Taklit Hastalığında Son Perde: MUS'AB SAÇI!

«Önemli olan öz, şekil değil» denile denile bugün gelinen nokta ortada. Sokaklarımızda bir Türk gencini, bir batı ülkesinin gencinden ayırt edemez hâle geldik. Şekilden şekle bürünen gençler, iyi niyetli olduklarını ...


  1. Alt 07-16-2008, 00:55 #1
    beyza Mesajlar: 2.053
    «Önemli olan öz, şekil değil» denile denile bugün gelinen nokta ortada. Sokaklarımızda bir Türk gencini, bir batı ülkesinin gencinden ayırt edemez hâle geldik.

    Şekilden şekle bürünen gençler, iyi niyetli olduklarını söyleseler de, bir gün dıştaki bu mikrobun içeriye bulaşmayacağından emin olabilir miyiz?
    Mikrop diyorum.

    Evet, kendi dünyasından olmayan bir takım şekillere bürünme hevesi, arzusu hattâ inadı tehlikeli bir hastalığa işaret etmiyor mu?

    Şeklî beraberlikler fikrî beraberliklerin habercisi değil mi?

    Bu gidişin sonunda ortalığı yozlaşmış kimliksiz tipler doldurmayacak mı?

    Hormon, gıdalara ve o gıdalardan rızıklananlara menfî tesir ettiği gibi, nereye çektiği belli olan imaj sevdasına körü körüne bağlılık ve şekilcilik de neslimizin dış yapısını deforme ediyor.

    Sıra iç yapıda mı?

    Popçu, topçu, televole kültürüne mensup âlemden insanları şeklen taklit eden gençlik, nasıl bir rezalete ortak olduğunun maalesef farkında değil. Gittiği yolun tehlikesinden habersiz.
    İşte bir örnek...


    Ne idüğü belirsiz, kendi çukurlarında ün yapmış, boyalı imajıyla da neslimize tesir edenlerden biri, geçenlerde kendisine evlilikle ilgili sorulan soruya bakın nasıl cevap veriyor:

    “–Evlilik mi? Ne gerek var, birlikte yaşıyoruz işte!”

    “–İyi de çocuk düşünmüyor musunuz?”

    “–Evlilik olmadan çocuk olmuyor mu sanki! Arkadaşlar bu tabuları yıkalım!”
    İşte aileyi, namusu, iffeti, nesebin önemini hafife alan, bir cehalet asrı kafası.

    Kafanın içi böyle...

    Ya dışı...

    Kafasının hâlini bir görseniz, birbirine yapışmış saçlar, anlamsız, dengesiz bir tıraş...

    Karmaşa...

    Kargaşa...

    Tarife gerek yok. İçi nasılsa dışı da öyle...

    Ya bizimkiler...

    Özü, kendi kültür hazinesinden beslenmiş, aileden aldığı güzel değerleri taşıyan bir güzide nesil. Fakat bu güzide neslin dışına baktığımızda içi temiz olan gençlerin birçoğunun bahsi geçen saçma tipleri taklidine şahit oluyoruz.

    Asıl korkutan husus, dış taklidin zamanla iç taklide ve zehirlenmelere de neslimizi sürüklemeye meyyal oluşu değil mi?

    Tuzaklara dikkat etmek lâzım. Bu özentilerin arka plânında neler var?

    Neslimizin yarınlarından ve yarınımızın neslinin ruh kıvamından mes’ul olanların, yani anne-babaların, eğitimcilerin, millî bir hedefi olan sanat ve kültür erbabının... üzerine gitmesi gereken husus da burası.

    Gönülleri ve akılları şekillendirenler, öze yatırım yapanlar işte bunun için kabuğa, dış şekle de önem vermek zorundalar. Çünkü bunu kılla uğraşmak için değil, akıllara ulaşabilmek için yapmalılar.

    Çünkü bugün gençlerimiz bu taklit hevesine akılla, gönülle değil hevâ ile nefis ile yaklaşıyorlar. Bir avuç kıla her gün şekil vermek uğruna, akıllarına eğilemiyorlar.

    Hâlbuki, batı; hayatımızın, kültürümüzün iç dokularını inceleyip, yorumlayıp, benimseyip kendi geleceklerini haritalıyor.

    Dünyevîliğe, dış şekilciliğe, taklide sorgulamadan teslim olan genç neslimiz, çalışmanın, güzelliklerin, doğruların, öğütlerin, ter dökmenin, uhrevîliğin mahiyetini yaşamaya gelince, bin bir mazeretten ve bahaneden kendi geleceğini inşa için bir adım bile atmıyor.

    Bir de bu tür özentilere, sûret-i haktan görünerek kılıf bulmaya çalışan gençlere rastlıyoruz.

    Dergimiz yazarlarından değerli hocam Âdem SARAÇ, Avrupa ziyaretlerinde yaşadığı bir hâtırayı bizimle paylaşmıştı.

    Maalesef gurbetçi Türk ailelerinden çoğunun oğulları küpeli, takılı, tasmalı. Böyle gençlerden, saçları neredeyse beline varmış olan birini görünce hocamız hayretle;

    “–Nedir bu hâl? Delikanlı bu saçlar ne böyle?” diye çıkışır. Fakat ummadığı bir cevapla karşılaşır:

    “–Hocam, bu Mus’ab saçı!”

    Hoca delikanlıyı şöyle bir süzüp sakince devam eder:

    “–Allah Allah, öyle mi! O zaman Hazret-i Mus’ab gibi bir aşr-ı şerif ile gönlümüzü bir ferahlat bakalım.”

    Bu kez şaşırma sırası gençtedir:

    “–Hocam, o da nedir? Yenilen-içilen bir şey mi?”

    İşte komik ama aslında düşündürücü bir tablo...

    Çeşitli mazeretlere de sığınsa okullarımızda eğitimcileri, ailede ebeveyni, sokaklarda hepimizi tedirgin eden bu anlamsız taklit hastalığı, enerjimizi harcıyor, hepimizi asıl gayelerimizden alıkoyuyor.

    Nasıl alıkoyduğuna işte net bir örnek:

    Mahir İZ hocaya bir gün sorarlar:

    “Hocam; siz elli, altmış, yetmiş sene evvelini dün gibi söylüyorsunuz! Nasıl oluyor bu iş?”

    Hoca şöyle izah eder:

    “Oğlum, biz ilk mektebe gittik. -Osmanlı ilk mektebi- bize ilk gün yolda nasıl yürünür, bunun kaidesini öğrettiler: Nazar ber-kadem! Göz ayağın ucunda olacak yürürken! Biz, «Nazar ber-kadem»dik -gözümüz ayağımızın ucundaydı, hep önümüze bakardık-; sizler «nazar ber-etrafsınız» -boyuna etrafınıza bakınıp duruyorsunuz-; sizde hâfıza olur mu? Sizde hâfıza olmaz!


    Bugün gençlerimiz cambaza bakarken, yarınlarını yankesicilere kaptırmaktalar.

    Öyleyse;

    Yapılması gereken nedir? Bunun yollarını aramak lâzım.

    Gençlerimize öz değerlerimizi sevdirmenin yolunu bulmamız lâzım.

    Kendi kültür, aile ve ecdadımızın rengini yüksünmeden taşımayı öğretmemiz lâzım.

    Fıtrata uygun bir şekilde iç ve dışı, sîreti ve sûreti temiz tutarak, masumiyeti, tertemiz bir Müslüman genç safiyetini muhafaza etmenin değerini hissettirmemiz lâzım.

    Boyalı, jöleli, parlak imajları değil, abdestle, namazla, hizmetle ağaran nurlu sîmâları güzel bulmalarını ve kendilerine model almalarını sağlamamız lâzım.
    Necip Fazıl’ın dediği gibi:


    O yüz, her hattı tevhid kaleminden bir satır,
    O yüz ki, göz değince Allâh’ı hatırlatır...


    Yazar Ali Rıza BUL

  2. Alt 07-16-2008, 01:05 #2
    alptraum Mesajlar: 38.105
    Blog Başlıkları: 28
    Bu yaziya karsi cok yazilar yazilabilir ben bir kac örnegi belirteyim

    Alıntı:
    Kafasının hâlini bir görseniz, birbirine yapışmış saçlar, anlamsız, dengesiz bir tıraş...

    Karmaşa...


    Kargaşa...

    Tarife gerek yok. İçi nasılsa dışı da öyle...

    Eger böyle bir denklem olusturursak her DISA görede insanlarin icini tasavvur ederiz ki bu sekildeki süphecilik ya da hata aramak en azindan bizim ehl-i Sünnet anlayisimiza ters düser.

    Yukaridaki yaziya alintiladigim bir yerin devaminda belirtilen cümle ile ufak bir celiski

    Alıntı:
    Asıl korkutan husus, dış taklidin zamanla iç taklide ve zehirlenmelere de neslimizi sürüklemeye meyyal oluşu değil mi?


Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.