Devenin Yaratılışındaki Sırlar

Deveye sormuşlar boynun neden eğri? Deve de nerem doğru ki demiş.
İşte ilk yanlış.
Herşeyi hikmetiyle yaratan Rabbimizin devenin yaratılışındaki ve eğriliklerindeki hikmetlerle tefekkür edelim.
Başka bir konuda da deve çeşitlerini görürüz


" Onlar bakmazlar mı o devenin nasıl yaratıldığına?"

Deve deyince gözümüzün Önünde, çölün o kavurucu sıcakları altında çok az miktarda yiyecekle beslenmesine karşılık sabırla insana hizmet eden bir hayvan canlanır. Öyle ki insanın bu vefakâr dostu, efendisine hizmet edip çölde upuzun mesafeler katederken bazan iki hafta susuz kalır ve bu yüzden vücud ağırlığının dörtte birini kaybeder. Bu derece susamış bir devenin kaybettiği sıvıyı telafi için birkaç dakika içinde 200 litre suyu birden içtiği müşahede edilebilir. Kandaki su miktarı asın ölçüde değişmesine rağmen hayvanın hayatının tehlikeye girmemesi hakikaten hayret edilecekbirhusustur. Bilindiği gibi, kan konsantrasyonunu korumakla vazifeli uzuvlar böbreklerdir. Devenin böbrekleri bir harikadir. Çünkü, biraz önce kesif bir idrar üretirken devenin kana kana içtiği birkaç yüz litre sudan sonraki yarım saat içinde idrar neredeyse renksiz, bol sulu bir mayi haline gelir. Gerçi Bedoin keçilerinin ve koyunlarının böbrekleri de kaybedilen suyu çabucak telafi edebilecek mahiyette yaratılmıştır, fakat bu hayvanların idrarının normale dönebilmesi için iki gün lâzımdır. Z. Etzion ve R. Yagil isimli biyologlar devenin aşırı miktarda su almasına mukabil hayatî fonksiyonlarını nasıl devam ettirdikleri hakkında bir araştırma yapmışlardır. Normalde, susuz kalmış bir memeli hayvanda hipofiz guddesi Antıdiüretik hormonunun (ADH) üretimini artırarak suyun idrardan tekrar emilerek kana geçmesini sağlar. Çoksu içmiş bir hayvanda ise hipofiz bezi daha az ADH hormonu üretir ve böylece fazla su idrarla dışarı atılır. Bu esnada Aldosteron denen bir başka hormon da sodyumu tutarak aşırı sulanmanın tesirlerini izale etmeye çalışmaktadır.

Normal şartlar altında bu mekanizma gayet güzel isler. Fakat bazı hayvanların birdenbire fazlaca su almaları bu sistemi müşkül duruma sokar. Çünkü, eğer kandaki su miktarı çok artacak olursa, alyuvarlar bu suyu osmoz ile emmek suretiyle asın derecede şişip patlayacak ve hayvanın ölmesine sebep olacaktır. Hususiyle sıcak mahallerde yasayan öküzlerde bu hadiseye sık rastlanır (Haemolysis). Fakat nasıl oluyor da çöl keçileri ve koyunları ve bilhassa develer böyle bir tehlikeye maruz kalmıyorlar?
Çöl keçileri ve koyunları oldukça çok su içebilirler, fakat bu su doğrudan doğruya kana geçmeyip, bir süre midelerinde depo edilir ve böbreklerini fazla yormayacak şekilde tedricî olarak birkaç günde kana geçer.

Devenin vaziyeti ise hayli enteresandır. Susuz kalmış bir devenin içtiği suyun doğrudan doğruya kan damarlarına alındığı ve diğer bütün azaların hemen alârma geçerek bu ani değişikliğe göre ayarlandıkları ilmî müşahedelerle tesbit edilmiştir. Ayrıca devenin kan plazmasında su miktarının bu derecede artmasına mukabil sadece ADH hormonu azalıp, aldosteron artmaz, fakat aynı zamanda hazım borusundan emilen tuzda imdadına yetiştirilir. Bütün bu mekanizmalar ve tedbirlere rağmen kan plazması yine de tamamen normalleştirilemez. Bu durumda alyuvarların fazla olan suyu emerek patlama ihtimalleri varken, meçhul bir rahmet ve inayet elinin muhteşem bir tecellisiyle daha karşılaşırız. Devenin alyuvarları bu kabil osmoz vakalarında şisip yuvarlaklaşacak fakat patlamayacak bir hususiyete sahip olarak yaratılmıştır.