Masalını meczuplardan dinledim…
Aşkı diyar, diyar arayan bir dervişin heybesinde azıktı sevdan.


Şiir kitap’ının, en acıklı şiirinde ağlayan bir mısra idin.
Aynanın görünmeyen yüzüne bakan, aynada gördü seni.



Fırtınanın, en şiddetli esen hızında esti rüzgârların..
Ateşin kor kısmında yer edindin…


Yağan yağmurun, en narin tanesiydin her zaman,
Düşen karın en nakışlısı misalindi senin.


Açan gül'ün, masum tomurcuğu, sana hasretti,
Kırlangıçlar destan şakıdı üstüne…


Güvercinlerin kanadına, nakış oldu surların sırrı,
Toprağın çatlayan yerinde her asır yeniden dirildin.


Irmaklar, yetişmedi hızına,
Çağlayanlardan coşkundu bedenin.


Dicle, içine akıttığın gözyaşındı…
Peygamberleri yatırdın koynunda, ashaba yatak oldu yerin.


Yüzlerce değil; binlerce utangaç sevdaya şahitlik ettin,
Kollarında yiten yiğitlerin hesabı belirsiz !…


Çektiğin acılardan, sert kayalar yumuşadı.
Acıların oluk, oluk su olup aktı asırlık taşlarından.


Yine de tebessümü, eksik etmedin çehrenden.
Sana geleni; kırık kalbinle kucakladın..


Senden gayrı, kırık kalbe dayanamazdın.
Kışı sevmediğini bilirim, lakin bahar da sevdasını anlatamadı sana.


Bulutlar kıskanmış olmalı baharı,
Tependen bir mevsim olsun ayrılmadı.


Devleri ağırladın, cüceler seni bilmedi…
Gurur, kibir yaklaşamadı sana, asalet timsali idin.


Perilerin sazına, nağme oldun,
Yıldızlar dinledi sende gizli derdini…


Bilinmez diyarlarda yaşayan, şehriyarlara masaldı adın..
Destanlar anlatamadı seni…


Efsaneler, sende yürek biledi..
Seni tanımamak da neydi ey masallarımın şehri!


Sırların, bir cevher misali kesenden taştı.
Gövdene aldığın yaralar, bin değil milyonları aştı!


Gecelerin, zifiri karalığa meydan okurken,
Gündüzlerin, Güneş ışığına selam yolladı.


Sırlar sende Kafdağı misali, zümrüdü Ankalar habersiz.
Ey masallarımın şehri! Diyar-ı Bekir…








Suheyla CEYLAN