Namaza Bahane Yok

Rabbimiz, dînimizin direği olan namaza çok kıymet vermiş ve onun terkine hiçbir şekilde müsâade etmemiştir.

Ayrıca namaz ibadeti için bütün kolaylık yollarını açarak âdeta kullarının öne süreceği bütün bahaneleri ortadan kaldırmıştır.

Meselâ kul, dese ki, Rabbim namaz için abdest alacak, temizlenecek su bulamadım.

Rabbimiz:


«...Hasta yâhut yolculuk hâlinde bulunursanız, yâhut biriniz abdest bozmaktan gelirse, yâ­hut kadınlara dokunmuşsanız ve bu hâllerde su bulamamışsanız, temiz toprakla teyem­müm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar da) ellerinizi onunla meshedin! Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsân ettiği) nî­metini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.» (el-Mâide, 6) âyeti mûcibince,

“-Kulum su bulamadıysan, senin Bana yaklaşman için sana kolaylık olsun diye «teyemmüm»ü ikram ettim!..” buyuracaktır.

* * *
Yine kul:

“-Rabbim, ben namaz kılacak yer bulamadım!..” diyecek olursa,

Rabbimiz:

“-Kulum, senin için bütün yeryüzünü mescid kıldım!..” buyuracaktır.

* * *
Kul:

“-Rabbim, ben hastaydım!..” dese,

Rabbimiz:

“-Kulum oturarak ya da yatarak kılsaydın ya!..” diyecek.

Kul:

“-Rabbim, ben yatalaktım!..” dese, Rabbimiz:

“-O hâlde îmâ ile kılsaydın!..” diyecektir.

* * *

Kul:

“-Rabbim, ben yolculuktaydım veya savaşta ölümle burun burunaydım!..” diyecek olsa,

Rabbimiz, şu âyet-i kerîmeleri ve «salât-ı havf»’ı (korku namazını) hatırlatacak:

“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazınızı kısaltmanızda size bir günah yoktur…” (en-Nisâ, 101)

“Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı Sen’inle berâber namaza dursunlar, silâhlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar! Sonra henüz namazını kıl­mamış olan diğer grup gelip Sen’inle berâber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbir­lerini ve silâhlarını alsınlar! O kâfirler arzu ederler ki, siz silâhlarınızdan ve eşyânızdan gâfil olasınız da üstünüze ansızın baskın yapsalar...” (en-Nisâ, 102)

“Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allâh’ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz mü’minler üzerine vakitleri belli bir farzdır.” (en-Nisâ, 103)

(Bu üç ayet, yolculukta ve tehlikeli durumlarda namazın nasıl kılınacağını anlatmaktadır.

Sünnet ve tatbikattan anlaşıldığına göre, yolculuk hâlinde, dört rekâtlı namazların kısaltılarak iki rekât kılınması için düşman tehlikesi şart değildir.

En az seksen ilâ doksan kilometrelik bir mesafeyi katetmek üzere yola çıkan her müslüman bu ruhsattan istifade eder.

Düşman ve beklenen tehlike karşısında kılınan farz namazın, âyette iki rekat olarak târif edilmesi, ordunun aynı zamanda seferî olmasındandır.)

* * *
Namaz, en büyük zikirdir.

Allâh’ı anma şekillerinin en mükemmelidir.

Aklı eren kimse için onu terk etmenin hiçbir mazereti yoktur. Darlık zamanlarında ruhsatlar ve kolaylıklar vardır.

Genişlik ve huzur zamanların da ise, vakit ve erkânına tam olarak riâyetle kılınmalıdır.

Allâh’ı anmak, yalnızca namaz hâline münhasır olmamalı, Müslüman her hâlinde Allâh’ı anmak vazifesinden gâfil bulunmamalıdır.

1 Korku Namazı, düşman saldırısı gibi ciddî bir tehlike ânında, cemaatin iki gruba ayrılarak, imâmın arkasında farz bir namazı nöbetleşe kılmalarıdır. İki rekâtlı bir namazın ilk rekâtını, dört rekâtlı bir namazın ise ilk iki rekâtını imamla birlikte kılan birinci grup, ikinci secdeden veya ilk oturuştan sonra cemaatten ayrılıp görev başına gider. İkinci grup gelerek imamla birlikte kalan rekâtları tamamlar ve göreve döner. İmam kendi başına selâm verir. Daha sonra da birinci grup “lâhik” hükmünde olduğu için kıraatsiz, ikinci grup ise “mesbûk” durumunda bulunduğundan kıraatli olarak nöbetleşe namazlarını tamamlar. Böylece hem cemaatle namaz îfâ edilmiş, hem de hayâtî vazife aksatılmamış olur. (Komisyon, Diyânet İlmihâli, I, 334; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihâli, s. 377-378)