Kaybolup gidiyordu, nefesin erdem ve ülfeti sessizce tükeniyordu
Kim ne kadar hissediyordu, ruhun o esareti neden hiç dinmiyordu
Telakkiler, ilmi meclisler, nefes nefese rekabet edenler görmüyordu
Ne kadar silinmişlik varsa, yıkılmış duvarlar sukut ediyor çığlığıyla



Yaprak düşerken, dal hüznün sessizlik şadında hıçkırıkla inlerken
Ağacın köklerinden akseden feryad duyulmuyor, bilmem ki neden
Mahzun nefesler, yetim kalmış emeller,umut için bekliyor sahiden
Ey vaktin sahibi, bahtın naibi gönlüm hasret çekiyor aşk neslinden



Fedret yaşanmalıydı ve fakat hizbul tahrir gönülde yaşanmamalıydı
Nefisler hoyratlaşıp hudut ve sınır tanımayıp atiyi korkutmamalıydı
Otantik duygular, yıpranmamaış umutlar, bir zayiat yaşamamalıydı
Karlar eridikçe, hazan bukadar dile düştükçe edep unutulmamalıydı



Annnem gözlerimin içine bakardı ve umutla birşeyleri sorgulardı
Babam sessizlik ülkesinden temaşa eden, naif ve ülfetli bir nazardı
Ne kızardı, ne de birşeyler hülyasında yaşayan dervişçe bir adamdı
Bazan sual eyler, ilmi siyaseti vehmeder bir halde nefeslenen candı



Asla yeisin ve nedametin peşinde sürüklenmeyen bir efkarı hayattı
Bazen anam babama takılır kızdırırdı, şöyle bir nazar ederek susardı
O bakışlardan annem tırsardı ve fakat yine de takılmadan durmazdı
Şimdi her ikiside uzak diyarlarda ve bir nefeslik yollarda,anlatırlardı



Mustafa CİLASUN