“Gözlerinde yaşlarla ‘Giysimi beğendiniz mi?’ diye sordu yoldan geçen yaşlı kadına. ‘Annem onu benim için özel olarak dikti.’ Yoldan geçen yaşlı bayan, kendisine seslenen küçük kıza gülümseyerek baktı. ‘Evet, çok güzel bir elbisen var yavrum’ dedi.

Öykünün tam burasında küçük kızının yüzüne baktı. Meraklanıp meraklanmadığını bilmek istiyordu. Devamını bekliyor gibiydi. Gözlerinin içine bakarak yaşlı kadının bir sonraki sorusunu seslendirdi.

“Ama söyler misin, neden ağlıyorsun?” diye sordu yaşlı kadın.
Küçük kız, sesi titreyerek cevapladı:

“Çünkü… Bu elbiseyi bitirdikten sonra annem gitmek zorunda kaldı.”

Koltuğuna biraz daha yerleşti. Yüzünde kızına nasihat etme heyecanının çizgileri gezindi. Annenin gitmek zorunda olması ne demekti? Kızının bunu sadece kitaplarda olan bir gerçek olarak bilmesini ne kadar arzu ederdi. Ama hayat işte. Yaşlı kadının sesini seslendirerek devam etti:

“Yaşlı kadın küçük kızı avutmak istedi: ‘Anlıyorum, yavrum’ dedi. ‘Fakat üzülme… Eminim, annen senin gibi küçük ve sevimli bir kızı uzun süre bekletmeyecek, hemen dönecektir…’ Küçük kız başını iki yana salladı: ‘Hayır teyzeciğim, anlamıyorsunuz’ dedi. ‘Babam, annemin bir daha gelmeyeceğini söylüyor. O şimdi cennette, büyükannemle dedemin yanındaymış. Ama çok sonraları hep birlikte olacakmışız.’

Yaşlı kadın, küçük kızın ağlama nedenini anlayınca eğildi, kolunu küçük kızın omuzuna doladı ve “giden anne” için o da ağlamaya başladı. Sonra küçük kız, yaşlı kadını şaşırtan bir davranışla ağlamasını birden kesti, ondan bir iki adım geri çekildi ve yavaş bir sesle şarkı söylemeye başladı. O denli yavaş bir sesle söylüyordu ki şarkısını neredeyse fısıldıyor sanırdın. Şarkı, bir yavru kuşun şarkısıydı ve küçük kızın sesi yaşlı kadının o güne değin duyduğu belki de en güzel sesti…

Her okuyuşlarında olduğu gibi küçük kızın şarkısını birlikte söylediler. Sonlarına doğru kendisi sesini kesti. Şarkıyı kızının tamamlamasını bekledi. “Şarkısı bittikten sonra…” diye devam etti. Burada küçük kız yaşlı kadına küçük bir açıklama yapıyordu:

“’Bu şarkıyı bana annem, gitmeden önce öğretmişti ve kendi de sık sık söylerdi’ dedi. ‘Benden, kendisine söz vermemi istemişti. Ağladığım zaman, hemen bu şarkıyı söylememi istemişti benden. Çünkü ne zaman ağlarsam, bu şarkıyı söylediğimde gözyaşlarımın hemen dineceğini söylemişti.’ Küçük kız, bunları söyledikten sonra gözlerini gösterdi. ‘Bakın’ dedi, ‘gözyaşlarım hemen kurudu bile!’

Kızının gözlerine baktı. Öyküdeki küçük kızın tersine tam burada ağlardı. Gözlerinden taşan damlaları yüzüne doğru süzüldü. Göz göze geldiler yeniden. Bundan sonrasını okumak ikisi için de zordu. Derin bir nefes çekti. Yeniden okumaya başladı.
,
“Yaşlı kadın gitmek üzere kalktığı zaman küçük kız neredeyse yalvarırcasına eteklerinden tuttu onu. ‘Teyzeciğim, bir dakika daha kalır mısınız lütfen?’ dedi. ‘Size birşey göstermek istiyorum.’
Sonra parmağının ucuyla, giysisinde bir noktayı gösterdi: ‘Bakın, annem işte tam burayı öpmüştü’ dedi. Sonra bir başka noktayı gösterdi: İşte burada da bir öpücüğü var, sonra burada da ve şurada da… Şurada da, burada da, burada da… Buralar hep, öpücük, öpücük, öpücük dolu… Bu giysimin her yeri, annemin öpücükleriyle dolu. Beni ağlatabilecek her neden için annem bu giysimin bir yerine bir öpücük koydu.’

Burada kendisi de her defasında ağlar, boğazı düğümlenir, sesi titremeye başlardı. Kızının ellerini ellerinin içine alarak okumayı sürdürdü

“Yaşlı kadın, o anda yalnızca bir giysiye bakmadığını anladı. Gideceğini bilen ve annesiz kalacak kızının karşılaşacağı acıları hafifletebilmek için onun yanında olamayacağını, ona öpücük veremeyeceğini düşünen bir anneye bakıyor ve o anneyi görüyordu küçük kızın giysisinde… Anne, küçük kızına duyduğu tüm sevgisini şimdi onun giymekten mutluluk duyduğu bu giysiye işlemişti. ‘Giysimi beğendiniz mi?’ Yaşlı bayanın aklına o an, küçük kızın sorduğu bu ilk soru geldi. Ve sorunun cevabını kendi kendine verdi. O güne değin böylesine gösterişsiz, böylesine anne sevgisiyle donanmış ve böylesine çok sevdiği bir giysi görmemişti.”

Öykünün bitmesiyle kızının yüzündeki hüzün sevince döndü. Kızının yüzünü ellerinin arasına alıp sevdi. Yeniden göz göze geldiler, yeniden. Bu defa ağlamıyorlardı. Kızının üzerindeki bluzu öptü, öptü…


“Baba” dedi, “ahiret diye bir yer var değil mi?”

“Elbette, yavrum” dedi. “Bu dünyada şimdilik misafiriz. Annen sadece erken gitti. Ama hepimiz orada buluşacağız ve hiç ayrılmayacağız.”



Yazar: Senai DEMİRCİ
Kasim 1, 2002