Mutlak güzellik
Sokaktan geçerken Yusuf’un yüzünün nuru o civarda bulunan köşklerin, evlerin pencerelerinden, kafeslerinden içeriye vurur, düşerdi.
Köşklerde bulunanlar: “-Belli ki Yusuf gezmeye çıktı, şimdi buradan geçiyor!” derlerdi.
Köşede bucakta oturanlar da duvarlarda ışıklar, parıltılar görünce, Yusuf’un oradan geçtiğini anlarlardı.
Yusuf’un geçtiği sokağa penceresi bulunan ev, onun oradan geçişinden şereflenir, nurlanırdı.
(Ey kardeş!) Aklını başına al da evinin penceresini Yusuf’un geçtiği sokağa aç; ve pencerenin önüne oturup onu seyret!
Âşık olmak demek, nur gelen tarafa pencere açmaktır. Çünki gönül, gerçek dostun yüzü ile aydınlanır, nurlanır.
(Mevlana, Mesnevi, c. IV. 3091-3096)

Güzelin kim olduğunu ne vakit unuttuk, ya güzelliğin neliğini ne zaman?..
Bir yük oldu ömür, kovunca güzeli hayatımızdan; ve güzellik küsüp gitmişti, ömür bir yük oldu. Güzellik ruhlarda perveriş içindeydi, güzellik gönülde alışveriş içindeydi. Güzellik bereketti, zenginlikti; güzeli arayan cihanın canını arıyor demekti.
Kaç bin yıl önce sormuştu soruyu Platon; “Güzel nedir?” yani ki “-Ti esti to kalon?”
Güzel kimdi gerçekten ve neydi güzellik?
Kolay bulunsun diye cevabı, kendi güzelliğinden halka güzellik vermişti Hak. Görelim ve gördükçe Güzel’e yakınlaşalım diye güzelliği yaratmıştı; ve güzelliğin hamuruna kendi nurundan bir nur katmıştı.

Güzel olan, iyi, doğru ve yararlı olandı. Güzel bir söz, güzel bir iş, güzel bir ders gibi. Güzel şiir de, güzel manzara da, güzel söz de hep estetik değeri tartmaktaydı. Din idi adı evvel güzelliğin, felsefe oldu sonra, bilgi oldu, yönetim ve siyaset oldu... Daha neler olmadı!.. Herkes ve her şey güzelin peşinde, güzel ülkelerde güzel günler yaşandı.
Sonra...

Sonra güzel insanlar güzel atlara binip gittiler ve güzellikler yağmalandı birer birer. Hüzünlü gönülleri sabaha eklerken güzellikler, sevinci gizleyerek sabahı bekler oldular. Gözlere akseden renkler de, sazlara yankıyan ahenkler de güzelliğini yitirdiler. Bestelerimiz şiddet doldu, tatlı diller hayal oldu. Gönüller güzelden uzaklaştı, zira gönüllere kin bulaştı. Güzellik atıldı ya, kaşlar da çatıldı. Oysa gelenek güzel üzerine bina olunur, kültür güzellikle beka bulurdu. Güzelin yönü gönleydi, hem güzelliğin de... Gönül Çalab’ın tahtıydı, Güzel’i aramayan iki cihan bedbahtıydı. Neye mâl olursa olsun, yaşamanın anlamı, güzel görünüşleri ve şekilleri; belki güzellik dolu gönülleri kurtarmaktı. Güzellik insana peşin verilmiş cennetti ve sultanlar güzele bakar, gönüller güzele akardı.

İki parçaydı hakikatte güzellik, ve her parça diğer yarısına âşık. Onunla sevilen sevene ders okutur, onunla sevgi ilmiği kilim dokuturdu. Aşk mektebinin kitapları ve defterleri, atölyeleri ve ezberleri hep onu söylerdi satır satır; haniki nakışları ve yazıları, resimleri ve suretleri mânâ mânâ hep onu anlatır.
Yalnızca bir çeşit Güzel vardır; ama görüntüleri binlerce çeşittir.
Sevgilinin sureti de, şekli de yoktur ta başından; vardır ki adı güzelliktir, ona suret ve şekildir giydirilen Mutlak Güzel kumaşından. O vakit Güzel, güzelliğini göstermek üzere evreni bir ayna olarak var eder. Bilmeyen aynalığı, ne bilsin aynalara pas olur keder. Güzellik ki iğreti durur, her çiçekte ve kelebekte, genç kızda ve yıldızda; fidanı yavaş yavaş kurur ve ışığı azar azar bozulur. Ezelî sevgilide güzellik bir harman olur ve güzeller harmandaki taneler.

Kardeşçiğim, bir güneş ışığı say güzelliği, üç renkli camdan süzülen... Hani ruh, gönül ve beden camında huzmelenen bir nur de adına... Akşam olunca çekilip güneşe geri gider ya hani ışıklar ve hani göz kapanınca kaybolur ya nurlar... Işığı da, nuru da camsız görmeye alıştır kendini... Yolda kalmamak, cam kırılınca kör olmamak için...
Gel artık kardeşçiğim, gülümseyelim ve güzellikleri görelim. Bıçağın ağzına sunulmadan ariyet güzelliklerimiz ve dönülmeyen yolculuklara çıkmadan benliklerimiz, mahşer mahşer yağmalanan imanlarımızda eriyen zamanların surların güzelliklerle örelim. Duyarak ve düşünerek, her ikindi güneşinin lirizmi gibi, her dolunay akşamının romantizmi gibi güzelliğe bakalım ibretle ve içimizde büyüsün bütün güzellikler. Seste, biçimde ve boyada hakikatin güzelliğine bırakalım kendimizi, Mutlak Güzel’den renk devşirelim.
Allah’tan daha güzel boyası olan kim? (Bakara, 138)

İskender PALA
__________________