Sahibini arayan mektuplar

Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var,

beklemek var.Şimdi nerdesin? Ne yapıyorsun? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış

olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi? Öyleyse ayrılmadık.

Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. Önce beklemekten. Ömür boyunca

ya bekliyor ya bekletiyor insan. İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar, sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini..

Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını, kanunlara saygı göstermesini, insanları

sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar. Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.

Ya o? Ya o? İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, çocuklarından saygı

ve bir parça huzur bekliyor, saadet bekliyor yaşamaktan. Zaman ilerliyor, bir gün o da

ölümü bekliyor artık. Aradıklarının çoğunu bulamamış, beklediklerinin çoğu gelmemiş

bir insan olarak göçüp gidiyor bu dünyadan. İşte yaşamak maceramız bu.

Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok. O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.

O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı. O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı, yaşantımız özlemlerle güzel.

Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin. Bir kokusu var bütün çiçeklere

değişmem. Bir ışığı var. bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam; seni özlediğim içindir. Beklemenin korkunç

zehiri öldürmüyorsa beni; seni özlediğim içindir. Yaşıyorsam; içimde umut varsa,

yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevmezdim ki!



Ümit Yaşar Oğuzcan