1. Alt 06-03-2008, 17:19 #1
    el_feta Mesajlar: 1.168
    1981 yılında, ingilizlerin ünlü BBC yayınında, bir ‘ilkel ülke’den bir sahne aktarılıyordu..

    Bir sahil şehrinde, mülkî ve askerî erkan ile şehrin öteki önde gelenleri ve halk kitleleri, bir gemiden inecek olan bir önemli misafiri karşılamaya hazırlanıyorlardı..

    Resmî ve sun’î / yapmacık bir heyecan sonunda, beklenen misafir gözüküyordu: Bir ‘büst’! Subaylar onu kutsal bir nesne gibi, tâzim ile taşıyor ve herkes huşû’ içinde selâmlıyordu.

    Ve, bu ‘ilkel ülke’nin neresi olduğu açıklanınca da, insanlar daha bir hayret ediyorlardı.

    **

    Bu ilkel ülke, ne yazık ki, benim ülkemdi.. Dahası, o şehir de benim şehrim..

    Dönem, Ken’an Evren isimli bir generalin, halkı bir daha ‘kurtardığı’ 12 Eylûl’ün başlangıydı.. (Zamanın 2. Ordu Kom. Org. Bedreddin Demirel, ‘Biz, yönetime el koyma işini, Temmuz 1979’da yapmayı kararlaştırmıştık, ama, bir müdahalenin toplum tarafından kabullenilmesi için, tablonun biraz daha karmaşık olması gerekiyordu. Onun için, 15 ay kadar beklemek gerekti..’ diye yazacaktı -özetle-, hatıralarında.. Yani, binlerce genç insan daha birbirini o kurulu anarşi çarkının dişlileri arasında öldürecekti ki; sonunda halk, ‘Ordu nerde yahu?. Niye müdahale etmiyor?’ diye bir susamışlıkla karşılasındı, ‘kurtarıcı’ları.) Ve, General Evren, rejimin ‘kurucu’sunun muhtemelen 100. doğum yıldünümünü en görkemli törenlerle ve bütün ülkeyi, -neredeyse köylere varıncaya kadar- baştan başa heykellerle donatacak bir çılgınlıkla karşılamaya çalışıyordu..

    O ilkel törenler yine sürüyor mu, diye, dünkü haberlere baktım.. Hele de, Samsun’dakilere.. Değişen fazla bir şey yoktu.. Bu kez, sadece bir bayrak indirilmiş gemiden, merasimle..

    Ve Ankara’daki törenleri de izledim, ekranlardan.. Özellikle de, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Samsun’dan getirilen bir bayrak ve Selanik’ten, M. Kemal’in doğduğu söylenen evden, getirildiği söylenen toprağın verilişini.. (Ki, o evin de, onun doğduğu değil, babası öldükten sonra annesinin evlendiği, üvey babası Ragıb Bey’in evi olduğu gözardı edilir.) Gençler, o nesneleri öperek takdim ediyorlardı, Gül’e.. Ve ilginç olan, Cumhurbaşkanı Gül de aynı şeyi tekrarlıyordu.. (Gül’ün kendisine aid tavırlar geliştirmesi umulur.. Anıt-Kabir defterine, yıllardır, hattâ bazısı çok komik bir şeyler yazılır. Ama, bu komikliğe, Sezer, yazdığını yüksek sesle okumak ‘bid’at’ını da eklemişti. Gül de onu tekrarlıyor! Kezâ, ‘Ölüden bir şey beklenmesinin ilkelliği’ ileri sürülerek, ‘Tekke ve Zaviyelerin kapatılması’na dair devrim kanununun değiştirilemezliği ortadayken, laik rejim tarafından bir ‘laik -kutsal tekke’ haline getirilen bir mekânın nasıl bir sosyal- pozitivist çarpıklık sergilediği de bir ayrı faciadır.)

    E. Ardıç’ın, ‘Bugün, sanırım Küba ve Kuzey Kore dışında, hiçbir ülkede böyle birtakım gösteriler de yok! (...) Bu tür gösteriler, faşist ve komünist ülkelerde vardı.. Yani Mussolini İtalyası, Hitler Almanyası ve Stalin Rusyası... Biz onlardan aldık. (...) Fakat şu gösterileri de aldık ve bir türlü bırakamadık. Tıpkı, Mussolini'nin ‘figlio della lupa’, yani ‘dişi kurdun oğlu’ örgütünü birebir kopya edip bir de ’yavrukurt’ örgütü kurduğumuz gibi..(…) Bunlar, ‘totaliter’ rejimlerin gençlik gösterileridir..’ tesbiti ve ‘stadyum âyini’ benzetmesi yersiz mi?

    **

    Dün, değişik kanallara baktım.. Bir çoğunda, saatlerce, aynı masallar, aynı mavallar.. Ve bu arada, Cumhurbaşkanı’nın huzurunda yapılan gösterilerden sahneler.. Ki, çoğumuzun, sorumsuzlukla ancak başkasının kızları olduğunda tahammül edebileceği ve de halkımızın ahlâk anlayışıyla taban tabana zıd, bir takım oğlan ve kızların bu günle ilgisi de sorgulanması gereken ve ancak, çılgınlıkların yaşandığı gece kulüplerindeki dans figurleri..

    30 yıl önce, bir MSP’li m. vekilinin anlattığı, yaşanmış bir vak’ayı hatırladım.

    Güneydoğu vilayetlerinden birinde, esnaf, bu resmî törenlerden rahatsızlıklarını şehrin valisine de duyurmak istemişler.. Vali de onları kendi konağında kabul etmiş..

    Vali beyin mazbut kıyafetli kızı, ‘hoşgeldiniz’ demiş, sonra da kahve ikramı filan..

    Biraz sohbetten sonra, ‘esnaf’ın önde gelenlerinden birisi söze girmiş:

    -‘Vali bey, biz bu törenlerden rahatsızız.. Kızlarımızın teşhir edildiğini, nice genç oğlanların da yarı üryan haldeki onları seyretmek için stadlara koştuğunu siz de biliyorsunuz herhalde..’

    *Ama, şey.. Bu konulara öyle bakmamak gerekiyor. vs.. (kem-küm..)

    Vali hem onlara hak verir havasında, hem de o törenlerin mecburîliğini anlatıyor..

    Bunun üzerine, hey’et içinden, sözünü dudaktan esirmegez bir zat söze katılıyor:

    -‘Vali Bey, kerimeniz gelse de, şurada karşımızda bir eğilip-bükülse, amuda kalksa..’

    *..........(Vali kızarır-bozarır..) O zaman o yaşlı zat, taşı gediğine koyar..

    -‘Beyefendi.. Siz kızınızın burada sadece 8-10 kişi huzurunda ve bir-iki hareket yapmasını kabullenemiyorsunuz da, bizi ve kızlarımızı ne sanıyorsunuz? Ve, herkesin huzurunda..’

    Vali, söz bulmakta zorlanır; ve o yıl, kızların mahallî kıyafetlerle katılımı sağlanır.

    **

    İşin bir başka yönü, daha da ilginç..

    Siz bakmayınız şimdi, 19 Mayıs üzerine nutuklar atılmasına.. 1936’dan önce, 19 Mayıs diye bir şey yok.. Ama, hristiyanlığa korkunç bir nefret duyup, (türkçeye Deccâl adıyla tercüme edilmiş olan) ‘Anti-Christ’ diye bir kitab yazan F. Nietsche’nin miladî takvimi reddedip, tarihi yeniden ve ‘sıfır’dan başlatmasına öykünerek, tarih yeniden yazılmak istenip, geçmiş bütünüyle reddedilip, yeni bir tarih başlatılmaya çalışıldığı o dönemde; hergün bir yeni şeyin uydurulduğu meşhur sofrada, bir akşam da, -Padişah Vahiduddin tarafından- Samsun’a gönderiliş hatırlanır; 16 sene sonra!. Ve, o günün kutlanmasının yerinde olacağı söylenir goygoycularca ve de kabul görür.. Despot bir Dahiliye Vekili (İşişleri Bakanı) olan Şükrü Kaya, hemen Valilik’lere bir genelge gönderir ve o gün kutlanmaya başlanır. Ve, o zamanın ‘faşist, nazist ve stalinist’ rejimlerinden ve de, antik Yunan’da, ‘Bağbozumu tanrısı Dionisos’ şerefine tertiblenen törenlerden ilham alınarak sportif gösteriler düzenlenir.

    Halbuki, Osmanlı’nın son döneminde, İttihadçı’larda da vardır, benzer kutlamalar.. Genç kabiliyetlerin sportif kabiliyetlerinin geliştirilmesi için, İdman Bayramı, 1916’da kutlanmaya başlanır.. Bu günü ihdas eden de, ‘idman muallimi’ (spor öğretmeni) Selîm Sırrî (Tarcan) Bey’dir. O, hâtırâtında, o ilk ‘idman bayramı’nı etraflıca anlatır.

    Bir ilginç noktayı da ekliyeyim.. Alman İmp. II. Wilhelm, (Sultan Abdulhamîd’in culûsunun, / tahta çıkışının 25. yıl törenlerine katılmak üzere ilk kez geldiği 1898-89’dan sonra) 1914 başında ikinci kez gelir, İstanbul’a.. Yapılan karşılama merasiminde mektebli kızlar da yer alır.. Etekler diz altındadır, ama, dize doğru çekilmiştir.. II. Wilhelm, gelecekte savaşa birlikte gireceği müttefikini uyarmak gereğini duyar ve Tal’at Paşa’ya der ki: ‘Bundan daha fazla ileri gitmeyiniz.. Aksi halde, savaş gücünüzü yitirirsiniz..’ Yersiz bir uyarı mıydı, o?

    alıntıdır...

  2. Alt 06-14-2008, 21:45 #2
    ajanserr Mesajlar: 3
    ...................................

    Konu ajanserr tarafından (06-14-2008 Saat 22:03 ) değiştirilmiştir.
  3. Alt 10-25-2008, 14:26 #3
    dionysoz Mesajlar: 103
    el_feta´isimli üyeden Alıntı
    Ama, hristiyanlığa korkunç bir nefret duyup, (türkçeye Deccâl adıyla tercüme edilmiş olan) ‘Anti-Christ’ diye bir kitab yazan F. Nietzsche miladî takvimi reddedip, tarihi yeniden ve ‘sıfır’dan başlatmasına öykünerek, tarih yeniden yazılmak istenip, geçmiş bütünüyle reddedilip, yeni bir tarih başlatılmaya çalışıldığı o dönemde

    )))))))
    işin içine Fritz de girdiya artık ölsemde gam yemem yahu.

    akitmi vakit mi artık hangi gazetenin yazarı idiyse nası böle bir yargıya gitmiş anlamadım.dübedüz fikir sahibi olunmadan bilgi sahibi olma durumu.en azından Nietzsche konusunda.
    Nietzsche tarih bilmenin çokta önemli olmadığını söyler ve tarihi değil tarihi yazan ahlaki değerleri reddeder.ahlaki değerleri belirleyen kaynaklarda dinlerdir.Nietzsche hristiyanlığın Hz isa nın ölümünden sonra öğretisinin tamamen yanlış yola saptığını söyemektedir.deccal de bundan bahseder.hatta bu noktada ilahi dinler arasında İslamiyete övgü bile yapmıştır.
    neyse.
    yani benim burda karşı çıktığım şey yukarıdaki yazının geri kalan kısmı hiç umrumda değil lakin bunu görünce dayanamadım.zira her nekadar tam anlamıyla özümseyebilmiş değilsemde -ki nietzsche anlaşılması en güç filozoftur- fritz benim başucu filozofumdur...
    sanırım birazda copy-paste yaparken dikkatli olmak gerek.
    saygılar.

  4. Alt 10-25-2008, 15:32 #4
    el_feta Mesajlar: 1.168
    dionysoz´isimli üyeden Alıntı
    )))))))
    işin içine Fritz de girdiya artık ölsemde gam yemem yahu.

    akitmi vakit mi artık hangi gazetenin yazarı idiyse nası böle bir yargıya gitmiş anlamadım.dübedüz fikir sahibi olunmadan bilgi sahibi olma durumu.en azından Nietzsche konusunda.
    Nietzsche tarih bilmenin çokta önemli olmadığını söyler ve tarihi değil tarihi yazan ahlaki değerleri reddeder.ahlaki değerleri belirleyen kaynaklarda dinlerdir.Nietzsche hristiyanlığın Hz isa nın ölümünden sonra öğretisinin tamamen yanlış yola saptığını söyemektedir.deccal de bundan bahseder.hatta bu noktada ilahi dinler arasında İslamiyete övgü bile yapmıştır.
    neyse.
    yani benim burda karşı çıktığım şey yukarıdaki yazının geri kalan kısmı hiç umrumda değil lakin bunu görünce dayanamadım.zira her nekadar tam anlamıyla özümseyebilmiş değilsemde -ki nietzsche anlaşılması en güç filozoftur- fritz benim başucu filozofumdur...
    sanırım birazda copy-paste yaparken dikkatli olmak gerek.
    saygılar.

    yazı selahaddin çakırgil'in hatırladığım kadarıyla...
    neticzhe başucu filozofum değil benim,ben müslümanım..evet ,nietzche,haçlı seferleri ve hristyanları bu yönde şikayet eder ve islamın güzelliklerinden mahrum kaldığımızdan yakınır...
    lakin...yazınızdan ya ben bişey anlamadım ya da siz bu yazıyı anlamadınız...
    kopyala yapıştır ı da z kullanırım zaten...

    .akırgil i de gayet iyi tanırım...en azından 2 senedir eksiksiz yazılarını takip ettiğimden,nietzche yi ondan daha iyi bildiğinizi de pek sanmıyorum açıkçası...
    neyse..
    selametle efendim...

  5. Alt 10-25-2008, 17:17 #5
    dionysoz Mesajlar: 103
    el_feta´isimli üyeden Alıntı
    lakin...yazınızdan ya ben bişey anlamadım ya da siz bu yazıyı anlamadınız...

    zaten belirtmişim yazının geri kalan kısmı umrumda bile değil diye.yani anlamışım anlamamışım oda umrumda değil.
    sadece nietzsche ile ilgili yere takıldım onu belirtmek istediğim.zira adamla ilgili yanlış bi tespitte bulunulmuş.
    tabi sen ''müslüman olduğum için nietzscheyi bilmiyorum diyosun o yüzden sen anlamamış olabilirsin anlatmak istediğimi.heralde bu selahattin çakırda yahudi...baksana yahu nietzsche yi çok iyi biliyomuş
    eh bu durumda nietzsche ye olan hayranlığım doğrultusunda benimde müslüman olmadığım anlamı çıkıyor sanırım ortaya harun yahya edebiyatı işte

  6. Alt 10-25-2008, 17:23 #6
    el_feta Mesajlar: 1.168
    yahu ne alakası var...
    sırıtıp durmuşsunuz bir de...allah affetsin,bu ne ukalalık...
    bir insanın filozofu tanımasıyla onu başucuna koyması aynı mıdır???
    bir insan,bir müslüman, sartre yi de nietzche yi de ya da ne bielyim freud ü de adler i de bilebilir bunda bir beis olamaz...ama başucuma koyarım bu adamı bu kitabı derse orada bir sakatlık vardır...
    ukala tavrınıza devam edecekseniz,hiç lutfedip cevap yazmayın efendim..
    önce edepli olun...edepli..
    selametle...

  7. Alt 10-28-2008, 15:35 #7
    dionysoz Mesajlar: 103
    vala ne diim bilmemki.

    müslüman bi adamın bi filozofun bütün eserlerini tekrar tekrar okuması,aforizmalarını ve şiirlerini ezberlemesi ve hayata dair anlamlar bulmasını kısacası başucu yazarı yapmasını SAKAT bi durum die nitelendirmek ne kadar ciddi bi konu olabilirki kendimi gülmekten alıkoyayım
    gayet komik bence.hatta trajikomik desem daha doğru.lakin işin trajedi kısmına yıllardır alışmış olduğumuz için o kadar etkilenmedim diyebilirim.çünkü bölesine sığ düşünceler yıllardır orda burda çıkıyo karşımıza.işin sadece komik kısmına tepki verebildim ancak.
    ayrıca ben edep kriterlerimi sen veyahutta başka insanların veyahutta toplumun biçtiği edep değerlerine göre belirlemiyorum.o yüzden istediğin kadar bana edepsiz demekte özgürsün

    bide bilmediğimiz birisi,bi konu,bi yargı hakkında bişiler söylemiş olan birisinin avukatlığını yapmak biraz saçma olmuyomu? bilmiyorum.bence öle oluyo.nietzsche hakkında konuşacaksak bütün eserlerini okuyup (tabi müslüman adamız Allah çarpar demiyosak) ondan sonra konuşmak daha faydalı olur.


    nerden nereye ya.ben dedimki nietzsche hakkında yanlış bi tespitte bulunulmuş.adam kaltı ben bilmem ama sadullah çakır dediyse doğru demiştir diyo. gülmeyimde nabiim şimdi ben.

    cnbrg bunu beğendi.
  8. Alt 10-28-2008, 17:57 #8
    el_feta Mesajlar: 1.168
    eyvallah...Öncelikle lafı dilediğiniz gibi algılayıp karalamzsanız hayrınıza olur,bırakın tanımlamayı da tanıyın...kimse size nietzche okumayın demedi,ama siz Kuran'ı bağışlayın ama iyi bilmediğinizden ne demek istediğimi anlayamadınız...Allah resulü tevrat okuyan hz ömer e kızmıştır,bir müslümanın farklı insanların kutsal saydığı metinleri okumasında ne yanlış vardır ki alah resulü ona kızmıştır..Bu bir tasavvur ve algı meselesi...Bir insanın tahayyülünden alın da aklının fonksiyonlarını ne oluşturur ki,?? başucu kitabı demenize itirazım da bundandır....
    Edep meselesine gelince..Muahtabının karşısına geçip ben gülmiyeyim de ne yapayım diyen bir insanla nasıl konuşayım ben??? Bu mudur yani velev ki haklı bile olsanız bir insanla diyaloğunuz???
    el insaf!!!
    yazarın ismi de selahhaddin çakırgil bu arada...avukatlığını yapmıyorum,sizin değil onun doğru dediğini iddia ediyorum,sizin de yazıyı anlamadığınızı iddia ediyorum...mesele bu...babamın oğlu değil derler ya hani,öyle bir durum değil ki,yanlışsa yanlıştır canım,hatamızı düzeltenden allah razı olsun...
    selametle efendim...

  9. Alt 10-30-2008, 18:16 #9
    dionysoz Mesajlar: 103
    el_feta´isimli üyeden Alıntı
    eyvallah...Öncelikle lafı dilediğiniz gibi algılayıp karalamzsanız hayrınıza olur,bırakın tanımlamayı da tanıyın...kimse size nietzche okumayın demedi,ama siz Kuran'ı bağışlayın ama iyi bilmediğinizden ne demek istediğimi anlayamadınız...Allah resulü tevrat okuyan hz ömer e kızmıştır,bir müslümanın farklı insanların kutsal saydığı metinleri okumasında ne yanlış vardır ki alah resulü ona kızmıştır..Bu bir tasavvur ve algı meselesi...Bir insanın tahayyülünden alın da aklının fonksiyonlarını ne oluşturur ki,?? başucu kitabı demenize itirazım da bundandır....
    Edep meselesine gelince..Muahtabının karşısına geçip ben gülmiyeyim de ne yapayım diyen bir insanla nasıl konuşayım ben??? Bu mudur yani velev ki haklı bile olsanız bir insanla diyaloğunuz???
    el insaf!!!
    yazarın ismi de selahhaddin çakırgil bu arada...avukatlığını yapmıyorum,sizin değil onun doğru dediğini iddia ediyorum,sizin de yazıyı anlamadığınızı iddia ediyorum...mesele bu...babamın oğlu değil derler ya hani,öyle bir durum değil ki,yanlışsa yanlıştır canım,hatamızı düzeltenden allah razı olsun...
    selametle efendim...


    Kur an nerden çıktı şimdi kardeşim.Kur an ı bilmekle bilmemekle ne alakası var şimdi bunun.yani nietzsche benim başucu filozofumdur diyince,nietzsche nin kitaplarını Kur anla mı karşılaştırdın sen şimdi.bunumu demeye getirdin.Kur an ı bilmiyorum diyemi ben nietzscheyi ve kitaplarını başucumda tutuyorum demek istiyosun.müslüman adamın kitaplığında Kur andan başka kitap olmasınmı.nedir yani anlamadım ben.

    ben sana sadece şunu söliim.Kur an ı kerimi anlayabilmen için aynı zamanda ilim bilmen gerek evreni bilmen gerek.zira Kur an ı kerimin edebi üslubu üzre üstü kapalı,mecazi veya teşbihli bilgilerin açıklanabilmesi için gereklidir bu.Kur an 7 kat sema derken ne demek istiyo anlamak istiyosan tabi.ha sen kalkıp Kur andan başka şey okumayın ilgi duymayın diyosan o senin sorunun.

    bide Allahın resulu tevrat okuyan hz.ömere kızdı örneğini vermişsin.
    soru ilmin yarısıdır diyen bi hz.muhammedin böle bişi diyeceğine inanmıyorum ben.bunu diyen hz.muhammed olsa olsa 7.yüzyıldan bu yana geride kalan yüzyılların ardından onun bunun kişisel ahlak anlayışlarıyla,kişisel ahlaki değerlerin eklentileriyle dejenereye uğramış hz.muhammedden başkası diildir.(bu hadis mevzularıda apayrı bi tartışma mevzusu zaten)yoksa bi müslüman niye tevrat okumasınki.Kur an ı kerim inandırıcılığını yitirmişmi olur bu sayede.tevrat Kur an ı kerime galip gelmiş olur diyemi.aman tevrat okumayın mazallah aklınız çelinir falan diyemi yada nietzsche okumak. ya gülüyorum ama yani sen dua et başka taraflarımla gülmüyorum.
    museviliğe karşı islamiyeti yeğliyosam,islamiyeti museviliğe karşı savunacaksam tevratı da okurum,incilide okurum,avestayıda okurum,hermesi de okurum,dünyaya,evrene,insanlığa doğru soruları sormuş olan herkezi okurum.nietzsche yide,üstümde yıldızlı gök içimde ahlak yasası diyen kant ıda goetheyide okurum kardeşim baştacıda yaparım başucumada koyarım.her insan olmanın yegane ödevide budur zaten.

    ayrıca her mesajımda sölemiş olmama rahmen hala beni bu yazıyı anlamamakla suçlamaktanda vazgeç.diyorumki bu selahattin çakırın yazdığı bu yazı umrumda bile değil.anlamış olmak yada anlamamış olmakta umrumda değil.ben sadece nietzsche nin adının geçtiği cümlede nietzsche ile ilgili yanlış aksedilmiş bi durum sözkonusudur.dedimki nietzsche tarihi değil tarihi belirleyen yazan ahlaki değerleri,ahlaki kaynakları reddeder.bu yüzden nietzsche üstinsan için yanlış olan ahlakı reddeder.okadar.

    bi daha bana kalkıp yazıyı anlamamışında bilmemneydi falan dersen artık bişi demiyorum artık yani.

    tekrar sölüyorum yazının geri kalan kısmı umrumda değil.

  10. Alt 10-30-2008, 18:34 #10
    el_feta Mesajlar: 1.168
    Allah Rasûlü (s.a.v.) Ömer b. Hattab'ın (r.a.) elinde Tevrat'tan bir sahife görünce kı*zar. (Bu kızgınlığı, o tavrı göstermektedir.) Şöyle bu*yurdu: "Allah'a yemin olsun, eğer Musa aranızda ya*şıyor olsaydı, ona, bana uymasından başka birşey caiz olmazdı."

    Allah Rasûlunün (s.a.v.) amacı ilk oluşum dev*resindeki bu nesli, beslendiği kaynağa bağlamaktı. Kendilerini ihlasla sadece O'na vermelerini, yolları*nın sadece O'nun yöntemi üzerine olmasını sağla*maktı. Ömer b. Hattab (r.a.)'a kızması, onun başka bir kaynaktan beslendiğini görmesindendi.


    Allah Rasûlü (s.a.v.), Kuran'ı Kerim'e dayanan ilahî yöntemden başka bir kaynağın etkisinden uzak, kalbi temiz, aklı temiz, anlayışı temiz, bilinci temiz bir nesil yetiştirmek istiyordu.
    Seyyid KUTUB / öRNeK BiR KuRaN NeSLi


    Kuran,anlaşılır ve açık bir kitaptır...Sadece 'kamer suresi' ne dahi bakarsanız,allah cc ısrarla biz bu kitabı ANLAŞILSIN diye kolaylaştırdık,öğüt alan yok mu dediğini görürsünüz mealen...
    Başucu kitabı meselesine gelince...Kelimeye takılmanın belki çok fazla alemi yok ama,bu bir deyimdir...Ve bir müslümanın başucu kitabı kurandır...hele hele de aklın bikri bu kadar bozulmuşken,saflaşmak için yapılması gereken budur..Allah resulü nün de hadislerin yazılmasını ilk etapta yasaklamasının hikmeti budur...Eğer kişi YALNIZ kuran ile aklını inşa edip,cahili pisliklerden kurtaramaz ise ki,kuranı çokça okumadan bu mümkün değildir,ne makalesini yazdığım selahaddin çakırgil hocayı ne de nietzche yi iyi anlayabilir...Bu bir tasavvur meselesidir ve siz kuranı çokça okumadıkça bu dediğimi anlayamazsınız ve anlamsız bulmaya devam edeceksinizdir ki işbu minvalde bundan öte diyeceğim çok da fazla bir şey olamaz...
    Bir müslümanın farklı kaynaklar okuması yahut felsefe okuması değildir sorun...meramımı iyi anlatamamış olmam benim nakısamdır...

    vesselam

    Henna bunu beğendi.
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.