İnat ettim, yılmayacak ve karalara boyanmayacaktım
Solgun nefesleri asla unutmayacaktım, yaşarken ölümle yol alan bir can olacaktım
Sevgiyi hakikatin didarından soluyacaktım, sevdayı sadakat ve aşka azimle bırakacaktım
Kim ne derse, önyargılarıyla bir hüküm verse ruhumu bizarlığın o kadrine salmayacaktım



Nasıl güvenmeliydim, kiminle ahenkleştirmeliydim
Dervişin vecdine, alimin ilmine, mazlumun nefesine, mecnunun divaneliğine ermeliydim
Sabrı ve hukuku akidem için ayrıştırmalıydım, ne kadar heves varsa maşuka adamalıydım
Adamlığı hiddet ve kuvvette barındırmamalıydım, hamasetin sefilliğinde yaşamamalıydım



Ana derken, yarin süruru şevkini nefeslenmeliydim
Nisaya seslenirken, edebin ve hilmin senasında bir kuşun ahengiyle kalbi hasretmeliydim
Nazargahın ne demek olduğunu iliklerime kadar yakın hissetmek ve zikretmeyi bilmeliydim
Hak derken, vaktin ve emanetin saadetinde, azmin ve inşirahın kavlinde ki aşka erimeliydim



Hamalı haklir görme, sabrın ilminden nefeslenir
Kapıcıya acıyarak nefes etme, rızkın inhizarında keyfiyeti bırakır, buruklukla ladeştedir
Ne vakit simitçiyi görsem, ayazlarda bekleyen boyacıyı fark etsem, içimin acıdı nöbettedir
Gecenin karanlığına makkum edilen, mücadeleyi aşk bilen kadını görsem keder kalbimdedir



Masum bir şekilde okul kantinine bakıyor çocuk
Karnı aç, umut kıraç, maksat onun ruhunda meşakkat, durma ey can ayağa kalk
Seni senden alan, aile saadetini hiçe sayan, nesilleri kobay sanan sokaklara savuran an utan
Nasıl tarumar olmaz zihnip, bin hüzün içindedir kalbim, nasıl bir ruhun sahibimiyim inan



Mustafa CİLASUN