Ne söylesem
Ve hatta seslenmeden boyun büksem
Sine-i melalinde her ne kalmışsa bilmem serdetsen
Nazarını gizlesen, edebi hiçlesen, sile gelenle yetinip çekip gitsen
Ar etmeyeceğim, elemi nefeslenmeyeceğim, sadece hali avareline gülüp geçeceğim


Ne davet ettim
Ve nede nefesin hasredilenine buyur ettim
Mağrur bir düşüncenin kadriyle etrafımdan habersizdim
Geldin, müsaade istedin, yanı başıma oturuverdin ve garipsedim
Bilmem nedendir ve hangi gerekçedendir içini döktün, çileyle örtüştüğünü gördüm


O an çaresizdim
Ne yapsam ve hatta ayağa kalkıp ayrılsam
İçim elvermiyordu, hüzün sökün ediyordu, ne kadar acıydı
Sanki sen bir başka diyardan gelmiş, seçim hakkı gasp edilmiştin
Bir anlamda çaresiz köleydin, tabii olduğun örfün gailesinde yaşayan bir çileydin


Etrafa bakıyorum
Ne kadar nisa nefesi varsa durmadan akıyordu
Kimi telefon muhabbetinde, kimi dondurma yalama derdindeydi
Sigara içenler bir marifetin derdiyle, gülmelerin kriziyle, sesin ahenksizliğiyle
Senin halinden ve içine düştüğün gariplikten kayıtsız olarak ve seni anlamayarak


Manadan kopmuş
Maksadına ram olmuş, garip nefesle kaybolmuş
Ülfeti unutmuş, erdemi yok olmuş, enteresan kokulara adanmış
Ne kadar tensellik varsa, zevk şayet buysa, maskaralık makamsa onun olsun
Senin çektiğin çile, sabrın ibriğinden içilince, gözlerin kendinden geçince baht kime


Söyleme artık yeter
Zannettiğim adamlıktan ne kadar uzakmışım meğer
Ne arifi bilirim ve ne de velinin nefesine erişirim, ah kuytu fakirliğim
Kime şimdi ne söylerim, bigane kalan yürek için ne derim, elbette ki niyaz ederim
Kalan ömrün için, hasrettiğin fedakârlık kimin için bir seçim, vuslat aşk için ilim



Mustafa CİLASUN