İnanç ve Sağlığımız   Konuyu açan: beyza   İlk Mesaj: 01-17-2008 (10:08)   Son Mesaj: 01-17-2008 (10:08)    Cevap: 0    Gösterim: 729  

    01-17-2008

    İnanç ve Sağlığımız

    Bedenen, ruhen ve zihnen iyilik hali olarak tanımlanan sağlık ve sağlıklı olma konusunda sayısız çözemediğimiz bilinmezler olduğu bir gerçek. Öyle ki.. Bir kişiye “40 kez öleceksin telkini yapıldığında ölür” sözü nerede ise ortak kabul gören bir darbı mesel haline gelmiş… Gerçekten bu sözle insan ölür mü? Ya da ne oluyor da bir söz insanı neresinden yaralıyor da ölüme kadar götüren bir süreci başlatıyor?

    İnsanın beden, organ ve hücre yapısını ve hatta bunlar arasındaki ahengi, düzeni, etkileşimi, iletişimi, aralarında konuştukları lisanı, yani birçok şeyini biliyoruz artık.

    Örneklerden yola çıkarsak kandaki lökosit sayısının artması vücudumuzda bir savaşın olduğunu bize gösteriyor. Ya da, kanda demirin eksik olması oksijen taşıyan eritrositlerin yetersizliği olarak yorumlanabiliyor. Daha ileri gidelim. Bir MR veya PET yada SPECT gibi teknoloji ile organlarımızın yapısını ve etkileşimlerini test edebilirken EEG ve EKG gibi testlerle de bazı organlarımızın elektriksel tepkilerinden fonksiyonlarını anlayabiliyoruz.

    Bu ve benzeri sayısız tetkik ve tekniklerle çok sayıda hastalığı teşhis edip tedavi edebiliyoruz. Hayat tarzımız, yediklerimiz ile sağlığımıza yaptığımız olumlu veya olumsuz katkıları da tüm ayrıntılarına kadar öğrenebiliyoruz. Sigara, alkol, uyuşturucu gibi zararlı maddelerin nasıl bir yol takip ederek hücrelerimize ve organlarımıza, geri dönüşümsüz tahribat oluşturduklarını da çok iyi biliyoruz.

    Nerede ise her şeyi bildiğimiz ve bir çok hastalığı tedavi edebildiğimiz halde hastalıklar ve hastaların sayısı giderek neden artıyor? Neden yeni yeni bir çok hastalığı daha sık görür oluyoruz? Burada biz insanların yaptığı affedilmez hatalar muhakkak var. Ama sadece sebep bu mu acaba?

    Günümüz tıbbının bilimsel temelinde Newton fiziğinin kuralları geçerli. Yani bir şeye inanmam için onu görmem, koklamam, dokunmam, deneylerle onu test etmem gerekir anlayışı. Temelde madde anlayışı. Bizim bedenimiz, bünyemiz, tepkilerimiz, algılarımız ise Newton fiziğinin kalıplarına hiç mi hiç sığmıyor..

    Bu durumu bir örnekle anlaşılır hale getirelim. Size dikkatle, dik dik ve ciddice bakan ve bu sırada da ‘bir şeyin mi var’ ‘seni iyi görmedim. Rengin niye solmuş’ ‘Tansiyonuna baktır’ ‘hadi bir doktora gidelim’ dese… Tepkimiz ve saniyeler içinde yaşadıklarımızı kelimelerle anlatmakta zorlanırız. Saniyelere sığacak zaman dilimi içerisinde aklımızdan geçenler kağıda dökülse, sayfalar dolusu dosyalar oluşturacak binlerce senaryo karşımıza çıkar. Bu duruma biz hekimler nosebo diyoruz. Türkçesi negatif inançların ve düşüncelerin bünyemizde meydana getirdiği olumsuzluk.

    Bu arada doğal iyileşmeler var. Dua ile iyileşenler, ‘sende bir şey yok kardeşim’ denerek iyileşen hastalarımız var. Bunun yanında akupunktur, yoga, okunmuş su gibi yollarla iyileşenler oluyor. Bunu da modern batı tıbbı plasebo yani pozitif inanç etkisine bağlıyor.

    Buradan yola çıktığımızda Beden-Ruh- Zihin üçgeninde sadece Newton fiziğinin kuralları ile yol almamız pek mümkün gözükmüyor. İnsan et ve kemikten yaratılmamış. Onun doku, organ ve hücrelerine adeta bir dantela gibi örülmüş ve zırh gibi korunmuş, ruh ve zihin ile ve bunlar arasında iletişimi sağlayan bir enerji ağı ile de koparılmaması gereken devamlı bir bağ oluşturulmuş. Rafine kimyasal maddelerden imal edilen ilaç endüstrisinin dolduruşu ile verilen ilaç tedavileri bu kadar kompleks mükemmel bir varlığa, olumlu bir etki oluştururken, 5 olumsuz etki oluşturabilmektedir. En basitinden ve hiç yan etkisi yok dediğimiz klasik ilacımız aspirin, baş ağrına, diş ağrına iyi gelirken, midemizi delebilmekte kulaklarımızda çınlama yapabilmektedir.

    Mesleğimizin esas amacı, eşrefi mahlukat olan insanları yaşadıkları süre içerisinde daha rahat yaşamalarına vesile olmak. Şafi ismi, Yaratanımızın bir sıfatı olduğuna göre, Şifayı ararken arı misali her çiçekten bir zerre almak gerekiyor. Bu günkü tıbbın kaynağı olan batı tıbbında dua, meditasyon, yoga tıbbı, ayurveda, akupuktur gibi uygulamalar giderek artan bir rağbet görüyorsa, bunun açıklaması yukarda arz ettiklerim olmalı.

    Tüm bunların ortak adresi insanın et ve kemik dışında olan yapısı, yani zihin, ruh ve maneviyatı. Bu güne kadar yapılan çalışmaların çoğu bedene yönelikti. Artık manevi yapımıza yönelik destek tedavileri var. Geçen hafta basınımıza da yansıyan bir haber vardı. İngiltere de Müslüman yatalak hastaların ibadet edebilmeleri için beş vakit yataklarının kıbleye uygun hale getirilmesi kararı alınmış.

    Yukarda özetlemeye çalıştığım gerçekler biz hekimlerin aynı zamanda birer sanatkar olması gerekliliğini ortaya koyuyor. Tedavi etme sanatı olarak yorumlanabilecek bu sanatta hekimlik ilmi ve sanatı yanında, inançlara saygı, insana saygı, haddini bilme, hastalıkları hastalarının anlayacağı seviyede tanımlama ve tedavide de arı misali her şeyden yararlanma becerilerini taşıma olarak açıklanabilir..

    Sanatsal tedavi yaklaşımı kazandırdığı estetik ve zarafet ile zor günlerin iyi bir alternatifi olarak önemsenmeli. Bu alan hekim dışı uygulayıcıların cirit attığı alan olmamalı. Hekim hastanın yararına olabilecek, her türlü olumlu katkı sağlayacak tedavi alternatiflerine vakıf olarak hastalarını desteklemeli ve cesaretlendirmeli.


    Ali Akben




    İnanç ve Sağlığımız Yorumları