Bu kırık bir hayatın, yıkık güncesi…
Yavaş yavaş okumalısın tüm satırları.
Sen ki; dudaklarında gevelerken cümlelerimi,
bir kez anlamadın ne söylemek istediğimi?
Bu yıktığın bir yüreğin serzenişi say...
Say ki; kırık bir hayatın, yıkık güncesi.

Artık bırakıyorum tüm tutunduklarımı!
Ki; her tutunduğum da beni hep bırakmadılar mı?
Şimdi susuyorum en susulası dilde...
Konuştuğumda da hep susturulmadım mı?

Ucundan tutunmaktan yorulduğum hayatım!
Hiçliklerin eteğinden çekiştirirken umutları,
sen ki; uğruna ağlarken kendimden utandığım!
Düşlerinden düşerken ben alaşağı;
bir rüyaydın sen, hıçkırıklarla uyandırıldığım.

Sonunu bilemediğim yarınlarım ve
bilmek istemediğim yarım kalmışlığım...

Sus şimdi! Sus sonsuza dek!
Suslarında takıldı kaldı hep susamadıklarım.
Kaçılası uçurumlara atlarken tepetaklak ben,
susuyorsun düşmelerime,
düşmelerim ki; hep düşlerine tutunduklarım.

Şiirlerimden elbise diktim bütün ayrılıklarıma,
ayrılıklarım ki; her tarafını yamaladığım.
Bütün yamalarımı söktüm şimdi!
Bu yüzden bu kadar savunmasızlığım.

Sen bir düştün, sen bir hayattın.
İşte bu yüzden ben;
düşlerinden düşürülmüş bir hayattayım.

Gözbebeğimde ki parçamsın, akıtamadığım...
Sen bir düştün sevgili, sen bir hayattın!

Sen bir mevsim,
Sen diğer yarımdın.

Ve şimdi sen;
sen bir ''hoşçakal'', bir ''elveda''sın!