İlk kez John Mayer ve Peter Salovey´in 1989´da yayınladıkları makalelerinde kullandıkları Duygusal Zeka kavramı, içinde barındırdığı duygu kelimesinden yola çıkarak sanılabileceği gibi "duygusal olmak" anlamına kesinlikle gelmemektedir.
Öncelikle; Duygusal Zeka, bildiğimiz ve alışık olduğumuz şekliyle, bilgi edinme, hatırlama, analitik düşünme ve problem çözme gibi Akılsal Zeka kavramı altında birleşen çeşitli bilişsel becerilere sahip kişiler için kullandığımız ´akıllı kişi´ kavramına yeni bir tanım getirir. Yaşamda başarılı olabilmesi için "akıllı kişi"lerin bu özelliklerin yanı sıra sahip olmaları gereken kişisel ve sosyal özellikleri bize hatırlatır.
Duygusal Zeka kavramı, kısaca "kişinin hem kendi duygularının, hem de karşısındaki kişilerin duygularının farkında olması, onları anlaması, tanımlaması, kaynakları ve nedenleriyle bağlantılandırması, duygularını yönetmesi ve onlardan gerek kişisel alanda gerekse kişiler arası ilişkilerinde etkin bir biçimde yararlanması" olarak açıklanabilir ve görüldüğü üzere içinde "kişisel farkındalık", "empati" (kendini karşısındaki kişinin yerine koyarak, onun duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması), "duygu yönetimi" ve "ilişki yönetimi" gibi hem kişisel ve hem de sosyal yetkinlikleri barındırır.
Duygusal Zeka´nın akıl kavramının karşıtı olmadığının anlaşılması son derece önemlidir. Hem duygu hem de zeka kavramlarını içeren Duygusal Zeka, bilişsel beceriler ile hisleri bir araya getirmeyi hedefler. Bu, kalbin akıl karşısında kazandığı bir zafer değildir, akıl ile kalbin bir birleşmesidir. Başka bir deyişle, Duygusal Zeka kişinin duygularını karşılaştığı problemleri çözmek ve daha etkin, başarılı ve mutlu bir yaşam sürmek için yol gösterici olarak kullanmasıdır.
Duygusal Zeka´nın temelindeyse ünlü Yunan filozofu Socrates´in de söylediği gibi öncelikle ´kişinin kendisini tanıması´ yatar. Kendini tanıyan, duygu ve düşüncelerinin farkında olan, güçlü ve geliştirilmesi gereken yönlerini bilen bir kişi kendi duygu, düşünce ve davranışlarını yönetebilir ve kişiler arası olumlu ve yapıcı ilişkileri kurabilir.
Duygusal Zeka yaklaşımı çerçevesinde büyük önem taşıyan "Yönetmek" kavramı, sadece yöneticilerin kendilerine bağlı çalışanları yönetmesi anlamıyla sınırlı kalmamakta, tersine, en önemli farkı yaratanın öncelikle kişinin kendini yönetmesi olduğunun altını çizmektedir.
Uzun yıllar boyunca, kişilerin özel yaşamlarında önemli bir yere sahip olan duyguların, geleneksel bir yaklaşımla, iş yaşamında önemsenmediğini, göz önüne alınmadığını, tersine gereksiz ve pek çok durumda da zarar verici sayıldığını görüyoruz.
Oysa günümüzde, kişinin duygusal farkındalığı, duygularını yönetebilme ve güvene dayalı, sağlıklı ilişkiler kurma becerisi, başka bir deyişle gelişmiş bir Duygusal Zeka´ya sahip olması işyerinde başarının anahtarı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bugün organizasyonlarda, insana verilen önemin artmasıyla başlayan insan kaynakları yönetimine geçiş sürecinin ardından ve yeni yönetim anlayışlarındaki farklılaşmalarla birlikte duyguların iş yaşamında yerinin ve öneminin daha fazla kavrandığına tanık oluyoruz. Duygusal Zeka özellikleri, işe alım süreçlerinden performans yönetimi, kariyer gelişimi, eğitim gibi pek çok İnsan Kaynakları Yönetimi aşamasında belirleyici ve önemli birer kriter olarak kullanılıyor.
Örneğin, işe alım sürecinde pek çok şirket tarafından yöntem olarak tercih edilen "Yetkinlik Bazlı Mülâkat Teknikleri" ve "Değerlendirme Merkezi" (Assessment Center) uygulamalarında ölçülen iletişim, duyarlılık, inisiyatif kullanma, zorluklar karşısında dayanıklılık, olumlu düşünme, motivasyonu koruma, kişiler arası ilişkilerde başarılı olma gibi yetkinliklerin çoğunun kişisel ve kişiler arası alanlara ilişkin olduğunu ve potansiyel bir çalışanın iş yaşamında elde edebileceği başarıyı öngörebilmek için temelde kişinin Duygusal Zeka özelliklerinin ölçülmesinin hedeflendiğini görüyoruz. Benzer bir biçimde, performans değerlendirme ve terfi aşamalarında da çalışanların teknik yeterliliklerinin yanı sıra Duygusal Zeka özelliklerinin önemle dikkate alındığını ve verilen karar üzerinde büyük rol oynadığını izleyebiliyoruz.
İşyerlerinde karşılaştığımız, belki de yaşadığımız bazı durumları düşünelim:
Eğitimli, alanında deneyimli ve gerekli tüm teknik bilgiye sahip bir yöneticinin astlarıyla etkin iletişim kuramaması, onları motive ederek harekete geçirememesi; şirketin farklı departmanlarından iki çalışan arasında yaşanan çatışmanın uzun süreli ve çözümsüz bir gerilime dönüşmesi, olumsuz etkilerin şirket genelinde hissedilmesi; bir çalışanın zaman zaman yaşadığı duygu patlamalarının ekip üyeleri tarafından anlayışsızlıkla karşılanması; şirket çalışanıyla yaptığı uzun bir görüşmenin ardından müşterinin anlaşılmadığı hissini paylaşarak şirketle ilişiğini kesmek isteğini dile getirmesi.
Bu ve benzer durumlarda başarısız olunmasının ardında yatan etkenleri incelediğimizde, yöneticinin ya da çalışanın kişisel farkındalığa sahip olmadığını, olumsuz koşullar altında (stres karşısında, çatışma durumunda, kriz anlarında v.b.) kendine ve duygularına hâkim olamadığını, olaylara tek taraflı yaklaşarak çalışanların, yöneticilerin ya da müşterilerin durumlarına ve ihtiyaçlarına duyarlılık göstermediğini (empati kuramadığını) ve kişinin astlarıyla, yöneticileriyle, öteki çalışanlar ve müşterilerle olumlu kişiler arası ilişkiler kurmadığını görüyoruz. Başka bir deyişle, çalışanın başarısızlığında büyük oranda kişinin Duygusal Zeka´sını etkili kullanmamasının rolü olduğunu söyleyebiliyoruz.
Duygusal Zeka üzerine yayınladığı ve büyük beğeni toplayan kitaplarıyla tanınan, kavramının geniş kitlelere yayılmasını sağlayan psikolog - gazeteci - yazar Daniel Goleman da "Working with Emotional Intelligence" (1998) başlıklı kitabında, 181 şirkette yürütülen ve çeşitli işleri ve yetkinlikleri kapsayan araştırmaları değerlendirerek, yüksek performans için gerekli yetkinliklerin %67´sinin Duygusal Zeka bağlantılı yetkinlikler olduğunu belirtmektedir.
Bu bağlamda, alanımızda bilgili, tecrübeli ve yetkin bir çalışan olmamız doğal olarak bize belirli bir altyapı sağlar; ancak unutmayalım ki sadece bu özelliklere sahip olmamız işyerinde başarılı olmamız için yeterli değildir. Bir yandan kendimizi tanımamız, güçlü ve geliştirilebilecek yönlerimizin farkında olmamız, duygularımızı ve davranışlarımızı yönetmemiz, öte yandan da öteki çalışanlara, astlarımıza, yöneticilerimize ve müşterilerimize empatiyle yaklaşarak onların duygu ve düşüncelerini anlamamız gereklidir; ancak bu yaklaşım bizi işyerinde kurduğumuz ilişkilerde başarılı olmaya götürür.
Duygusal Zeka´sını kullanan, başka bir deyişle kendi duygularını tanıyan ve yönetebilen, başkalarının duygularına, istek ve ihtiyaçlarına duyarlı olan yöneticiler ve çalışanlar, işyerlerinde güvene dayalı kişiler arası ilişkiler kurmaktadırlar; bu doğrultuda fikirlerini açık ve doğrudan dile getirmekte, hem kendilerini hem de birlikte çalıştıkları kişileri ve müşterilerini istenilen sonuca yönelik olarak rahat bir biçimde harekete geçirebilmekte, zor şartlar altında olumlu düşünme tarzını koruyarak motivasyonun yüksek olmasını sağlamakta ve çatışmaları, olumlu atmosferi koruyarak, çözüme yönelik olarak sonuçlandırmaktadırlar. Dolayısıyla, bu becerileriyle Duygusal Zeka´sı gelişmiş çalışanların şirketlerinin başarısında rolleri ve katkıları büyüktür. Kurdukları teknik altyapı, kapsamlı bilgisayar ağı, güçlü pazarlama ve iletişim stratejileriyle temelleri atılan benzer şirketler arasındaki farkı bu şirketlerde çalışanlar yaratmaktadır.
Ne mutlu ki, Duygusal Zeka öğrenebileceğimiz ve geliştirilebileceğimiz yetkinlikleri içeriyor. İş yaşamında başarılı olmak ve şirketlerimize artı değer katmak için, çalışanlar olarak bize bu becerilerimizi geliştirmek düşüyor.
Şirket olarak da çalışanların Duygusal Zeka´larını geliştirmek için atılacak önemli adımlar arasında, çeşitli kişisel ve kişiler arası yetkinlikleri konu alan eğitim programları düzenlemek, yöneticilerin astlarını ´coaching´ sürecinde yönlendirmeleri gibi uygulamalar yer alıyor.
Shakespeare dünyayı bir sahne, insanlarıysa birer oyuncu olarak tanımlamıştır. Evet, bu yaşam bizim yaşamımız; sahnedeki oyuncular olarak başarımızsa Duygusal Zeka´mızı ne oranda kullandığımıza bağlı. Üst düzey iletişim ve etkili kişiler arası ilişkiler kurmamızın yanı sıra, potansiyelimizi gerçekleştirmemizi, amaçlarımıza, isteklerimize ulaşmamızı, değerlerimizi keşfetmemizi ve onları yaşama geçirmemizi sağlayan Duygusal Zeka´mızı geliştirmek de bizim elimizde; bunun için kendimizi tanımaya ve geliştirmeye istekli, öğrenmeye açık olalım.
Ayrıca unutmayalım ki, iş yaşamı ile özel yaşamın dengesi de büyük önem taşımaktadır. Bu becerileri yaşamımızın her iki alanında da sergilediğimizde birey olarak mutluluğumuz, üretkenliğimiz ve başarımız artmaktadır.
Öyleyse, diyebiliriz ki; işyerinde ve tüm yaşamda başarının anahtarı: Duygusal Zeka´yı kullanabilmek ve duyguları yönetebilmektedir...


İşyerindeki duygusal zekanızı belirlemek ister misiniz? Bunun için bir testimiz var.

Aşağıdaki 25 soruyu cevaplandırdığınızda, sosyal beceri ve farkındalığınızı ölçmüş olacaksınız. Duygusal zekanızın derecesi hakkında kabaca da olsa, bir fikriniz olmasını istiyorsanız, bu kısa test sizin için faydalı olacaktır.

Mümkün olduğunca dürüst davranarak cevap verdiğinizde, aynı kademedeki arkadaşlarınızın, yöneticilerinizin ve size bağlı çalışan kişilerin, size karşı olan bakış açılarını ölçebilirsiniz. Kendinize 1 ile 4 arası puan verin.

4= Tamamen bana uygun
3= Uygun
2= Uygun değil
1= Hiç uygun değil

1. Zor anlarda bile, genellikle sakin ve olumlu kalabilirim.

2. Stres altındayken bile, elimdeki iş üzerinde sağlıklı düşünebilir ve işimin üzerine odaklanabilirim.

3. Hatalarımı kabul edebilirim.

4. Genellikle veya her zaman verdiğim taahhütleri yerine getirir ve verdiğim sözleri tutarım.

5. Hedeflerime ulaşmada kendi sorumluluğumu bilirim.

6. İşimde dikkatli ve düzenliyimdir.

7. Düzenli olarak, farklı kaynaklardan orijinal fikirler ortaya çıkarmak isterim.

8. Yeni fikirler üretmede iyiyimdir.

9. Karmaşık talepleri ve değişen öncelikleri kolaylıkla idare edebilirim.

10. Amaçlarıma ulaşmak için, güçlü bir eğilimle sonuç odaklıyımdır.

11. Teşvik edici hedefler belirlemeyi severim ve onlara ulaşmak için hesaplanmış riskler alabilirim.

12. Benden genç insanlardan da tavsiye alarak, performansımı nasıl geliştirebileceğimi öğrenmeye çalışırım.

13. Kurumsal ve önemli bir hedefe ulaşabilmek için fedakarlıklarda bulunmaya hazırım.

14. Şirketin misyonunu kabul eder ve onunla özdeşleşebilirim.

15. Ekibim, bölümüm veya şirketimin değerleri kararlarımı etkiler ve yaptığım tercihleri ortaya koyar.

16. Şirketimin genel hedeflerimi ileriye götürmek için aktif olarak uygun fırsatlar peşinde koşarım ve diğerlerinin bana yardım etmesine izin veririm.

17. Şu anki işimde ihtiyaç duyulan ve benden beklenen hedeflere ulaşmak için uğraşırım.

18. Engeller ve aksilikler beni kısa bir süre için yolumdan alıkoyabilir ancak durduramaz.

19. Kırmızı çizginin ötesine geçerek, eskimiş kuralları çiğnemek bazen gereklidir.

20. Yepyeni bir işe kalkışmak bile olsa, orijinal bakış açılarını yakalamak isterim.

21. Koşullar değiştiği takdirde, bende taktiklerimi çabucak değiştirebilirim.

22. Bazı işlerin daha iyi yapılmasının yollarını bulma ve belirsizlikten kurtulmak için, yeni bilgiler peşinde koşmak en iddialı olduğum şeydir.

23. Başarısızlık korkusu yaşayacağıma, başarı ümidiyle hareket ederim.

24. Üzüntü verici duygular ve dürtülerim işimde elimden gelenin en iyisini yapmama engel olur.

25. Genellikle kendimin ya da başkalarının kişisel kusurları için sorunlar ortaya çıkarmam.

Değerlendirme: 70 puanın altında alınan puan, bir problem olduğunu gösterir. Puanınız çok düşükse, ümitsizliği kapılmayın. Artık duygusal zekanın geliştirilebildiğini biliyorsunuz. Duygusal zeka, aslında hepimizin farklı derecelerde yaşam boyu geliştirdiğimiz bir şeydir. Buna olgunluk da diyebilirsiniz.


Kaynak: Fortune Magazine.