesabım


Yar nazlı, nar namıyla çok farklı
İdrak halin perdesinde ihtişamlı, izan vicdan için şimdi gamlı
Ruhumun hicran sayfaları bilmem ki niye halim için çok efkârlı ve ağlamaklı
Dile gelen, hecelerle sökün eden, kelimeyle yüzleşen, cümle mealinde sudur niye saklı


Ne ummanın seyrine amadeyim
Ne melalin sükût ettiren burukluğunda yola bakan hancıyım
Bilmem ki kim için davacıyım, boyun büktürenin sancısıyla savrulan salayım
Kendi halimde ağlarım, şehre dilmeyen hicranımla, başıboş yalnızlığımla yolcuyum


Anlatamadım bir türlü gönlüme
Abat olduğum, sevdasına ram olduğum, hasretiyle uyuduğum
Hülyalarıyla savrulduğum, düşleriyle ayıldığım ve ağladığım hakikat bir arsa
Tefekkürün feyziyle nutkum durunca, iksirin ülfeti kalpte esince, sürurum ki fevkinde



Mustafa CİLASUN