Sönmeyecek afakım, dinmeyecektir bu yüreğimde ki bu sancım
Kime ve neye tevessül ettimse, şuur ve idraki vecdimin hüznüyle nefeslendikçe
Bir şaşkınlık yaşıyordum, aklın ve muhakemenin farkındalığını hiç bulamıyordum
Nereye gitsem, manay-ı fakirliği hissediyordum, kalbi inşirahı dilemek istiyordum




Niçin bu girdaplar, çetrefilli dilbazla türemişlerdi çok acınırım
Edebi marifeti, kalbi hassasiyeti, ruhu yetiyi nasıl nefsim için vazgeçilmez sanırım
Ebetten şehrolunan aşk-ı sevdayı naifliği içinde yakinen tanır ve sürur ile yaşarım
Bin canım olsa, nefsi kepazeliği ne yaparım ağlarım ve sessizce niyazıma başlarım




Şad oldu manadan mukayyet olan onca sefil ve uryan nefisler
Düşmana ne hacet nasıl olsa mahremi talan etti namus ve hayadan anlamayanlar
Nerde kaldı masumane yakarışlar, hicrani naatlar, şimdi yüreğimi dağlıyor acılar
Fetret sancısı sayılır oldu bahane üreten emel-i umutlar,vah çekmek için duacılar




Ne vakit bir yaylı tanburun sesini duysam, o an için sızlar
Manasından soyulmuş zavallı umutlar içinde seyrü sefer edilen an ve yolculuklar
Yüreğimi dağlayan suskun hıçkırıklar, melülleşen feryadı çığlıklar ve aşkı sadıklar
Bilmem ki unutuldumu, ruhumdan sudur eden vecd-i ekberi sevdam ve yüce nidam




İmreniyorum ve koklamak için mahçubiyetle o an eğiliyorum
Nice zamandır koku almaz oldu burnum ve bizarlaşan miskinlik içinde ki ruhum
Kalpten söz ediliyor, edepten her vakit bahsediliyor, bilmem ki niye tesir etmiyor
An bitiyor, aşk nefislerin lahzasından manasını arıyor, hakikat ibretle bakınıyor



Mustafa CİLASUN