İmam-ı Ali'den İbretli Kıssalar...

1- Hz. Ali (a.s)’ın, Kendi Katiline Karşı Şefkat Ve Merhameti Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s), İbn-i Mülcem’in eliyle bir kılıç darbesi aldıktan sonra, darbenin şiddetinden dolayı bir müddet bayıldı. Ayıldıktan sonra ...


Ağaç Şeklinde Aç5Beğeni
  • 3 gönderen alptraum
  • 2 gönderen alptraum

  1. Alt 02-15-2008, 17:05 #1
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    1- Hz. Ali (a.s)’ın, Kendi Katiline Karşı Şefkat Ve Merhameti

    Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s), İbn-i Mülcem’in eliyle bir kılıç darbesi aldıktan sonra, darbenin şiddetinden dolayı bir müddet bayıldı. Ayıldıktan sonra İmam Hasan (a.s) bir kapta babasına süt getirdi. İmam Ali (a.s) sütten biraz içtikten sonra geri kalanı İmam Hasan’a vererek şöyle buyurdu: “Bu sütü esirinize (yani İbn-i Mülcem’e) verin.”

    Daha sonra buyurdular ki: “Oğlum! Sana olan hakkım hürmetine yenilecek ve içeceklerin en iyisinden ona verin. Ben ölünceye kadar ona karşı iyi davranın. Yediğiniz şeylerden ona yedirin, içtiğiniz şeylerden de ona içirin.”

    Daha sonra Hz. Ali (a.s)’ın verdiği sütü İbn-i Mülcem’e götürdüler ve o (lanetli) de onu alıp içti.

    2- İslamî Adabı Riayet Etmek

    Bir gün Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s), hilafeti döneminde Kufe’nin dışında İslam’ın sığınağında yaşayan zimmi (Yahudi veya Hıristiyan) birisiyle yol arkadaşı oldu.

    Zimmi adam: “Ey Allah’ın kulu! Nereye gidiyorsun” dedi.

    Hz. Ali (a.s): “Kufe’ye” buyurdular.

    Her ikisi kavşağa kadar birlikte yola devam ettiler. Zimmi şahıs kavşağa yetiştiğinde ayrılıp kendi yoluna gitmek istediğinde, Müslüman arkadaşının da Kufe yoluna gitmeyip onunla beraber geldiğini gördü.

    Zimmi adam: “Sizin kendiniz, Kufe’ye gideceğinizi söylemediniz mi?” diye sordu.

    Hz. Ali (a.s): “Evet, söyledim” buyurdu.

    Zimmi adam: “Siz Kufe yolundan gitmediniz, Kufe yolu öteki yoldur” dedi.

    Hz. Ali (a.s): “Farkındayım, ama en iyi arkadaşlık, arkadaşı ayrıldığında onu birkaç adım uğurlamaktır. Peygamberimiz bize böyle emretmiştir. İşte bundan dolayı birkaç adım seni uğurlamak istiyorum. Daha sonra kendi yoluma döneceğim” diye buyurdu.

    Zimmi adam: “Sizin peygamberiniz böyle mi emretmiştir?” diye sordu.

    Hz. Ali (a.s): “Evet” buyurdu.

    Zimmi adam: “Peygamberinizin dininin dünyaya böyle bir hızla yayılması ve böyle çok takipçiler bulması, kesinlikle onun bu güzel ahlakından dolayıdır” dedi.

    Zimmi adam Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s)’la birlikte Kufe’ye döndü. O’nun, müslümanların halifesi olduğunu öğrenince Müslüman olduğunu açıklayarak şöyle dedi: “Sen şahit ol ki, ben sizin dininiz üzereyim.”

    3- Yamalı Ayakkabıdan Daha Değersiz Bir Hükümet

    Hz. Ali (a.s), İslam ordusuyla birlikte ahdi bozan muhalifleri ezmek için Basra’ya doğru hareket ettiler. Basra’nın yakınlarında “Zîkar” denen bir yere ulaştıklarında, yorgunluklarını gidermek ve orduyu savaşa hazırlamak için onlara oturup dinlenme emri verdi.

    Abdullah bin Abbas şöyle diyor:

    “Ben orada Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s)’ın huzuruna vardığımda, Hazretin, (ordu komutanı ve müslümanların reisi olmasına rağmen) kendi ayakkabısını yamadığını gördüm.

    Hz. Ali (a.s) bana dönerek şöyle buyurdular: “İbn- i Abbas! Bu ayakkabının değeri ne kadar olabilir?

    Ben dedim ki: “Bunun hiçbir değeri yoktur.”

    Buyurdular ki: “Allah’a and olsun ki, bu değersiz ayakkabı size hükümet ve önderlik etmekten bana daha sevimlidir. Bu hükümet ve önderlikle hakkı diriltip batılı yok edersem o başka.”

    (Evet bir hükümetin değeri, hakkı diriltmeğe batılı ise yok etmeğe bağlıdır. Aksi takdirde ne değeri olabilir ki!)

    4- Benden Sorun!

    Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s) halka konuşma yaptıklarında şöyle buyurdular:

    “Ey insanlar! Sizin aranızdan ayrılmadan önce, bana ne sormak isterseniz sorun. Allah’a and olsun ki, sorduğunuz her soruya cevap vereceğim.”

    Bu sırada Sa’d bin Vakkas ayağa kalkarak şöyle dedi: “Ey Emir’ul-Muminin! Benim baş ve sakalımda ne kadar kıl var?”

    Hz. Ali (a.s) cevaben şöyle buyurdular:

    “Allah’a and olsun ki, habibim Resulullah (s.a.a) senin bu soruyu benden soracağını bana haber vermiştir! Senin başındaki her kılın altında sana lanet eden bir melek ve sakalının her kılı altında da seni tahrik eden bir şeytan vardır. Senin evinde de Resulullah (s.a.a)’in torunu Hüseyin’i öldürecek bir çocuk (Ömer bin Sa’d) vardır! Bunun nişanesi ise, söylediğim şeyin mısdakıdır.”

    Ömer bin Sa’d o zaman elleri ve karnı üzerinde emekliyordu. Hz. Hüseyin (a.s) kıyam ettiğinde Ömer bin Sa’d Hz. Hüseyin (a.s)’ı öldürmeyi üstlendi ve sonuç Hz. Ali (a.s)’ın buyurduğu gibi oldu.

    5- Yaşayışta Orta Halli Olmak

    Ala bin Zeyd, Hz. Ali (a.s)’ın Basra’daki zengin ashabından biri idi. Hasta olduğundan dolayı Hz. Ali (a.s) onun ziyaretine gitti. Evinin genişliği ve güzelliği İmam (a.s)’ın dikkatini çekti. O bu işinde israf yapmıştı.

    İmam (a.s) şöyle buyurdular:

    “Ey Ala! Bu büyüklükteki evi dünyada ne yapacaksın? Oysa sen ahirette böyle bir eve daha muhtaçsın. (Çünkü bu evde birkaç günden fazla kalmayacaksın. Ahirette de böyle geniş evinin olmasını istiyorsan, bu evde misafir ağırla, akrabalara ihsanda bulun, ilahi ve dini kardeşlerinin hakkını öde. Bu işleri yapmış olursan, Allah-u Teala diğer dünyada bu ev gibi sana geniş ev verir.”

    Ala: “Senin emirlerine uyacağım” dedi. Sonra şöyle arz etti: “Ey Emir’ul-Muminin! Ben kardeşim Asim’den şikayetçiyim.”

    İmam (a.s): “Neden, ne yapmıştır?” diye sordu.

    Ala cevaben şöyle dedi: “Rahat olmayan giymiş, dünyadan koparak inzivaya çekilmiş, yaşantıyı kendisiyle ailesine zorlaştırmıştır.

    İmam (a.s): “Onu benim yanıma getirin” diye emretti.

    Asim’i getirdiklerinde Emir’ul-Muminin Ali (a.s) yüzünü ekşiterek şöyle buyurdular:

    “Ey kendi nefsinin düşmanı! Şeytan aklını çalarak seni bu yola sürüklemiştir. Kendi çoluk çocuğundan utanmıyor musun? Neden çocuklarına merhamet etmiyorsun? Tertemiz rızkları sana helal eden Allah’ın onlardan yararlanmanı istemediğini mi zannediyorsun? Sen Allah katında böyle bir düşünceden daha düşüksün.”

    Asim: “Ey Emir’ul-Muminin! Sen neden kuru ve katıksız ekmek yiyor ve rahat olmayan elbise giyiyorsun? Ben sana uymuşum” dediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdular:

    “Yazıklar olsun sana! Ben senin gibi değilim, benim başka bir vazifem vardır. Çünkü ben müslümanların önderiyim. Ben yiyecek ve giyeceğimi, fakirlerin fakirliğin zorluk ve meşakkatine tahammül etmeleri için onların yiyecek ve giyeceklerinin haddine indirmeliyim. Bu benim önderlik vazifemdir. Ama senin böyle bir vazifen yoktur.”

    Asim, İmam (a.s)’ın sözlerinden sonra normal elbisesini giyip kendi işiyle meşgul oldu.

    beyza, Henna ve rabiaD bunu beğendiler.
  2. Alt 02-15-2008, 17:06 #2
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    6- Enuvşirevan’ın Kafatası Konuşuyor!

    Hz. Ali (a.s)’a, Muaviye’nin büyük bir orduyla İslam topraklarına saldırmak istediği haberi verildiğinde İmam (a.s) düşmanlara karşı koymak için güçlü bir orduyla Kufe’den dışarı çıkarak Sıffin’e doğru hareket ettiler. Sıffin’e hareket ederken, yollarının üzerinde bulunan (Sasani Padişahlarının başkenti olan) Medain şehrine uğrayıp Kesra sarayına girdiler.

    Hz. Ali (a.s) namazı kıldıktan sonra bir grup ashabıyla birlikte Enovşirevan sarayının viranelerini gezmekle meşgul oldular. Sarayın her bölümüne ulaştıklarında, Hz. Ali (a.s), orada yapılan işleri ashabına açıklıyordu; öyle ki, Hazretin bu izahı ashabın şaşkınlığına yol açtı. Bu yüzden onlardan biri şöyle dedi:

    “Ya Emir’el- Muminin! Sarayın durumunu öyle bir şekilde anlatıyorsunuz ki, sanki uzun bir süre burada yaşamışsınız!”

    Sarayın salonlarını gezerlerken Hz. Ali (a.s) harabenin kenarında çürümüş bir kafatası görünce ashabından birine: “Onu götür ve benimle birlikte gel!” diye buyurdular.

    Daha sonra Hz. Ali (a.s) Medain sarayının eyvanına gelerek orada oturdu. Bir leğen getirmelerini, onun içerisine bir miktar su dökmelerini ve o kafatasını leğenin içerisine bırakmalarını emretti. Kafatasını getiren adam da onu o leğenin içerisine bıraktı.

    Bu esnada Hz. Ali (a.s) kafatasına hitaben şöyle buyurdular: “Ey Kafatası! Allah aşkına söyle bakalım; ben kimim ve sen kimsin?”

    Kafatası açık bir ifadeyle şöyle dedi: “Sen, Müminlerin emiri, vasilerin efendisi ve muttakilerin liderisin; ben ise, Allah’ın kullarından bir kulum.”

    Hz. Ali (a.s): “Durumun nasıldır?” diye sordu.

    Kafa tası cevaben şöyle dedi:

    “Ey Emir’el- Muminin! Ben adaletli bir padişahtım, elimin altındakilere şefkatli ve merhametliydim. Hükümetimde kimseye zulüm yapılmasına razı olmazdım. Ama Mecusi (ateşe tapan) dindeydim. İslam Peygamberi dünyaya geldiği zaman, benim sarayım yarıldı. Peygamberliğe seçildiğinde, İslam’ı kabul etmek istedim ama, saltanat sevgisi beni iman ve İslam’dan alıkoydu. Fakat şimdi pişmanım. Keşke ben de iman etmiş olsaydım. Şimdi ben cennetten mahrumum. Ama adaletimden dolayı cehennem ateşinden de güvendeyim. Ey Emir’el- Muminin! Vay benim halime! Eğer iman etmiş olsaydım, ben de seninle olurdum.”

    Enovşirevan’ın çürümüş kafatasının sözleri öyle yürek yakıcıydı ki, o sözleri duyan herkes etkilenerek yüksek sesle ağlamaya başladılar.

    7- Günahın Tedavisi

    Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s)’ın muhlis ashabından biri olan Kumeyl şöyle diyor:

    Bir gün İmam (a.s)’a: “Ey Emir’el- Müminin! Bir kul günah yapıyor, sonra da mağfiret diliyor. Acaba mağfiret dilemenin haddi (gerçeği) nedir?” diye sordum.

    İmam (a.s): “Ey Kumeyl! Mağfiret dilemenin haddi tövbedir?” buyurdular.

    Kumeyl: “Sadece bu kadar mı?”

    İmam (a.s): “Hayır!”

    Kumeyl: “Nasıldır öyleyse?”

    İmam (a.s): “Kul bir günah işlediğinde, tahrik ile “Esteğfirullah” (Allah’dan bağış diliyorum) diyor.”

    Kumeyl: “Tahrik nedir?”

    İmam (a.s): “Dil ve dudakları, hakikati peşinden getirmek kastıyla hareket ettirmektir.”

    Kumeyl: “Hakikat nedir?”

    İmam (a.s): “Kalple tasdik etmek (samimi bir kalple mağfiret dilemek) ve mağfiret dilediği günahı tekrarlamamaya karar vermektir.”

    Kumeyl: “Bunları yaparsam mağfiret dileyenlerden sayılır mıyım?”

    İmam (a.s): “Hayır!”

    Kumeyl: “Neden?”

    İmam (a.s): “Çünkü sen henüz mağfiret dilemenin aslına ulaşmamışsın.”

    Kumeyl: “Mağfiret dilemenin aslı nedir?”

    İmam (a.s): “Günahtan tövbe etmektir. İşte bu, ibadet edenlerin ilk derecesidir; bir de ileride her çeşit günahtan kaçınmaya karar vermektir.

    Mağfiret dileme altı mananın gerçekleşmesiyle olur:

    Geçmiş (günahlara) karşı pişmanlık duymak.

    Günahı, ebedi olarak terk etmeye karar vermek.

    Kendinle diğer yaratıklar arasında bulunan hakları eda etmek.

    Bütün farzlarda, Allah’ın hakkını ödemek.

    Haramdan biten etleri, deri kemiğe yapışacak derecede eriterek yerine (helalden biten) et meydana getirmek (vücudu helal yoldan geliştirmek).

    Vücuda, günahın tadını tattırdığı gibi, ona itaat etmenin de zorluk ve acısını tattırmak.”

    8- Hz. Ali (a.s) Adaletten Söz Ediyor

    Hz. Ali (a.s) Beyt’ül- Malı bölerken fark koymaksızın onu halk arasında eşit olarak bölüyordu. Hz. Ali’nin bu tutumu bazı kimseleri rahatsız etmişti, bundan dolayı bir çokları da Muaviye’nin yanında yer almışlardı.

    Hz. Ali’nin dostlarından bazıları Hazretin huzuruna varıp şöyle dediler: Eğer siyasetçi kimseleri iş başına getirir ve onları başkalarına tercih etmiş olursunsa, işlerin ilerlemesi için daha uygun olur.

    Hz. Ali (a.s) onların bu önerisinden sinirlenip şöyle buyurdular:

    “Acaba hükümetim altındaki insanlara zulmederek bu vesileyle kendi çevremde dostlar toplamamı mı bana öneriyorsunuz ? Allah’a ant olsun ki yer ve gök var olduğu müddetçe bu işi yapmayacağım. Eğer mal kendimin olsaydı onu eşit olarak bölerdim, nerede kaldı ki mal Allah’ın malıdır !”

    Daha sonra şöyle buyurdular:

    “Eğer bir kimse, iyi bir işi yerinde yapmazsa, bir kaç gün gönlü karanlık kimselerin yanında övülebilir, onların kalbinde sevgi oluşturabilir. Fakat kötü bir hadiseyle karşılaşınca ve onların yardımına muhtaç olduğu zaman dünya malı ve makamı için sana sevgi duyan kimseler, seni en fazla kınayan ve sana karşı en kötü dostlardan olurlar.”

    9- Yabis Vadisinde Ne Geçti?

    Ebu Besir diyor ki, Hz. Sadık (a.s)’a: “Adiyat suresindeki geçen Yabis (Kumsal çöl) Vadisinin macerası ve Hicri 8. Yılda (o mekanda) İslam ordusunun kahramanlıklarıyla ilgili olay nedir? dediğimde İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdular:

    “Yabis çölünün halkı on iki bin süvari nizam idi, ölüm anına kadar Hz. Muhammed (s.a.a) ve Hz. Ali (a.s)’a karşı savaşacaklarına dair ahdedip el ele verdiler.

    Cebrail onların bu antlaşmasını Resulullah’a haber verdi. Resullullah (s.a.a) de Ebu bekri, daha sonra Ömer’i bir orduyla onlara doğru gönderdi. Bunlar bir netice elde etmeksizin geri dönüyorlar.

    Peygamber (s.a.a) bu kez Hz. Ali’yi, muhacir ve ensardan oluşan dört bin kişiyle Yabis Vadisine doğru gönderiyor. Hz. Ali (a.s), ordusuyla birlikte Yabis Vadisi’ne doğru hareket etti. İslam ordusunun Hz. Ali’nin komutasında onlara doğru yürüdüğü düşmana bildirildi. Düşman silahçılarından iki yüz kişi savaş alanına doğru koştular. Hz. Ali (a.s) da bir grup ashabıyla birlikte onlara doğru yürüdü. Düşmana ulaştıklarında onların tarafından: “Siz kimsiniz, nereden gelmişsiniz, ne yapmak istiyorsunuz ?” diye soruyorlar.

    Hz. Ali (a.s) onların cevabında şöyle buyurdu:

    “Ben Resulullah’ın amcasının oğlu, Onun kardeşi ve elçisi Ebu Talip oğlu Ali’yim, sizi, Allah’ın birliğine ve Hz. Muhammed’in peygamberliğine iman etmenizi davet ediyorum, eğer iman ederseniz yorar ve zararda Müslümanlarla ortak olursunuz.”

    Onlar Hz. Ali’nin sözüne karşılık şöyle dediler:

    “Senin sözünü işittik, savaşa hazır ol ve bil ki, biz seni ve ashabını öldüreceğiz! Bizim vaadimiz yarın sabahtır.”

    Hz. Ali (a.s) da onlara cevaben şöyle buyurdu:

    “Yazıklar olsun size, beni ordunuzun çok olmasıyla mı tehdit ediyorsunuz? Bilin ki, biz Allah’tan, meleklerden ve Müslümanlardan sizin aleyhinize yardım alacağız. Yüce Allah’ın gücünden başka bir güç ve kudret yoktur.”

    Düşman kendi yerine dönüp mevzisini pekinleştirdi. Hz. Ali (a.s) da ordusuna dönüp savaşa hazırlanmaya koyuldu. Hz. Ali (a.s) Müslümanlara, gece vakti bineklerinin cihazlarını hazırlamalarını, kuşanmalarını ve sabah erken düşmana saldırmak için hazır bir vaziyette olmalarını emretti.

    Sabah şafağı söktüğünde Ali (a.s) ordusuyla birlikte namaz kılıp düşmana saldırdılar. Düşman öyle gafil avlandı ki, Müslümanların onlara nereden saldırdığını anlayamadı. İslam ordusunun geride kalanı henüz yetişmemişken onlardan çoğu öldürülüp neticede bir çokları da esir alındı ve malları ise Müslümanların eline geçti.

    Cebrail-i Emin, Hz. Ali ve İslam ordusunun muzaffer olduğunu Hz. Peygambere haber verdi. Resulullah (s.a.a) minbere çıkıp Allah’a hamt ettikten sonra Müslümanların düşmana galip olduğunu ve İslam ordusundan sadece iki kişinin şahadete eriştiğini halka duyurdu.

    Daha sonra Peygamber (s.a.a) ve ashabı Medine’den çıkıp Hz. Ali’yi istikbal etmeğe koştular. Medine’nin bir fersahlığında Hz. Ali’nin ordusuyla karşılaşıp onlara hoş geldiniz dediler. Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)’i görünce bineğinden aşağı indi, Peygamber (s.a.a) de bineğinden aşağı inip Hz. Ali’nin alnından öptü. İslam ordusunun istikbaline gelen Müslümanlar da Hz. Peygamber gibi Hz. Ali’yi kutlayıp bu fethi tebrik ettiler, düşmandan elde edilen bolca ganimeti ve esirleri görerek daha çok sevindiler.

    Bu esnada Cebrail-i Emin gök yüzüne inerek ve bu zaferden dolayı “Âdiyât” suresini Resulullah’a getirdi:

    “Soluk soluğa koşan atlara ant olsun, (tırnaklarıyla) ateş çakıp saçanlara, sabah vakti baskın yapanlara, derken orada tozu dumana katanlara, bununla bir (düşman) topluluğun orta yerine kadar dalanlara...”

    Peygamber (s.a.a)’in gözlerinden sevinç yaşları boşandı, işte burada o meşhur sözü Hz. Ali’ye buyurdular:

    “Eğer ümmetimden bir grubun, Hıristiyanların Hz. İsa hakkında dedikleri söz gibi senin hakkında söylemesinden korkmasaydım, senin hakkında öyle bir söz söylerdim ki, her nereden geçseydin ayağının altındaki toprağı götürür onunla teberrük ederlerdi!”

    10- Resulullah’dan Duymamışsam Dilsiz Olayım!

    Ebu Müslim şöyle diyor:

    Bir gün ben, Hasan-ı Basri ve Enes bin Malik birlikte Ümmü Seleme’nin ( Peygamberin zevcesi) evine gittik. Enes evin kapısı önünde oturarak içeri girmedi. Ama benle Hasan-ı Basri içeriye geçtik. Hasan-ı Basri Ümmü Seleme’ye selam verdi, o da de selamın cevabını verdi.

    Daha sonra Ümmü Seleme: “Evladım sen kimsin?” diye sordu.

    Hasan-ı Basri: “Ben Hasan-ı Basri’yim.”

    Ümmü Seleme: “Ne için gelmişsin?”

    Hasan-ı Basri: “Resulullah (s.a.a)’in Ali bin Ebu Talib hakkındaki hadisini bana söylemen için gelmişim.”

    Ümmü Seleme: “Allah’a ant olsun ki, bu iki kulağımla Peygamber’den duyduğum bir hadisi sana söyleyeceğim; eğer yalan söylemiş olursam sağır olayım! Bu iki gözümle gördüm, görmemiş isem kör olayım! Kalbim onu almıştır, eğer buna tanıklık etmese Allah onu mühürlesin! Eğer Resulullah (s.a.a)’den duymamış ise dilsiz olayım. Resulullah (s.a.a) Ali bin Ebu Talib’e şöyle buyurdular:

    “Ya Ali! Kim kıyamet günü Allah’ın huzurunda hazır olduğu gün senin velayetini inkar ederse, müşrik ve puta tapanların safında yer almış olacaktır.”

    Hasan-ı Basri bu hadisi duyunca şöyle dedi:

    “Allâh-u Ekber, tanıklık ediyorum ki, gerçekten Ali bin Ebu Talib benim ve bütün müminlerin mevlasıdır.”

    Ümmü Seleme’nin evinden dışarı çıktığımızda, Enes bin Malik, Hasan-ı Basri’ye; Neden tekbir getirdin?diye sordu. O da sebebini ona açıkladı. Bunun üzerine Peygamber’in hizmetçisi Enes bin Malik şöyle dedi: “Bu Hadisi, Resulullah (s.a.a) üç, dört defa buyurmuştur.”

    beyza ve Henna bunu beğendiler.
  3. Alt 09-09-2008, 21:23 #3
    beyza Mesajlar: 2.053
    Allah cc razı olsun...

  4. Alt 11-26-2008, 03:18 #4
    Ziyaretci
    Henna Mesajlar: n/a
    Allahım razı olsun....içimizi titrettin kardeşim...

  5. Alt 11-22-2010, 19:33 #5
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    kıssalar güzelde hz ali (r.a)ya peygamberlere has olan (a.s) cümlesinin kullanılması hz alinin peygamber olduğunumu kabul ediyorsunuz

  6. Alt 02-15-2011, 21:29 #6
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    arkadaşlar kim bu siteyi yaptıysa ona o kadar yürekten teşekkürlerimi diiyorum.........................!!!!

  7. Alt 06-14-2011, 19:05 #7
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    kıssalar güzelde hz ali (r.a)ya peygamberlere has olan (a.s) cümlesinin kullanılması hz alinin peygamber olduğunumu kabul ediyorsunuz

    bunu yazan kardese kardesim cahill kalmayin oyrenin

    a.s EHLI BEYTE DE denir ALLAH im Muhammede ve onun ehli beytine salat et !

    HZ ALi de ehli BEYTIN REISIDIR .....simdi anladinizmi neden deniyor ? + bir hususu su da demek isterim Buhari de gecer

    ALi a.s yazar subhen varsa guzel kardesim acin okuyun cahil kalmayin ....Hz Ali k.v nasil der:

    Cehaleti ilimle geri cevirin ....


    selametle kalin ....

  8. Alt 04-05-2012, 20:06 #8
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    Misafir´isimli üyeden Alıntı
    kıssalar güzelde hz ali (r.a)ya peygamberlere has olan (a.s) cümlesinin kullanılması hz alinin peygamber olduğunumu kabul ediyorsunuz

    bunu yazan kardese kardesim cahill kalmayin oyrenin

    a.s EHLI BEYTE DE denir ALLAH im Muhammede ve onun ehli beytine salat et !

    HZ ALi de ehli BEYTIN REISIDIR .....simdi anladinizmi neden deniyor ? + bir hususu su da demek isterim Buhari de gecer

    ALi a.s yazar subhen varsa guzel kardesim acin okuyun cahil kalmayin ....Hz Ali k.v nasil der:

    Cehaleti ilimle geri cevirin ....


    selametle kalin ....

    Herşey çok güzel ama sad bin ebu vakkas cennetle müjdelenen 10 sahabeden biridir oğlunun günahını ona yüklemek haksızlık
    Mesaj Mobil üzerinden gönderilmistir

  9. Alt 11-26-2012, 20:31 #9
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    allah razı olsun hz.Ali... ya hızır 12 imamlar

    ya ali hü.

  10. Alt 05-08-2013, 17:59 #10
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    allah razı olsun bu siteyi hazırlayanlardan böyle bilgileri öğrenmek çok gerekli

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.