Sözlerin Bugünki Ruhunu Yansıtsın

Annemi özledim... Ana!!! Sen bu kadar sene nasıl çekmişsin beni.Nedir bunun sırrı?..Sen gibi olmak istiyorum... Yoksa...Anaların kaderimidir bu?,,,Kıymeti bilinmemek... Çok defa demiştin de ,abartıyorsun demiştim...haklısın anacım... Haklısın... Haklısın......



  1. Alt 10-21-2008, 19:38 #61
    el_feta Mesajlar: 1.168
    Annemi özledim...

    Ana!!! Sen bu kadar sene nasıl çekmişsin beni.Nedir bunun sırrı?..Sen gibi olmak istiyorum...

    Yoksa...Anaların kaderimidir bu?,,,Kıymeti bilinmemek...

    Çok defa demiştin de ,abartıyorsun demiştim...haklısın anacım...

    Haklısın...

    Haklısın...

    Henna ve kalbi kardelen bunu beğendiler.
  2. Alt 10-21-2008, 20:03 #62
    Ziyaretci
    Henna Mesajlar: n/a
    Hacer'siniz.
    Adınız hicret
    Soyadınız teslimiyet.
    Kimliğiniz insan.
    Sıfatınız şefkat,merhamet ve muhabbet.
    Göreviniz sa'y ü gayret.

    *************************
    "insan için yalnızca çabasının karşılığı vardır" Necm ,39

    el_feta ve kalbi kardelen bunu beğendiler.
  3. Alt 11-01-2008, 16:25 #63
    Ziyaretci
    Henna Mesajlar: n/a
    "Der tarîki nakşibendi lâzım âmed çarı terk.TerK-i dünya ,terk-i ukbâ,terk-i hesti terk-i terk!"

    RİSALE-İ NÛR

    Konu Henna tarafından (11-01-2008 Saat 20:03 ) değiştirilmiştir.
    kalbi kardelen bunu beğendi.
  4. Alt 11-01-2008, 17:27 #64
    el_feta Mesajlar: 1.168
    en güzel sensin,çok tatlısın,bir numarasın!!!
    Fesubhanalaaahhh!!!
    Bu nasıl nefs yaa!!!

    Tesettürlü falan değil,örtülü artist bunlar!!!

    kalbi kardelen bunu beğendi.
  5. Alt 11-01-2008, 20:05 #65
    Ziyaretci
    Henna Mesajlar: n/a
    <TABLE width="100%" border=0><TBODY><TR><TD vAlign=center></TD><TD vAlign=center>Meryem’ in iffeti libasında ar
    </TD></TR></TBODY></TABLE>

    kıyamıyorum ama uyuma
    mükâfatlandır bu gece lime lime ruhumu
    doğudan doğamıyorum / batıdan batamıyor
    kuzeyden üşüyor ruhum / güneye uçamıyor...
    içimde bir ukde: dar can ile düşerim de yollara
    efkârımdan çakır yapraklar kurur
    bastığım yerde adımlarım hışırdar / görme... ufanırım...
    yalvarırım ahu nisa
    bu gece bana yaşmak çekmeyi öğret
    etrafımda kâbusun / katran rengi rakkaslarına
    rızaya giden istikameti göster
    seni de bir zamanlar sana getiren o an / neydi?

    Sen! ....Âdem’ in şefkat kaburgasından düşen Havva
    ……….Meryem’ in iffeti libasında ar
    ……….Kutsanmış Âmine’ nin saadeti fırkasıydın
    ……….Asiye’ nin sabrı otları
    ……….Hatice’ nin sorgusuz inancında yeşeriyordun
    ……….Şereflendiriyordu Fatıma’ nın müjdesi
    ……….Sümeyye’ nin ilk şehit kanında mihr-i gül yaşıyordun
    ………………….Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum...

    hadi bir anlık aç gözlerini görmüyor musun
    şiirlerim ciğerlere batan çöl kaktüsleri...
    susma! cevap ver sualime! ..
    neden yalpa omurgalarım böylesine kırık
    ve neden sökülmüş yelkenimin dikiş tutmaz yamaları..
    bambu cundalarından sarkan halatlardayım
    yakamozların titrek ışıklarında asıyorum kelimeleri...
    yoksa şişlerimde atkı niyetine ördüğüm yalnızlık
    çeyizlerimin arasında yabancı olmadığım bir yazgı mı,
    değişmez miydi makûs talihim? ....
    delirmiş topaçlar gibi döndüğünde akrepler
    hınç alır gibi takır takır vurulduğunda zaman
    hurricane rüzgârlarına kapılırım,
    üşürüm göz yaşlarımın suyunda hem de çok üşürüm
    ararım da bulamam bir türlü huzurun o ipeksi mendilini...

    / şavkı hüzün,şakaklarımdan her gün taze gelinler düşüyor /

    ey saba melikesi ya sen? ..
    günler omzuna asılıp baygın düşerken
    yine de kin hanedanından geçmezdi adımların
    fırtınalar kasnağı gerilirdi yokluk gergefine de
    ketum kuşlar gibi susardın...
    kerameti neydi sırrının?
    kendine çizgilerden ölüm bağışlayarak
    her gün bir gün doğuruyordun
    vefanda kırlaştıkça zülfün de siyahlar eriyor
    bir tarihten ödünç alıp bir satıra gömüyordun
    kibrin o baş eğmez granit devleri
    mütevazı bakışların görkeminde nasıl da devriliyordu
    hani umudun şimaline tutunur bir nebze serinlerdi de kan
    ya suya kanmayan gözlerinde öfken nasıl gülümserdi
    ey ay peri; seni tutan o an / neydi? ..

    Sen! ....Kör kuyularda Züleyha’ nın tutuşturduğu ışık
    ……….Gizi çözülmemiş Aslı’ nın düğmeleriydin
    ……….Leyla’ nın çölde kavrulan ayak izlerine
    ……….Kuvvet veren bileğin sırrıydın
    ………./ Bisutun dağlarında mecrası ak Şirin’ e
    ……….Tahir’ in Zühre’ li mabedinde yedi düvel yaşıyordun
    ………………..Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum
    .
    beni duyuyor musun gül dalı,
    sol kolun düştü / ürperdin / sanki açtın gözlerini bir ara
    ılık ılık yine daldın
    kim bilir hangi devirlerden hangi sisli koylara
    eyvah! .. hatırladın mı yoksa bahtı kehribar günleri? ..
    yüreklere yıldırım gibi düşen ihanetler gördük
    iyi niyetlerin su-i istimâl edildiği günlerde içimiz kıyılırdı
    ızdırap muhafızı şerri meşhur acılarda
    kanardı gece gözleri kızıl şakayıkların
    çoğu zaman gelmezdi gözlerin kor iniltisine uykular...

    / zaaflar cehennemin korkuluksuz basamaklarıydı /

    bir çala hatırlıyordum eski gramofonda hüznü ay çehreni
    fildişi taraklardan süyüm süyüm dökülürken gece saçların
    musıkî şimşirde garipsenmiş
    nihavent bir hüzün duyuyordum

    “ kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime
    titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”

    ey beyza bakarken o ciğeri istikbalin
    yüreğin nasıl bir mangal ki kayıtsız yanıyordu
    gözlerinde görmediğim fokurdayan semaver
    sol göğsünün altına sıkıştırdığın vefan bir gram eksilmiyordu
    âh o mihenk taşı nasıl bir istikrardı? ..
    verimi toprağından mı ki dimdik duruyordun
    ve yeşeriyordu avuçlarında yaprakları köknarların
    her dem bereketinde verim; o an / neydi?

    Sen! ....Mavi dehlizinde Zübeyde’ nin yürüdüğü şerefli ülke
    ……….Gözündeki uysal kara Tarsuslu Fatma’nın
    ……….Binbaşı Ayşe’ nin, onbaşı Halide’ nin çakan yıldızı
    ……….Gördesli Makbule’ nin Alemdar Süreyya’sında al kan
    ……….Nene Hatun’ un kasaturasındaki cesarette yaşıyordu
    ………………….Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum

    âh ruh-u gül,
    kaç bahar konakladım asude gözlerinde
    hafiflerdi ah dediğim yerde ağır yüküm
    bir bağır ki miskinde rayiha-ı cennet,
    ıtır kokulu rüyalarda peygamber çiçekleri toplardım…
    sense “yüreğinin firdevssinden'' sararmış sayfalara fatiha
    altın sayfalara “yasin suyu” serpiyordun,
    sancısını sevdiğin yorgunluklar
    ikiyüzseksen gün
    tuz yükü puslu seferinde son buluyordu da
    çetin varoluşa yüreğinden izbarço düğümleri atıp
    gönül kuşağından sonsuza bağlıyordun
    ve mührünü açıyordu dudaklarımın
    vuslat renginde süt kokulu gecelerine,
    itinayı küçümsüyordum feza gördükçe şefkatini…

    heyhât! .. şimdi karşımda sessiz bir efsane uyuyordu
    ömrünün çizgilerine yazıyordum şiiri
    zincir baklalarından kopalı
    ne kadarda özlemişim evcimen sobasında kül ekmeği
    kestane kokulu ay ışıklı gecelerde ebru düşlerini...
    yalnızlıkta hayalin yağına bandırırken kandil güllerini
    derme çatma ak badanalı duvarlarımız ağlardı...
    koşulsuz sevginin ılığından yine de sıcacıktı her lokmamız
    kâbuslarımız dar etse de
    korkuya kepenk öğrettiğin inanç dualarımız
    ve donmuş ayaklarımızı ısıttığımız yumuşacık bir karnımız vardı
    hileyi şeytan çarmıhına geren gözü pek cihangir...
    hissin değirmenlerinde döndükçe zaman, öğüdün bitmezdi
    yorulmaz mıydın,
    fıtratın gereği miydi şahika boyu sabrın..
    sedef ellerinden an be an doğru şekilleniyordu
    sabırla sabrı öğreten sana o an / neydi? ..

    Sen! ...İlâç kokulu gecelerin fedakâr hemşiresi
    ……….Alfabesi iki hece pembe dudağında büyümeyen bebeğin
    ……….Kasveti boğan havalarda huzur sığınağıydın
    ……….Sıcak ekmeğimin kokusunda son lokma dua
    ……….Yüce Yaratan’ ı en kutsal“Rahim” isminde yaşıyordun
    .............................Ve yaşadıkça sen / ben öksüz kalmıyordum…

    ey Azize... hatırlıyor musun kainatın başına yıkıldığın günü
    kırk göbek soyumda görmemiştin böyle tahribat,
    hoyrat esiyordu ağıdı zemheri gecede çığlıkların
    zengin bahçelerinde
    /cami avlusunda sabi çiçekler gibi ağlıyordun
    durulan Elifin ayaklarında son durak…
    ve aynı anda birbirimizin gözlerine bakıyorduk
    omzumu dayanak eylemiştim titreyen ellerine
    sen, besteli ağlarken bana
    ”sen ağlama” diyordun
    o nasıl bir asaletti yıkılan mihrabında? ..
    elemle demleyip imbiğinden süzüldüğüm şiirde
    son durakta fersude-i bir nihavent ağlıyordum

    “perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime
    titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”

    son kuble gitmesinden korktuğum o an / neydi?

    bir ses ver,el ayak çekilmeden gideceğim
    yine yalnızlığın silsilesi çökecek odana
    yoksa uyandırayım mı sukutun en güzel yerinde seni
    uzuyor şiir,uykun kadar uzuyor
    sığmıyor ki hiç bir çizgin kelâma
    deryasında çırpınır zümre-i imge
    küçülür yazarken seni cümle şair…
    ey zühre! .. med/cezir hüzünlerle yormadan saadetimi
    mükâfatlandır bu gece lime lime ruhumu,
    meryem kandili, ıtri şahi çiçekler gibi beraberiz şimdi
    refakat et bana, sil içimdeki katre katre efkârı
    bilenir özüm / kırık aynalarda hazin bin parça yüzüm
    ciğerlerimde otağı kurmuş ölüm süvarileri

    lütûf eyle o vakur ellerinden bir yudum Ab-ı kevser
    durma ey kutlu bilge nefesin keskin eser
    arafdayım al beni…

    nihayet döndün işte, gözlerini açmadan başını sallıyorsun
    duyuyorum iki dudak arası sessiz çığlıklarla fısıldıyorsun

    ”önce şükür...
    hayatın demirini,hırsın kızgın örsüne yatırırsan...
    savurursan ardı sıra isyan çekilerini
    bilesi ki,ellerinde şekillenen kılıç ilk senin boynun uçurur.

    eyvah ki ey vah! ..
    desene bitmeyecek usul-ü curcunada / nihavend-i hüznü ah! ..

    “bitecek mutlak inan / umut her attığın adımda vardı,
    yavaş ol...
    beşerin kanatları ateşe hızla koşarken düşer
    sadece zaman...
    sabret; senin de adımların bastığım yerden geçer“diyorsun...

    o zaman davran ey kutsî sevgili
    dökülsün hak helalin iksiri dudaklarından
    kasılan gururum kemikleştirmeden ruhumu
    çözülüversin veliahdın bu karmaşık ESRA / RI
    kaldır o mukaddes arş-ı azam ayaklarını / başıma taç eyle
    sonra yavaş yavaş indir yüzüme / çek perdeyi değdir gözüme
    bir defa cennete oradan bakayım, bir defa cenneti ...


    Alıntı

    Konu Henna tarafından (11-01-2008 Saat 23:40 ) değiştirilmiştir.
    kalbi kardelen bunu beğendi.
  6. Alt 11-03-2008, 11:47 #66
    Ziyaretci
    Henna Mesajlar: n/a
    "ALLAH'ım!
    Kanadı kırık bir kuş gibiyim..
    Uçsam uçamıyor,göçsem göçemiyorum.
    Yarım bırakılmış bir düş gibiyim..
    Yardan da serden de geçemiyorum
    Menzile erememe korkusu sardı benliğimi
    Kolum kanadım kırık gönlüm bin pare!
    Ey kalpleri evirip çeviren,ey gönüller sahibi!
    Yaraları saran,dağılanı toplayan Sensin!
    Varlığım Senin varlığının şahidi!
    Varlığım senin rahmetinin şahidi!"

    MUSTAFA İSLAMOĞLU

    kalbi kardelen bunu beğendi.
  7. Alt 11-06-2008, 00:23 #67
    Ziyaretci
    Henna Mesajlar: n/a
    Orta Asyada, savaşın ok ve yay ile yapıldığı
    dönemlerde Türk savaşçılar, arkalarından gelebilecek bir saldırıyı önlemek
    için, sırtlarını önceden bu amaçla hazırlanmiş bir TAŞ'a dayarlardı.
    Bu taş "ARKA-TAŞ" veya Azerbaycan'daki telaffuzuyla "ARKA-DAŞ"
    olarak adlandırılırdı. Dostluk kavramının zaman içinde,insanın arkasını
    yaslayabileceği ve kendisini olabilecek kötülüklerden koruyacağı fikri ile
    özleştirilmesi sonucu "arkadaş" kelimesi "dost"
    anlamında Türkçedeki yerini buldu. Sırtınız "arka taş" sız
    kalmasın..

    oguzhan ve ay????? bunu beğendiler.
  8. Alt 11-06-2008, 08:44 #68
    gizemli Mesajlar: 162
    aciz... aciz... aciz...
    Her daim aciz..

    Henna bunu beğendi.
  9. Alt 11-06-2008, 12:00 #69
    YoK Mesajlar: 49
    Pişmanlık Gideni Geri Getirmiyor....

    Henna bunu beğendi.
  10. Alt 11-06-2008, 12:10 #70
    ayışığı Mesajlar: 111
    ahhh hayat senmısın bıse acı veren bızmıyız acıya gelen...

    Henna ve kalbi kardelen bunu beğendiler.
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.