Şeytanı Ağlatan Ayet

Şeytanı Ağlatan Ayet " O kimseler ki: Bir kötülük işledikleri, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı anarlar; günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir? Bir de onlar, günah üzerinde ...


Ağaç Şeklinde Aç2Beğeni
  • 1 gönderen Henna
  • 1 gönderen gizemli

  1. Alt 11-06-2008, 05:45 #1
    Ziyaretci
    Henna Mesajlar: n/a
    Şeytanı Ağlatan Ayet

    " O kimseler ki: Bir kötülük işledikleri, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı anarlar; günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir? Bir de onlar, günah üzerinde bile bile israr etmezler. Bunlara rablerinden mağfiret vardır; altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedi kalırlar. Böyle yapanların mükafatı, ne kadar güzeldir. "

    (Al-i Imran suresi, ayet: 135-136).

    gizemli bunu beğendi.
  2. Alt 11-06-2008, 09:26 #2
    gizemli Mesajlar: 162
    O kimselerki: Bir kötülük işledikleri, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı anarlar; günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir?
    Bir de onlar, günaâh üzerinde bile bile ısrar etmezler. Bunlara rablerinden mağfiret vardır; altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedî kalırlar. Böyle yapanların mükâfatı, ne kadar güzeldir. " (Âl-i İmrân sûresi, âyet: 135-136).


    Tevbe
    Fakih anlatıyor:
    -Rahmetlik babam (senedi saydıktan sonra) Hz. Ali b. Ebî Talib (r.a.) şöyle dediğini anlattı:
    -Resûlüllah (s.a.v), müslümanlar arasında kardeşlik bağı kurdu. Bu çeşitten olmak üzere , Said b. Abdullah ile Sa'lebe Ensarî arasında bir kardeşlik bağı kurdu.
    Bu sırada , Resûlüllah(s.a.v.) , Tebük gazasına çıkmıştı.
    Said b. Abdullah gaza niyeti ile yola çıktı. Yerine kardeşi Sa'lebe'yi çoluk çocuğunun işi için vekîl bıraktı. Sa'lebe odun taşıyor; su getiriyor. Bütün bunları yaparken , sevabını Allahu Tealadan diliyordu. Bir gün dönüşünde eve girdi. İçeri girince ona iblis geldi:
    - Şu perdenin arkasına bak, deyince , Sa'lebe, perdeyi kaldırdı ve kardeşinin güzel hanımını gördü. Dayanamadı; yanına girdi onu okşadı.
    Kadın şöyle dedi:
    - Ey Sa'lebe! Allah yolundaki kardeşinin bizim için sana bıraktığı hakkı koruyamadın.
    Bunun üzerine Sa'lebe :
    - Eyvah, mahvoldum! Diye bağırıp yola düştü. Bir dağa çıktı.
    Yüksek sesle şöyle yalvarıyordu:
    - İlahi Sen Sen'sin: ben de benim. Sen mağfiretle karşılayansın. Ben ise, günahlarla, hatalarla huzuruna geldim...
    Resûlüllah (s.a.v.) gazadan döndükleri zaman, herkes kardeşini karşılamaya geldi. Ama, Said'in kardeşliği gelmedi.
    Said evine gitti; hanımına sordu:
    - Allah yolunda kardeş olduğumuz Sa'lebe nerede?
    Kadın şöyle anlattı:
    -O kendini hatalar denizine attı; dağa doğru çıkıp gitti. Said kardeşini aramak üzere yola çıktı; gidip buldu.
    Sa'lebe yüzüstü düşmüştü. Başını iki eli arasına almıştı. Yüksek sesle şöyle diyordu:
    - Zillet makamım ne kadar düşük! Rabbine âsi olan kimsenin makamı nasılsa öyle...
    Said ona şöyle dedi:
    - Kalk ey kardeşim, bu gördüğüm hâl nedir?
    Sa'lebe şöyle dedi:
    - Seninle gelemem. Ancak, şu şekilde gelebilirim: Elimi boynuma bağlamalısın. Zelil bir kul, efendisinin kapısına nasıl götürülürse öyle götürmelisin.
    Said onun dediğini yaptı. Sa'lebe'nin Hamsane adında bir kızı vardı. Gelip babasını aldı; Hz. Ömer (r.a)'in kapısına götürdü. Evden içeri girdiler. Sa'lebe , Hz. Ömer(r.a.)'e şöyle dedi:
    - Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı?
    Hz. Ömer (r.a.) şöyle dedi:
    - Git yanımdan, saçlarından tutup seni ezmek istiyorum. Buradan çık, git; benim yanımda sana yer yok.
    Buradan çıkınca , Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in yanına gitti; şöyle dedi:
    - Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı?
    Hz. Ebû Bekir (r.a.) şöyle dedi:
    -Git buradan ; benide kendi ateşini yakma; Bana göre , senin için hiçbir tevbe yoktur.
    Oradan çıktı; Hz. Ali (r.a.)'nin kapısına gitti.
    Şöyle dedi:
    - Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı?
    Hz. Ali (r.a.) şöyle dedi:
    - Çık git buradan. Bence, senin için bir tevbe yoktur.
    Buradan çıkınca, şöyle dedi:
    - Ey kardeşim! Ey kızım! bu üç kişi beni ümitsiz bıraktı. Ümidim o ki, Resûlüllah (s.a.v.) beni ümitsiz bırakmaz.
    Bunun üzerine kızı, onu Resûlüllah (s.a.v.)'ın yanına götürdü.
    Resûlüllah (s.a.v.) onu görür görmez şöyle dedi:
    - " Cehennemin zicirlerini ve bukağılarını, bana hatırlattın."
    Resûlüllah (s.a.v.)'a şöyle dedi:
    - Yâ Nebiyyallah! Allah yolunda gazi kardeşimin karısına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı?
    Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
    - "Çık buradan ; bana göre hiçbir şekilde senin tevben yoktur."
    Oradan böyle çıktıktan sonra kızı ona şöyle dedi:
    - Ey baba, Muhammed (s.a.v.) ve ashabı senden razı oluncaya kadar; sen benim babam değilsin; ben de senin kızın değilim.
    Bunun üzerine Sa'lebe yüksek sesle:
    - Yâ Rabbi! Ömer'in kapısına gittim; beni dövmek istedi. Hz. Ebû Bekir'e gittim; beni azarladı, tahkir etti. Hz. Ali'nin yanına gittim; beni kovdu. Peygambere gittim; beni ümitsiz bıraktı.
    Ey Mevlam! Benim için sen ne yapmayı istiyorsun. Bu duâma "evet" diyecekmisin? yoksa cevabın "hayır" şeklinde mi olacaktır?
    Bunun üzerine semadan bir melek geldi; Resûlüllah (s.a.v.)'a şöyle dedi:
    -Allahu Teala soruyor: Halkı sen mi yarattın, yoksa ben mi?
    Resûlüllah (s.a.v.), Allahu Teala'yı murad edip, şu cevabı verdi:
    -"Sen, ey efendim!"
    Bunun üzerine melek şöyle dedi:
    -Allahu Tealâ şöyle buyuruyor:
    -Kuluma müjdele; onu bağışladım.
    Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) ashabına sordu:
    - "Sa'lebe'yi kim bana getirecek?"
    Hz. Ebû Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.) kalktılar:
    - Biz getiririz, Yâ Resûlallah! Dediler.
    Hz. Ali (r.a.) ve Selman (r.a.) da kalktılar:
    - Ya Resûlallah! Biz getiririz, dediler.
    Resûlullah (s.a.v.) Hz. Ali (r.a.) ve Selman (r.a.)'a izin verdi.
    Sa'lebe'nin yolunu tutup gittiler. Yolda Medine çobanlarından birine rastladılar.
    Hz. Ali (r.a.) ona sordu:
    - Resûlullah'ın ashabından birini gördünmü?
    Çoban şöyle dedi:
    - Galiba siz cehennemden kaçan birini arıyorsunuz?
    - Evet,i onu arıyoruz. Bizi onun yanına götür, deyince çoban şöyle dedi:
    - Gece basınca, şu dereye gelir gider, şu ağacın altına oturur. Sonra Yüksek sesle şöyle der:
    - Rabbine âsi olanın makamı ne kadar düşüktür!
    Orada beklediler. Gece olunca Sa'lebe geldi; o ağacın altına gidip oturdu. Sonra ağlayarak secdeye kapandı.
    Selman onun ağlamasını duyunca, ona doğru yürüdü ve şöyle dedi:
    - Yâ Sa'lebe kalk. Âlemlerin Rabbi seni bağışladı.
    Bu sesi duyunca sordu:
    -Habîbim Muhammed nasıldır?
    Allah'ı ve seni seviyor, dediler. Bilâl namaza kalktığı zaman, Sa'lebe'yi mescide getirdiler. Safın son kısmında durdular.
    Resûlüllah (s.a.v.) namazda :
    - "Çoklukla övünmek sizi oyaladı" (Tekâsür sûresi, âyet:1) âyetini okuduğu zaman, bir bağırırş bağırdı.
    - "O kadar ki; kabirleri ziyaret ettiniz" (Tekâsür sûresi, âyet:2) âyetini okuyunca bir daha bağırdı dünyadan ayrıldı.
    Resûlüllah (s.a.v.) namazı bitirince Sa'lebe'nin yanına geldi.
    -" Ey Selman, onun üzerine su serp."
    Selman:
    - Yâ Resûllallah, o dünyadan ayrıldı.
    Sonra kızı geldi; Resûlüllah'a şöyle dedi:
    - Yâ Resûlallah, babam nerede? Ona hasret kaldım.
    Resûlüllah (s.a.v.) ona:
    - " Mescide gir " dedi. Mescide girince, babasını ölmüş buldu. Elini başına götürdü.
    - Ah perişan halim, ah babacığım, senden sonra bana kim bakacak?
    Demeye başladı.
    Onun bu haini gören Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
    -" Ey Hamsane! İstermisin: Ben, senin baban olayım; Fatımada kardeşin?"
    Buna karşılık şöyle dedi:
    - Olur Yâ Resûlallah!
    Resûlullah (s.a.v.) Sa'lebe'nin cenazesine gitti. Kabrin kenarına geldiği zaman, parmak uçlarına basarak yürüdüğü görüldü.
    Döndükleri zaman, Hz. Ömer (r.a.) şöyle sordu:
    - Yâ Resûlallah! Kabrin başında parmak uçlarına basarak yürüyordun; nedendir?
    Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
    - "Yâ Ömer! Meleklerin çokluğundan, ayağımın tabanını basacak yer bulamadım ."


    FAKİH der ki:
    - Yukarıdaki hikâye çeşitli lafızlarla anlatılmıştır.
    Söylendiğine göre şu âyet-i kerime o sahabe hakkında nâzil olmuştur.
    - " O kimselerki: Bir kötülük işledikleri, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı anarlar; günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir?
    Bir de onlar, günaâh üzerinde bile bile ısrar etmezler. Bunlara rablerinden mağfiret vardır; altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedî kalırlar. Böyle yapanların mükâfatı, ne kadar güzeldir. " (Âl-i İmrân sûresi, âyet: 135-136)

    Henna bunu beğendi.
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.