Zamanında Konuş(a)mamak Problem Olabilir mi?

“Üç yaşına gelmesine rağmen hâlâ konuşamayan Ahmet için, anne-babası ‘Bugün-yarın konuşur.’ diye beklemiş; fakat akranları konuştuğu hâlde o, konuşmaya bir türlü başlayamamıştı. Aile büyükleri, akrabalardan da geç konuşanlar olduğunu söyleyerek biraz daha sabırlı olunmasını tavsiye ediyordu. Fakat geçen her gün, soruları ve anne-babanın endişelerini artırıyordu. Ahmet konuşabilecek miydi? Bu gecikme bir problemin habercisi olabilir miydi? Çocuklarda konuşamamanın ne gibi sebepleri vardı?”
...
Konuşma, içtimaî hayatın en önemli unsurlarındandır. Kişi hayatı boyunca kendini farklı şekillerde ifade eder. Yüce Mevlâ’nın sadece insana bahşettiği bu kabiliyet, hayatı oldukça kolaylaştırmaktadır. Konuşmanın eksik olduğu bir hayatta, çeşitli sıkıntıların ortaya çıkacağı muhakkaktır. Beyan, insanın kendini tanıması ve tanıtmasında, dinin tebliğinde, hayata dâir vazifelerde, içtimaî hayatın devamlılığında önemli bir yere sahiptir. Dili güzel kullanmasına paralel olarak, kişinin gerek ferdî gerekse içtimaî hayattaki verimliliği artar.

Çocuk, anne karnından itibaren ruhî-içtimaî (psikososyal) ve ruhî-fizikî (psikomotor) gelişme süreci içerisindedir. Dil gelişmesi de belli ölçüde aynı dönemde başlar. İşitmenin başladığı gebeliğin 6–7. aylarında beyindeki konuşma merkezleri daha aktif hâle gelir; çocuğun dili kullanması için, gerekli altyapı tesis edilir. Normal durum, çocuğun yaşına uygun konuşma kabiliyetinin gelişmesi ve bu yönde herhangi bir gecikmenin olmamasıdır. Konuşmanın zamanında başlaması, çocuğun ruhî-içtimaî gelişme basamaklarına, beşerî münasebetlerine ve zekâ ve öğrenme kapasitesinin yaşa uygun gelişmesine müspet katkı sağlar.

Konuşma; birçok merkezin, kasın, sinirin bir arada muntazam uyumu ile gerçekleşmektedir. Çocukların lisan gelişmesinin düzgün olması için, sinir sistemi içindeki işitme-konuşma merkezleriyle motor kaslar arasındaki münasebetin ve ağız-damak-dudak-diş yapısının normal olması gerekmektedir. Sadece ‘ağaç’ kelimesinin söylenebilmesi için; ‘ağac’ın işitme merkezince önceden algılanmış ve hafızaya kaydedilmiş olması, ‘ağaç’ kelimesinin cümle içinde hangi söz diziminde kullanılacağının bilinmesi, konuşma merkezinin hafızadan ‘ağaç’ kelimesini bulması, ağız ve dil kasları ile ‘ağaç’ kelimesinin telâffuz edilmesi, ses telleri vasıtasıyla seslerin çıkması, nefesin ayarlanması, duyguların ‘ağaç’ kelimesini baskılamaması, diş yapısının sesi çıkarmada engel teşkil etmemesi, damağın belli bir yükseklikte olması, takılmadan bu kelimenin aktarıldığının duyulması ve konuşmanın devam ettirilmesi gibi faaliyetlerin birbirini tamamlayacak şekilde cereyan etmesi gerekir. Tesadüf ile izahı mümkün olmayan bu kabiliyet, insanın ne kadar muazzam bir mekanizmaya sahip yaratıldığını göstermektedir.

Bu mekanizmaların herhangi birinde doğuştan gelen bir sıkıntı veya eksiklik, sonradan ortaya çıkabilecek hasar, çocuğun konuşmasına menfî yönde tesir edecektir. İşitme kayıpları, dudak-damak yarıkları, sinir sistemine tesir eden hastalıklar, ağız ve diş yapısı problemleri çocuğun dil gelişimine menfî tesir eden hususlardır. Ayrıca uyku, beslenme, tuvalet vb. biyolojik ihtiyaçların yer ve zamanında giderilememesi ile ilgili problemler, gelişme gerilikleri, çeşitli psikiyatrik rahatsızlıklar da konuşma problemlerine yol açabilir.

Lisanın normal gelişmesi nasıldır?
Bebekler ilk altı ay içinde heceleri, ( ma ma, ba ba, da da vb. ), 12. aydan itibaren kelimeleri (anne, baba, mama, dede vb.) çıkarmaya, 18. aydan itibaren de cümle (anne gel, baba ver vb.) kurmaya başlar. Bu gelişme dönemlerinin çok gerisinde kalan çocukların, konuşma kabiliyeti bakımından incelenmesi gereklidir. Bu safhalarda gözden kaçırılan bir gecikme, çocuğun diyalog kurmasına, normal zekâ gelişmesine ve daha sonraki zamanlarda da içtimaî ve beşerî münasebetlerine menfî tesir edebilir. Görünürde hiçbir problemi (anatomik, norolojik ve psikiyatrik) olmayan bazı çocuklar, fıtrî gelişme hızı farklılıklarına bağlı olarak konuşmaya biraz daha geç başlayabilir.

Çocuklar, üç yaşından sonra uzun cümleleri düzgün kurmaya, kendilerini ifade etmeye başlarlar. Harflerin doğru olarak (fonolojik) çıkarılması, dört yaş itibari ile büyük ölçüde tamamlanır. Bu yaşta hâlâ r, s, ş gibi bazı harfler zor çıkarılabilir. Yaş ilerlemesine rağmen bu durum düzelmez ve daha da ciddileşirse, çocuğa konuşma eğitimi vermek gerekebilir. Söz dizimi (sentaks) ve mânâlı (semantik) cümle kurma açısından dört yaşında erişkin seviyeye ulaşılması beklenir. Bu yaşa geldiği hâlde dili anlamakta güçlük çeken (reseptif dil bozukluğu) veya his ve düşüncelerini ifade edemeyen (expresif dil bozukluğu) çocuklara bir tedavi programı uygulanmalıdır. Belli bir dönem beklendikten sonra hâlâ konuşmayan veya konuşma becerilerinde ilerleme olmayan çocukların gerekli kontrolleri yapılmalıdır. Geç kalınan konuşma eğitimleri, çocukların yaşa uygun becerileri kazanmadan büyümelerine ve farklı alanlarda zorluk yaşamalarına sebep olabilmektedir.

Konuşmaya menfi tesir eden hususlar


Konuşmaya menfî tesir eden faktörlerin başında zekâ problemleri vardır. Zekâ seviyesi nispeten geri olan çocuklar, konuşmaya akranlarından daha geç başlar. Bu durumdaki çocukların; şahsî, fizikî ve içtimaî gelişmelerinde de bazı gecikmeler görülür. Dış dünyadan hiçbir ses alamayan işitme problemli çocuklarda da konuşma problemi yoğun şekilde görülür. Çocuğun konuşma kabiliyetinin gelişmesi için, dış dünyaya ait seslerle uyarılması, bu sesleri algılaması, yorumlaması, ayırt etmesi ve bunların neticesinde de benzer sesleri çıkarma sürecine girmesi lâzımdır. Konuşamayan çocukların işitme yönünden incelenmesi gerekmektedir. Bilhassa sıkça orta kulak enfeksiyonu geçiren çocuklarda bu hususa dikkat edilmelidir. Anne-babaların fark etmediği, kulakta kalan bir miktar sıvı (seröz sıvı), çocuklarda işitme kayıplarına yol açabilmektedir. Çocuktaki görme problemleri de konuşmaya menfî tesir eden hususlardandır. İşitme kusuru kadar olmasa da, çocuğun etrafında olup bitenleri görememesi, nesneleri tanıyamaması konuşma problemine yol açabilmektedir.

Sık sık havale ve epilepsi (sara nöbeti) geçirmek de konuşamama sebeplerinden biridir. Normal bir şekilde konuşmaya başlayan çocukların geçirdikleri havaleler ve epileptik nöbetler, beyinlerindeki konuşma-işitme merkezinde veya ilgili diğer bölümlerde hasara yol açarak, konuşma açısından ciddi problemlere sebep olabilir. Bu yüzden anne-babaların, çocuklar ateşlendiğinde havale geçirmemeleri için dikkatli olmaları lâzımdır. Bu tür rahatsızlık yaşayan çocuklarda EEG (elektroansefalografi) çekilerek havaleye bağlı problemler kolaylıkla tespit edilebilir.

Yeterli ilgi ve şefkatten mahrum, çok fazla müspet uyarı (bol vakit ayırma ve oyun) alamayan çocuklarda da, geç konuşma ve diyalog problemleri olabilmektedir. Doğduğu andan itibaren insanlar arasında olması, sevilmesi, kendisiyle konuşulması, oynanması, çocuğun konuşmasını hızlandıracaktır. Etrafında fazla insan bulamayan çocuklarda bu gelişme aksamaktadır.

Bilhassa 0–3 yaşta, televizyon izlenmesine bağlı olarak çocuklarda dış dünyadan kopma, içe kapanma, yalnızlık, nesnelerle daha fazla ilgilenme, konuşmama, akranlarıyla ilgilenmeme, seslenince bakmama gibi durumların oluşturduğu bir psikiyatrik tablo gelişebilir. Bu tabloya bağlı olarak çocukların konuşması gelişmez veya mevcut durumda bir gerileme ortaya çıkar. Bu durumun geç fark edilmesine paralel olarak konuşamamanın yanında birçok problemin eşlik ettiği otistik davranışlar gelişebilir. Bu kritik gelişme döneminde (0–4 yaş), anne-babaların çocuklara fazla tv seyrettirmemeleri gerekir.

Çocuğun konuşma ve diyaloğunun sağlıklı gelişmesi için dikkat edilecek hususlar:

• Çocuk ile ilgilenmek ve ona sevildiğini hissettirmek,

• Çocuğa sevgi ve huzur dolu bir aile ortamı sunmak,

• Çocuğun ihtiyaçlarını (yemek, uyku, koruma vb.) dengeli şekilde karşılamak,

• Yaşı ne olursa olsun, çocukla sık sık konuşmaya çalışmak,

• Çocuğa vakit ayırmak, masal anlatmak, ninni söylemek,
onunla yaşına uygun oyunlar oynamak,

• Onun çok uzun süre kendi hâline kalıp, yalnızlaşmasına izin vermemek,

• Mümkün olduğunca akranlarıyla oyun oynamasını sağlamak,

• Çocuğu sık sık toplum içinde aktif olacağı işlere sokmak,

• Gönderdiği ses ve konuşma mesajlarına cevap vermek,

• Eline aldığı nesneler hakkında ona bir şeyler anlatmak (3–4 aylık bir bebek olsa bile ),

• Çocuğun tv karşısında çok uzun süre kalmasını engellemek (0–4 yaş ),

• Konuşurken ses tonunu iyi ayarlamak

• İşaret ile istediklerini, konuşarak istemesini sağlamak (yaşına uygun olarak),

• Fikirlerine değer vermek, onun ile sık sık dertleşmek (yaşına uygun olarak),

• Çocuğun kendine olan güvenini artırmak,

• Çocuğun yaşına uygun bir eğitim almasını sağlamak,

• Belli bir zaman ayırarak çocukla resimler üzerine konuşmak,

• Yaşına uygun olarak çocuktan hikâye, masal anlatmasını istemek,

• Konuşma zorlukları görüldüğünde, çocuğun dikkatini bunlar üzerine çekmemek.


Yukarıdaki hususlar, konuşma problemi yaşayan çocuklar için de, destekleyici ve tamamlayıcı hususiyetler arz eder. Konuşma problemi ciddi boyutlarda ise, çocuğun bir uzman hekim tarafından muayene edilmesi gerektiği unutulmamalıdır.

Dr. Hasan AYDINLI