Hicret; mevlaya yakinlaşma gayretidir

[COLOR="DarkSlateGray"][HİCRET; MEVLAYA YAKINLAŞMA GAYRETİDİR Hicret, İslam tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. İslam ümmeti için de bir o kadar önemlidir. O kadar önemlidir ki, ikinci halife Önmer (r.a) tarafından yılın ...


  1. Alt 08-30-2009, 23:25 #1
    altun Mesajlar: 885
    [COLOR="DarkSlateGray"][HİCRET; MEVLAYA YAKINLAŞMA GAYRETİDİR


    Hicret, İslam tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. İslam ümmeti için de bir o kadar önemlidir. O kadar önemlidir ki, ikinci halife Önmer (r.a) tarafından yılın başlangıcı yapılmıştır. O zaman hicreti önemli kılan nedir? Nedir bunun özelliği? İslam’ın tarih başlangıcı olacak şekilde önemli kılan nedir? Bunu hep beraber görelim.

    Hicret, Allah için bulunduğu yeri, konumu, evi, mevki ve imkanları; inandığı dinini daha iyi yaşamak, daha fazla Allah’a yakınlaşmak, daha özgürce ilahi mesajı yaşamak amacıyla terk etmektir. Allah’ın insanlık için gönderdiği son mesaj artık Mekke’de tıkanmış, iman eden iman etmiş, küfür üzerinde kalan da küfründe ısrar ediyordu. On üç sene durmadan, duraksamadan, bıkmadan, her türlü eleştiri, iftira, baskı, tehdit ve işkencelere aldırmadan hakkı haykırmaya devam etti. Gece, gündüz, günlerce, haftalarca, aylarca ve yıllarca bu uğraşı verdi. İnsanlığın kurtuluşu için nüve oluşturmaya devam ediyordu. O Mekke’nin bir merkez olmasını istiyordu. Allah da bunu istiyordu. Bunun içindi çabalar, bunun içindi katlanmalar.. İnsanların, insanlığın kurtuluşu için Mekkelilerin defalarca yalanlamalarına rağmen, yine kapılarını çalar ve mesajı duyururdu.

    Allah Mekke’ye, Mekke halkına gönderdiği mesaj, Mekke düzeni tarafından reddedilmiş ve ona karşı tavırlarını açık ve net olarak ortaya koymuştular. İslam’ın başka şehirlerde kabul görüp yayılması için bir takım girişimler olmadı değil. Habeşistan bunların başında gelir. Yine Hz. Peygamber (s.a.s) hac mevsiminde çadır çadır dolaşır, bu mesajı ve elçiyi koruyup kollayacak, yaşayacak ve omuzlayacak insanlar arıyordu. Fakat nafile.. En son Taif’e yaptıkları sefer tam manasıyla bir işkenceye dönüşmüştü. Mübarek ayakları kanlar içinde bırakılmıştı.


    Batıl düzenler, gerçekten Hakk'a inananlara hayat hakkı tanımak istemezler. Onlar gerektiğinde bütün zulüm mekanizmalarını inananların aleyhine çalıştırmaktan geri durmazlar. Çünkü, yarasanın ışıktan ürktüğü gibi, onlar da inananların gerçekleri ve mutlak doğruları gözleri önüne sermeleri böylece kendi menfaatlerinin ortadan kalkmasından, ilahlık davalarının sahteliğinin ortaya çıkmasından, sömürü çarklarının durmasından endişelenirler, korkarlar. Tarih boyunca inananlara zâlim düzenler eliyle yapılan zulüm, baskı ve şiddetin asıl nedeni budur. Bugün yeryüzünün her bölgesinde müslümanlar üzerindeki baskı ve terör bundan kaynaklanmaktadır.


    İşte ilahi misyonu reddeden Mekke düzeni ve halkını Yesrib ve Evs-Hazrec ile değiştirdi… Yesrib Medine, Evs ve Hazreç de Ensar oldu. Yesrib, İslam’ın hayat bulduğu, yayıldığı, nurunun her tarafı kapladığı şehir; Ensar da Mekke’den hicret eden Mekke’li Muhacirle kardeş olup, İslam’ın ilk altın neslini oluşturan insanlar şerefine erdiler.


    Öyleyse hicret, Mekke’de sıkışan ilahi mesajın nefes aldığı sürecin başlangıcıdır. Hicret, inanan değerlerin özgürce yaşanacağı mekana kavuşmaktır. Hicret, mevlaya kavuşmak için en değerli dünyevi metaı terk etmektir. Hicret, ilahi emre amade oluş ameliyesidir. Hicret, ilahi rıza uğruna vatanı bırakmaktır. Çünkü asıl vatan müminin inancını rahatça yaşadığı, Allah’a kulluk yaptığı, özgürce yaratıcısına kulluk ettiği mekandır. Hicret ilahi mesaja inanan bireylerin kenetlenerek medeniyet kuracakları Medine’ye, medeniyet kurulacak merkeze koşmaktır.


    Evet hicret bir kaçış değil, bir inşadır. Daha doğrusu inşa sürecinin kemale erdirilmesidir. İslami toplumun atılmış çekirdeklerinin filizlenmesi, boy atması ve semere vermesidir.


    Peki Allah için bu eylemi yapanlar karşılıksız bırakılır mı? Allah (c.c) için yapılan her hareket, tavır ve söz'ün karşılıksız kalması mümkün değildir. Allah için bulunduğu yeri, bin bir zorluk altında terk eden ve bununla İslâm'ı daha iyi yaşamayı, Allah'a daha mükemmel bir şekilde kullukta bulunmayı amaçlayan bir kimsenin eli boş döndürülmesi düşünülemez. Allah (c.c) Kur'ân-ı Kerîm'de, hicret edenlere müjdeler vermektedir:


    "Muhakkak iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler, işte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler" (el-Bakara, 2/ 219; et-Tevbe, 9/20).


    "Muhacir ve ensardan daha önce iman etmiş olanlarla (sonradan) onlara ihsan ile uyanlardan Allah razı olmuştur. Ve onlar da Allah (ın kendilerine verdiği nimet ve sevap)dan razi olmuşlardır. Onlar o cennetlerde ebedî kalıcıdırlar" (et-Tevbe, 9/100).


    "(Kendilerine) Zulmettikten sonra Allah yolunda hicret edenleri dünyada iyi bir şekilde yerleştireceğiz elbette, ahiretteki ecir (leri) ise daha büyüktür. Keşke ölmüş olsalardı" (en-Nahl, 16/41).


    Kanaatimce Müslümanların hicret öncesi ve hicret sonrası İslam toplumunun inşa sürecinden çıkarabilecekleri çok önemli dersler vardır. Müslümanların bunların üzerinde önemle durmaları ve bunları takip etmeleri gerekir ki, yaşadıkları toplumlarına ışık tutabilsinler, Allah’ın kendilerini sorumlu tuttukları yükümlülükleri yerine getirmezlerse, Allah yerlerine başkalarını getirir. Mekke’si olmayanın Medine’si de olmaz. Mekke gibi inşası olmayanın Medine gibi medeniyeti hiç olmaz. Muhacir olmadan, Ensar olmaz. Muhacir çekirdeği olmadan Ensar zarı ve kabuğu fazla bir şeye yaramaz. Aynı şekilde Muhacir gibi çekirdeğin de Ensar gibi zara ve kabuğa ihtiyacı vardır. Medine medeniyetinin Mekke inşasına ihtiyacı vardır. Mekke’nin de Medine’ye ihtiyacı olduğu gibi. Biri olmadan diğeri olmaz. Olursa inşa tamamlanmaz. Nitekim günümüz bir çok İslami oluşum ve cemaatte bunları görmek mümkündür./COLOR]

  2. Alt 08-30-2009, 23:27 #2
    altun Mesajlar: 885
    Şimdi sizinle bir kıssayı paylaşmak istiyorum. Mekke’den hicret eden örneklerden sadece bir örnek.. Tablolardan bir tablodur. Benzer bir çok tablo vardır. Fakat bize bir fikir vermesi açısından bu iyi bir tablo diye düşünüyorum.


    …..


    Suheyb bin Sinan, Mekke'nin zenginlerinden. O da mümin...birgün Talha bin Ubeydullah'ı da yanına alarak bir fırsatını bulup Medine yoluna düştüler; fakat,Allah'a şirk/ortak koşanlar, ıssız bir yerde yollarına çıkarak onları durdurdular...


    -Durun bakalım...Nereye?


    -Gidiyoruz...


    -Medine'ye!


    -Evet, Medine'ye gidiyoruz..


    -Gidemezsiniz.


    -Sebep?


    -Şimdi kendiniz gider, yarın servetinizi de çıkartırsınız..


    Servet, mal, mülk kimin gözünde? Müminler için tek gaye var: Kâfirlerin elinden kurtulmak. Süheyb hazretleri önlerine çıkan eşkiyanın zaafını anlamıştı. Onlara "hayır" diyemiyecekleri beklenmedik bir teklifte bulundu:


    -Peki bütün servetimi, hatta Mekke'deki alacaklarımı size versem bizi görmemiş olur musunuz?


    Adamların dili tutulacaktı...Muazam bir servet onların oluyordu. Şaşırmışlardı... kılıçlarını yere indirdiler. Sahi mi söylüyor gibisine önce birbirlerine sonra Süheyb, radıyallahü anhın, yüzüne baktılar...


    -Doğru mu diyorsun ya Süheyb?


    -Evet, bize ilişmeyin bütün varlığım ve alacaklarım sizin olsun...


    -Öyleyse çabuk kaybolun; biz sizi görmedik...


    .....


    Peygamberimiz, hadiseyi işitince aynı sözü iki kere tekrarladılar:


    -Süheyb kazandı!.. Süheyb kazandı...


    Ne güzel bir haber..


    ……

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.