mahşerde hz.peygamberin şefaati

altun ´isimli üyeden Alıntı ↑...



  1. Alt 02-18-2009, 11:26 #11
    mhmt Mesajlar: 904
    Blog Başlıkları: 3
    altun´isimli üyeden Alıntı


    Yüce Rabb’imizden bu şefaati hak etmeyi temenni edelim.



    Amin..
    Elinize sağlık.

    selametle..

    altun bunu beğendi.
  2. Alt 02-18-2009, 11:44 #12
    THEHAFIZ Mesajlar: 135
    mhmt´isimli üyeden Alıntı
    Şefaat Hak'tır. Bununla ilgili Ayetlerden bazıları ise şunlardır:

    Yûnus Sûresi 3 . O'nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte o, Rabbiniz Allah’tır. O halde O'na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?

    Meryem Sûresi 87 . Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.

    Tâ-Hâ Sûresi 109 O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.

    Enbiyâ Sûresi 28 Allah onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar onun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi onun korkusuyla titrerler.

    Sebe’ Sûresi 23 Allah katında, onun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O yücedir, büyüktür.

    Zuhruf Sûresi 86 Onu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler.

    Necm Sûresi 26 Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.
    ...

    selametle..



    Ben şefaatin dünya da geçerliliğine inanırım,
    Mahşer de kimsenin kimseye fayda veremeyeceği gibi en yakın insanların birbirinden kaçacağını bildiren Rabbim elbetteki çelişkili iş tutmaz.
    Verdiğin ayetler Kur'an perspektifiyle incelenince görülecektir ki tüm ŞEFAATLER ALLAH'A AİTTİR..
    Ama,
    Benim burada karşı çıktığım asıl şey..
    Allah'ı bol bol konuşturup, konuşmasının kaynağının rivayetlere bağlanmasıdır..
    Rabbim konuşursa vahy ile konuşur ve insanlık ile konuştuklarının tümü Kur'andadır.
    Bunun dışında kim ne demiş veya dememiş bu Rabbimize fatura edilemez.
    Sanırım işin ciddiyeti halen kavranamamış..
    Birileri ravilerin ağzından Allah'a iftira etmiş, biz bu müfterilere ortak olmaktayız.
    Zaten konuyu açan kardeşimiz yazının HATİPOĞLUNAait olduğunu söylemiş.
    Yaptığı gecelik proğram başına 20 bin tl alan kişi..
    Din ile ticaret yapıp karnına ateş dolduran kişi..
    Yazıklar olsun.

  3. Alt 02-18-2009, 11:48 #13
    THEHAFIZ Mesajlar: 135
    gelelim verdiğiniz ayetlerin tahliline..


    yunus 3 – Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine istiva eden, işi yönetip duran Allah’tır. Şefaatçi ancak O’nun izninden sonradır. İşte Bu, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O`na kulluk ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almaz mısınız?


    ŞEFAATÇİ, ANCAK ALLAH’IN İZNİNDEN SONRADIR:

    Bu ifade, şefaatin Allah’ın iznine bağlı olduğu anlamına gelmektedir. Ancak bu, Allah’ın bu konuda herhangi bir kişiye veya zümreye şefaat etme izni verdiği veya vereceği şeklinde yorumlanamaz. Çünkü Rabbimizin bu meyanda bir bildirimi yoktur.

    Ayetteki “ شفيعşefi’” sözcüğünü “çift, ikincil, yani ikinci olan, yaratılan, yaratıklar” anlamında alarak “Şefaatçi ancak Allah’ın izninden sonradır” ifadesinin “her var olanın, her meydana gelenin ancak Allah’ın izni ile var olup meydana geleceği” anlamına geldiğini söylemek de mümkündür. Çünkü Fecr suresinde belirttiğimiz gibi, “çift sayı” kavramı, aynı türden birden fazla unsurun varlığına işaret eder; başka bir ifadeyle, karşıtı veya karşıtları olan ve bu sebeple başka şeylerle ilişki içinde bulunan her şeyi kapsar.
    Ayetin son bölümünde yer alan “İşte Bu, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O`na kulluk ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almaz mısınız?” ifadesiyle müşriklere şöyle denilmektedir: “İbadeti tek ve ortağı olmayan Allah’a tahsis ediniz, ey müşrikler! Durumunuz hakkında öğüt dinlemez misiniz ki, Allah ile beraber O’nun yegâne yaratıcı olduğunu bildiğiniz hâlde bir başkasına da ibadet ediyorsunuz?”
    Konumuz olan ayet, Zühruf ve Müminun surelerinde detaylandırılmıştır:

    Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların niteledikleri şeylerden münezzehtir, yücedir.
    Sen hemen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar ve oynayadursunlar.
    Ve O, gökteki ilâh ve yerdeki ilâhtır. Ve O, Hakiym’dir, Aliym’dir.
    Ve göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin mülkü sadece kendisine ait olan o kimse [Allah] ne cömerttir. Saat’in bilgisi de yalnızca O’nun yanındadır. Ve siz sadece O’na döndürüleceksiniz.
    Onların, O’nun astlarından yalvarıp durdukları kimseler şefaate malik olamazlar. Ancak hakka şahit olan kişi müstesna. Onlar da biliyorlar.
    Ve hiç kuşkusuz, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan, kesinlikle “Allah” derler. Öyleyken nasıl çevriliyorlar!
    Ve onun “Ey Rabbim! Bunlar şüphesiz imana gelmez bir kavimdir.” demesi kanıttır ki…
    Artık sen onlardan vazgeç ve “Selam!” de! Artık onlar yakında bileceklerdir. (Zühruf/82-89)

    De ki: “Eğer biliyorsanız, bu yeryüzü ve onun içindeki kimseler kime aittir?”
    Onlar; “Allah`a aittir” diyecekler. “Öyle ise siz düşünüp taşınmaz mısınız?” de.
    Peki, “Yedi göklerin Rabbi ve azametli Arş’ın Rabbi kimdir?”
    [Onlar] “Allah’ındır” diyecekler. “Öyleyse takvalı davranmayacak mısınız” de.
    “Peki eğer biliyorsanız, her şeyin melekûtu [mülkiyeti ve yönetimi] kendisinin elinde olan ve kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan kimdir?”
    Onlar “Allah`ındır” diyecekler. “Öyle ise nasıl büyülenirsiniz?” de. (Müminun/84-89)

  4. Alt 02-18-2009, 11:55 #14
    THEHAFIZ Mesajlar: 135
    “Şefaat” kavramı:

    “ شفع Şef`ı” kökünden türemiş olan “ شفاعة şefaat” sözcüğünün sözlük anlamı; “Bir şeyi benzeri olan başka bir şeye eklemek, onu desteklemek, bir şeyi çiftlemek ve esirgemek” demektir. Sözcük, zaman içerisinde; “Yüksek mevkide bulunan birinin, düşkün birine yardım etmesi, onu koruması, onun korunmasına aracılık etmesi, onu yalnız bırakmayıp ona destek olması” anlamında kullanılır olmuştur.
    Sözcüğün terim anlamı ise; “Bir kimsenin bağışlanmasını istemek, bir kimseden, başka bir kimse için iyilik yapmasını, onun zararına olan davranışlardan vazgeçmesini rica etmek, başkası hesabına yalvarmak, rica etmek, birinin önüne düşüp işinin görülmesi için dua ve niyazda bulunmak” demektir.
    Kısaca şefaat; “aracı olmak, yardım etmek ve öncülük etmek” anlamlarına gelir.
    Arapça`da başkası lehine talepte bulunana, yani şefaat edene “الشّافع eş-şafi” veya “ الشّفيع eş-şefi” denir.

    “Şefaat” kavramının doğru anlaşılabilmesi için konunun aşağıdaki başlıklar altında incelenmesinde yarar görmekteyiz.
    - Allah`tan başka şefaatçi yoktur: Şefaat sadece Allah`a aittir. Bu konuda ilk öğrenilmesi gereken husus, şefaat yetkisinin sadece Allah`a ait olduğudur.

    Zümer; 44: De ki: “Tüm şefaat Allah`a aittir. …”

    Secde; 4: … Sizin için O`nun astlarından bir veli ve şefaatçi yoktur. Hâlâ
    düşünüp öğüt almaz mısınız?

    - Yüce Allah, kendilerinden razı olduğu kulları için, dilediğine şefaat/ yardım izni verebilir: Allah`ın izni ve emri olmadan kimsenin kimseye şefaat/ yardım etmesi söz konusu değildir. Allah`ın izni ile şefaat/ yardım edecekler de, ancak Allah`ın kendilerinden razı olduğu kulları için şefaat (yardım) edebilirler.

    Yunus; 3: … O`nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez…..

    Enbiya; 26-28: Onlar “Rahman çocuk edindi” dediler. Hâşâ, bundan
    münezzehtir O. Onlar lütuflandırılmış kullardır. Onlar O`nun
    sözünün önüne geçemezler; onlar yalnız O`nun emriyle iş
    yaparlar. O, onların önündekini de arkalarındakini de bilir.
    O`nun hoşnutluk verdiklerinden başkasına da şefaat (yardım)
    etmezler. Ve onlar O`nun haşyetinden titrerler.

    Bu konuda dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Allah`ın kendilerinden razı oldukları, şefaat (yardım) edemezler, ancak şefaat (yardım) edilirler.

    - Yüce Allah, güzel bir şefaatle şefaat edene izin verdiği gibi, kötü bir şefaatle şefaat edene de izin verebilir:

    Nisa; 85: Kim güzel bir şefaatle (hayır ve iyiliklere aracı, vasıta olmakla)
    şefaat ederse, bundan kendisine bir sevap (hisse) vardır. Kim
    de kötü bir şefaatle (kötülüğe delil olmak ve yardım etmekle
    veya kötülük çığırını açmakla) şefaatte bulunursa, ondan
    kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeye kadirdir.

    Ayette geçen “شفاعة حسنة şefaat-ı hasene (iyi ve güzele aracılık ve yardım)”; iman edip Allah`ın ve kullarının haklarına riayetle beraber, müminlerin iyiliği ve yararı için uğraşmak, onları kötülüklerden ve zararlardan korumaya çalışmak demektir. “ شفاعة سيّئة Şefaat-ı seyyie (kötü ve zararlıya aracılık ve öncülük etmek)” ise; müminlerin ve insanların zarara uğramaları ve kötülüklere düşmeleri için çalışmak ve kötülük çığırları açmak demektir. Kur`an, hem “şeffat-ı hasane”de bulunanların hem de “şeffat-ı seyyie”de bulunanların, dünyada ve ahirette bu davranışlarının sonuçlarından pay alacaklarını bildirmektedir.

    - O gün şefaat yoktur, kimseden şefaat kabul edilmeyecektir:

    Bakara; 48: Ve, hiçbir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için
    karşılık ödemediği, hiçbir kimseden şefaatin kabul edilmediği,
    kimseden fidyenin alınmadığı ve onların yardım olunmadığı
    günden sakının.

    Bakara; 123: Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye
    kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar
    sağlamayacağı ve onların yardım olunmadığı günden sakının.

    Görüldüğü gibi ahirette kimseye şefaat ettirilmeyecektir. O gün sadece Allah`ın izin verdikleri, bildikleri gerçeğe tanıklık edebilirler:

    Zühruf; 86: O`nun astlarından yakardıkları şefaate sahip olamaz!
    Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar biliyorlar da.


    Bu konuda son olarak, halk arasında yaygınlaşmış olan, “ümmetinden günahkâr olanların günahlarının affedilmesi için, peygamberimizin Allah katında aracılık etmesi” şeklindeki şefaat tarifinin Kur`an`a ters bir anlayış olduğunu belirtmekte yarar vardır. Peygamberimizin günahkârlara destek olup, hatırını kullanarak günahkârların kurtuluşunu sağlamak üzere, tabir yerinde ise “Allah nezdinde torpil yapması” anlamına gelen bu anlayış, “… Sen ateştekini kurtarabilir misin?” diyen Zümer suresinin 19. ayetine terstir. Bu anlayış sahipleri bilmelidirler ki, anlayışlarını değiştirmezlerse, peygamberimizin şefaat değil, şikâyet ettiği ümmetine dahil olacaklardır:

    Furkan; 30: Elçi de: “Rabbim, halkım Kur`an`ı terk etti” der.

  5. Alt 02-18-2009, 12:06 #15
    mhmt Mesajlar: 904
    Blog Başlıkları: 3
    Bi sn.. Bi sn..
    Bu yazılar size mi ait? Öyle ise devam edin.. Yoksa durun ve kendi bildiklerinizi yazın.
    ..
    Ben yazıyorum uzun uzun, siz kopyala yapıştır yapıyorsunuz.. Sonra bizi aklımızı kiraya vermekle suçlayıp, rivayetler asmakla suçluyorsunuz.
    İşte, sizin gibi düşünmediği için Nihatp Hatipoğlunun yazısı asılınca İsrailiyata kadar gittiniz. Eğer bu yazı size ait değilse, başkasının fikrini taşımayın. Siz yazın. Buyrun?

    selametle..

  6. Alt 02-18-2009, 12:24 #16
    THEHAFIZ Mesajlar: 135
    Ben kimin yazdığına değil, nerden yazdığına bakarım,
    Kur'andan yazın da isterse yezid'e ait olsun, mühim değil..
    Yeter ki Kur'ani olsun.
    Hatifoğlunun yaptığı sadece iftiradır, Kur'anda olmayanı kru'anda varmış gibi göstermiş.
    Şunu da söyleyim,
    Yukarıdaki yazıyı alıntıladığım İŞTEKUR'AN ekibinin nacizane üyelerinden biriyim ve dahil olduğum ekibin fikrini taşımam kadar doğal ne olabilir ki?

  7. Alt 02-18-2009, 13:01 #17
    mhmt Mesajlar: 904
    Blog Başlıkları: 3
    Sadece size ait ya da sizinde çorbada tuz misali katkınız olan yazıları asın diye isteyebilirim. Üye olmak yetmez. Çünkü; biz başkasının yazısını astığımızda, aklımızı kiraya vermiş oluyoruz.
    Aslında, çok fazla önemli değil. Ama biz astığımızda da tepki yazının mantığına olsun, kafi. Bizde bişi demeyiz yazıyı asmanıza.
    Bir yazının Kuran'i olması demek; sadece sizin düşündüğünüz/anladığınız gibi olması ise, orada durun.
    Aynen; Elmalılı açıklayınca "tefsir", aynını siz yapınca "tahlil" oluyor. Elmalılı yanlış ama siz doğru.. olduğu gibi.
    Hocam, işte bunlar olmasın.. Devam edelim.. Mesele değil..
    Benim istediğim; ikide bir şirke sokmayın bizi.
    Fikirsel yazıları yazarız ya da aktarırız, okuyan anlayacağını anlar zaten.
    Hatipoğluna gelince.. Kişiler önemli değil tabiki. Ama şefaatin Kuran'da olduğunu belirten ayetleri astım.
    ...

    Ayetlerin tahlili olarak astığınız yazıda sizinde katkınız vardır diye düşünüyorum. Ordan devam edelim.

    selametle..

    Henna bunu beğendi.
  8. Alt 02-18-2009, 13:31 #18
    mhmt Mesajlar: 904
    Blog Başlıkları: 3
    THEHAFIZ´isimli üyeden Alıntı
    yunus 3 – Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine istiva eden, işi yönetip duran Allah’tır. Şefaatçi ancak O’nun izninden sonradır. İşte Bu, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O`na kulluk ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almaz mısınız?


    ŞEFAATÇİ, ANCAK ALLAH’IN İZNİNDEN SONRADIR:

    Bu ifade, şefaatin Allah’ın iznine bağlı olduğu anlamına gelmektedir. Ancak bu, Allah’ın bu konuda herhangi bir kişiye veya zümreye şefaat etme izni verdiği veya vereceği şeklinde yorumlanamaz. Çünkü Rabbimizin bu meyanda bir bildirimi yoktur.

    Sayın THEHAFIZ..Sadece kırmızıya aldığım yerleri ardarda okur musunuz?
    Yahu, beyan ortada
    Enteresan..


    THEHAFIZ´isimli üyeden Alıntı
    [SIZE="4"] “Şefaat” kavramı:
    Kısaca şefaat; “aracı olmak, yardım etmek ve öncülük etmek” anlamlarına gelir.
    ...
    Zümer; 44: De ki: “Tüm şefaat Allah`a aittir. …”

    Secde; 4: … Sizin için O`nun astlarından bir veli ve şefaatçi yoktur. Hâlâ
    düşünüp öğüt almaz mısınız?

    - Yüce Allah, kendilerinden razı olduğu kulları için, dilediğine şefaat/ yardım izni verebilir: Allah`ın izni ve emri olmadan kimsenin kimseye şefaat/ yardım etmesi söz konusu değildir. Allah`ın izni ile şefaat/ yardım edecekler de, ancak Allah`ın kendilerinden razı olduğu kulları için şefaat (yardım) edebilirler.
    Yunus; 3: … O`nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez…..

    İşte; aslında mesele bu. Allah'ın izni olmadan kimse zaten kılını kıpırdatamaz. Şefaat vardır demek, haşa bunu savunmak demek değildir.
    Ama enteresan...Yazının devamında, yine bu kısımla çelişmişsiniz ya da ben bu kısmı yanlış anladım. Bakın..


    Alıntı:
    Enbiya; 26-28: Onlar “Rahman çocuk edindi” dediler. Hâşâ, bundan
    münezzehtir O. Onlar lütuflandırılmış kullardır. Onlar O`nun
    sözünün önüne geçemezler; onlar yalnız O`nun emriyle iş
    yaparlar. O, onların önündekini de arkalarındakini de bilir.
    O`nun hoşnutluk verdiklerinden başkasına da şefaat (yardım)
    etmezler. Ve onlar O`nun haşyetinden
    titrerler.

    Bu konuda dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Allah`ın kendilerinden razı oldukları, şefaat (yardım) edemezler, ancak şefaat (yardım) edilirler.

    Şimdi, Enbiya Suresinde açıkca "...O`nun hoşnutluk verdiklerinden başkasına da şefaat (yardım) etmezler..." derken, altındaki açıklamada diyorsunuz ki; "Allah`ın kendilerinden razı oldukları, şefaat (yardım) edemezler, ancak şefaat (yardım) edilirler" İyide, burada Allah'ın kendiden razı olduklarına şefaat eden kim/ne? Enbiya 26:"...lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır" Yani, açıkça belirtilmiştirki, Allah'ın izni ile bu yetkiyi kullanacak olanlar vardır..

    devam edeceğim inş... Acil çıkmam lazım.

    selametle..

    Henna bunu beğendi.
  9. Alt 02-18-2009, 18:20 #19
    mhmt Mesajlar: 904
    Blog Başlıkları: 3
    Zühruf; 86: O`nun astlarından yakardıkları şefaate sahip olamaz! Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar biliyorlar da.

    Ayetinde; Hakka tanık olanlar müstesna denmiştir? Bu ifade bir kısmın, ayrı tutulduğunun delilidir. Yani, müstena..
    Asr Suresinde ilk ayet, tüm insalığın hüsranda olduğunu söyler. Biz sadece bu ayete bakarsak ve devamını okumazsak, eyvah; Hepimiz hüsrandaymışız deriz. Ama devamında Allah, müstesna olanları ayırmıştır.

    İşte;
    Mesela:

    Bakara 48. Ayette geçen "...hiçbir kimseden şefaatin kabul edilmediği.." İfadesi geçerken;
    TAHA Suresi 109. O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez."
    ifadesi geçmektedir.

    Kuran çelişkisiz olduğunda göre, bunları bütün olarak düşünmek zorundayız.
    Allah'ın izni dışında yaprak kıpırdamaz. Bu hakikattir. O zaman, tek yetkinin Allah'ın elinde olduğunu biliyoruz. Allah, bu yetkisi isterse ve istediğine verebilir(Taha 109; Yunus 3; Meryem 87; Zuhruf 86 ). Çünkü, bu yaratmak gibi bi yetki değildir. Bu torpil geçmek değil, Allah'ın rahmetine vesile kılmasıdır.

    selametle..

    Henna bunu beğendi.
  10. Alt 02-18-2009, 21:30 #20
    altun Mesajlar: 885
    benim kafam iyice karıştı.benim herşeyi yeniden gözden geçirmem gerekiyor valla bu site benim için hayırlımı oldu yoksa......anlamadım

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.