Bilmem ki nasıl dile getirilir
Belki sükûta çekilmekte bir çaredir, kim hikmetini bilir
Ne derdin ramı kederdir ve ne de buhranın kadri felahtır, hicran aşkla farktır
Umut şafağın raddesinde ikamdır, baharın letafeti niye ayıktır, sevda koşulsuz aktır


Ne Üsküdar’ın akşamı aşktır
Nede hüsran içinde yılgınlaşan sine muştuya yakındır
Aşk; can için ikramdır, ne varlığın umdesinde, ne yokluğun uhdesinde yakarıştır
Şayet bitap olmak, iradi manada susmak ve azimetin hikmetinde yol almak yaraşır


Onca zaman dil gelen ne varsa
Aziz nefesleri bıktıracak kadar yazılan bir muratsa
Lakin hasredilen mana, yanmanın fakını gönüllere layıkıyla sunmayınca başka
Bir köşeye çekilmek, nefesin esinini sineye hapsetmek vakıa olunca çekilmekte erktir


Yazdığım ne varsa fakirliğim
Liyakat konusunda teslim derim ki fevkalade sefilim
Ne dili hakkıyla bilirim ve ne de dil gelen kelimenin hakkını edebe teslim derim
Koşulsuz halimin çetrefilliğini bu imkânla dile getiririm, elbette ki niyaz içindeyim


Onca sitede halim elverdikçe
Halimin yıkık halini ve suskun melalini öyle yazdım
Hamiyetini esirgemeyen yüreklerin katkılarını elbette ki görmezden gelmezdim
Takatim yettikçe, vakit el verdikçe cevap verdim ve hoş bir seda ile nazarı önceledim


Bilmem ne kadar sürer bu hal
Ahvalin mahzunluğu da elbette bir başka ve elim yar
Ne bir kar var ve ne de gönülde artık bir har manayı koklar, ayılık burukluğu başlar
Hangi nefesin üzülmesine vesile olmuşsam ve hatta sinesinde o hicranı yaşatmışsam


Korku benim, sefillik kederim
Evet, elveda demeyeceğim, kim bilir ne vakit döneceğim
Her özrüm kalbi lekelerim, nefsin azizliğinde kaim olan evet, efkârlı bir dilenciyim
Kem söz yüreğimin, taltif ve ikram esinimin, hikmetin ram olduğum ruhumda ferim
Şimdilik ve farkı fak ettirecek bir dirliğin beklentisiyle sevgi ve hürmetle efendim



Mustafa CİLASUN