Kısa bir yazı






BEDİÜZZAMAN SAİD Nursî, Mesnevî-i Nuriye içinde yer alan “Hubab” adlı risalenin bir “i’lem”inde bir zulüm tarifi getirir. “İnsanların en büyük zulümlerinden biri de şudur ki: Büyük bir cemaatin mesaisine terettüp eden, hasenatı intac eden semeratı bir şahsa isnad ve ona mal ederler.”

Bu, Bediüzzaman’a göre, zulümdür. Çünkü koca bir topluluğa ait bir hak, bir kişiye mal edilmekte; böylece o topluluğun bütün müntesiplerine haksızlık edilmektedir.

Sonraki cümlede ise, bu zülmün yatay düzlemde kalmayıp, dikey düzleme de sirayet ettiğine dikkat çekilmektedir: “Bu zulümde bir şirk-i hafî vardır. Çünki, bir cemaatin cüz’-i ihtiyarîsiyle kesbettikleri mahsulatı bir şahsa atfetmek, o şahsın icad derecesinde harikulade bir kudrete malik olduğuna delâlet eder. Hatta eski Yunanîlerin ve Vesenîlerin ilâheleri, böyle zalimâne tasavvurat-ı şeytaniyenin mahsulüdür...”

Bu ifadeler, putların durduk yerde oluşmadığını bize öğretir. Demek ki, Bediüzzaman’ın sözünü ettiği zulüm yatay düzlemde kalmamakta; büyük bir cemaatin mesaisine terettüp eden neticeleri, meselâ bir büyük başarıyı, bir zaferi tek bir şahsa mal edip o başarıda hissesi olan başka herkesin hissesini ona isnad etme haksızlığının peşisıra, böylece o tek bir kişiye ‘îcad derecesinde bir kudret’ atfederek o kişiye ilahlaştırma noktasına kadar uzanan bir noktaya gidilmektedir. Bediüzzaman’ın dikkat çektiği üzere, Eski Yunanlıların şirkâlûd mitolojilerinin ardında, böyle bir zihinsel-duygusal süreç vardır. Keza, taştan, madenden veya ağaçtan putlar edinen eski kavimlerin bu bâtıl itikadlarının ardında da...

Bu husus bir yıl kadar önce dikkatimi çekmiş ve “Şirk-i hafî nerelerde?” başlıklı bir yazıya beni sevketmişti.

Yakınlarda, bu manidar “i’lem”in de içinde yer aldığı Hubab’ın yazıldığı tarih dikkatimi celbetti. Kaynaklardan öğrendiğimize göre, bu risale, 1922 yılının son aylarında yahut 1923’ün ilk aylarında yazılmış.

Bediüzzaman o tarihlerde neredeydi, ne ile meşguldü, ne gördü, ne müşahede etti, ne duydu ve ne hissetti de bu “i’lem” kalbine düştü acaba?

Doğrusu, merak ediyorum.

Ve içimden bir ses, cevabın ipucunu bulmak için Tabiat Risalesi’nin baş tarafına bakmam gerektiğini fısıldıyor...

15/06/2008


© 2008 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu