Ne kadar çırpınsam
Sabahlara kadar sürgün edilmiş kalbimle çileleri şehre koyulsam
Yıllarca ruhuma ve aklıma tevdi edilenlerin unutkanlığına yanarak, sancıya kansam
Anlatamam, ıstırabın dağladığı gönlümü kimseye açamam


Şimdi kurak bir toprağın suya hasretiyle yanarım
Anlatılmayan bin dert ile bahtımın efkârını yıllarca çaresiz saklar ve ağlarım
Suskun sokakların duvar diplerine yüz süren sanki bir yaprağım
Sana ram olmak için yanarım, gül koklamak için bilmem ki ne yaparım


Niye kanadı kırık bir kuş misali çırpınır, umuda akarım
Farkı fark ettirmeyen gözlerimle bakarım, mecalsiz halimle hasretini yaşarım
Gecenin hüccetinde, sessizliğin her payesinde bilsen ki sensiz ağlarım
Derdi bahtıma yanarım, sevgine abat olmak için ne vesileler ararım


Annemin ninnisinde, emzirdiği pak sütünde
Dile gelmeyen dertlerin sürgün yaşatan ahvalinin hikmete davetinde
Gönlümün mahzun çehresinde, babamın boyun büktüren sessizliğinde aziz nefesinde
Nefesin müddetinde, ölümün her sahnesinde, dilin şehre muhtaç eleminde


Ey sevgili, kalbimin yegâne pay-ı tahtısın
Eşiklerin sultanısın, aşk adına her ne mevcut ise anlamı esrarında hakikat sın
Sen, gönlüm için bir sevdasın, ruhum için en ulvi bir aşksın
Ve bu manada fark fark ettiren cenahsın, mana adına ne varsa, aklım için felahsın


Ey sevgili, gönlümün sessizliğe açılan umanısın
Sahraların serencamın da hasretinle, yüreğimi hasretmek için en kutsi bir cansın
Elbet ruhum için solmayan yegâne baharsın, müstesna kokunla sen her vakit arsın
İyi ki halim için bir nasibi mukadderatsın, gönlüm için harsım


Ne vakit ansam, boyun büküp yalvarsam
Sabahlara kadar derdin dile gelen sevdasıyla, aşkın çilesiyle nefes nefese kalsam
Hakikat için el açsam, kalbim için inşiraha kavuşup bir hicran yaşamasam
Aklın selimliğinde, kalbin aşikâr olan kadrinde seni hakkıyla anlasam
Mahzun yüreğimle artık hasretinin acısını yaşamasam
Ömrün kalanıyla yolunda kaybolsam, nefsimin lekelerinden kurtulup azat olsam
Kemaliyet adına ne varsa, kalbimin en bakir köşesinde aşkın sürurunu yudumlasam



Mustafa CİLASUN