Soru
Hz. İbrahim, Hz. Hacer ve Hz.İsmail’i neden Mekke de bırakıp gitmiştir? (Kuranda Allah öyle istediği için yazar ancak neden böyle olması gerektiği yazmaz) Ve bırakıp gittikten sonra neden ara sıra gelip onlarla konuşmuştur? (Ara sıra gelmesi normal bir şeydir elbette, sonuçta ailesidir) Ancak bırakıp gidip sonra ara sıra gelmesi neden? Ara sıra gelmesinin nedeni de onların bir şeye ihtiyaçları olup olmadığını kontrol etmek için midir?

Cevap
- Peygamberler Allah'ın rızasına uygun olmayan davranışları yapmazlar. Allah dilerse Peygamberinin bir davranışını vahiyle sınırlandırır ve nasıl hareket etmesi gerektiğini bildirir, dilerse de Onu davranışında serbest bırakır.Hata edecek olsa da vahiyle uyarır.

- Allah orada Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’in eliyle Kâbeyi inşa ettirmeyi istemiş ve bu hikmete binaen onları oraya yerleştirmiştir. Zemzem suyunun çıkması için, İsmail’in öyle bir macera geçirmesini hikmetli bir sebep kılmıştır.

- Allah, Hz. İsmail’i boğazlamakla imtihan edeceği babasını, önce ondan ayrı düşürmekle, kendisine ayrılık derdiyle bir ön alıştırma yaptırmıştır.

- Allah’a halil/dost olması için en sevdiği yakınlarının sevgisini kalbinden çıkarıp atması, yalnız Allah sevgisini gönlüne yerleştirmesi gerekiyordu.

- Hz. İbrahim ve İsmail’in torunu olan ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed(a.s.m)’in namazda kıblesi, hacda menasiki olacak o yerlerde onların hatırasını bakileştirmek için, ilahî hikmet, böyle bir maceranın olmasını istemiştir.

- Ara sıra gidip gelemesiyle ilgili tespitlerinize katılıyoruz.

Konuyla ilgili rivayetler şöyledir:

Hacer, Hazreti İbrahim ile evlendikten sonra, Cenâb-ı Hak onlara Hazreti İsmail'i ihsan etmiştir. Ancak yıllarca evlât hasretiyle yanıp tutuşan Sare, Hacer'i kıskanmaya ve çekememeye başlamıştır. Hazreti İbrahim'e bir evlât verememiş olması kendisini son derece üzmektedir. Hacer'i uzaklaştırmanın yollarını aramaya başlamıştır. Nihayet Hazreti İbrahim'den onları başka bir yere götürmesini istemiştir. Hazreti İbrahim bir süre tereddüt geçirmiş, ancak Cenâb-ı Hak da vahiy yoluyla izin verince Hacer ve oğlu İsmail'i alan Hazreti İbrahim, eşi ve çocuğunu Mekke yakınlarına götürmek üzere yola çıkar..

Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam, onu henüz emzirmekte olan annesini ve kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt`in yanında Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid`in yukarı tarafında ve zemzemin tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke`de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu.

İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı. Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra (emr-i İlahi ile) arkasını dönüp (Şam`a gitmek üzere) oradan uzaklaştı.

İsmail`in annesi, İbrahim`in peşine düştü (ve ona Keda`da yetişti). "Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. Bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi. "Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine "Evet!" buyurdu. Kadın: "Öyleyse (Rabbimiz bizi korur), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt`e yöneldi, ellerini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, senin hürmetli Beyt`inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt`inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlarda mümin olanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim Suresi, 37).

İsmail`in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. Onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalkıp, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilir miyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. Safa`dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bir insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi.

Bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir. Anne, (bu sefer) Merve`ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine: "(Ey ses sahibi!) Sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken zemzemin yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail`di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer`im, İbrahim`in oğlunun annesi..." "İbrahim sizi kime tevkil etti?" "Allah Teala`ya." Cebrail, "Her ihtiyacınızı görecek Zat`a tevkil etmiş." Dedi ve ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet su çıkmaya başladı. Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu.

İbnu Abbas (ra) dedi ki: "Allah İsmail`in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde (zemzem, kuyu değil) akarsu olacaktı." Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdi. Melek, kadına: "Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira Allah Teala hazretleri`nin burada bir Beyt`i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teala hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!" dedi. Beyt yerden yüksekti, tıpkı bir tepe gibi. Gelen seller sağını solunu aşındırmıştı.

Kadın bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm`den bir kafile uğradı. Oraya Keda yolundan gelmişlerdi. Mekke`nin aşağısına konakladılar. Derken orada bir kuşun gelip gittiğini gördüler. "Bu kuş su üzerine dönüyor olmalı, (burada su var). Hâlbuki biz bu vadide su olmadığını biliyoruz!" dediler. Durumu tahkik için, yine de bir veya iki atik adam gönderdiler. Onlar suyu görünce geri dönüp haber verdiler.

Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail`in annesini buldular. "Senin yanında konaklamamıza izin verir misin?" dediler. Kadın: "Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin!" dedi. Onlar da: "Pekâlâ!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhissalatu vesselam der ki: "Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail`in annesine uygun geldi. Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar. Onlar da gelip burada konakladılar. Zamanla orada çoğaldılar. Çocuk da büyüdü. Onlardan Arapça`yı öğrendi.

İbrahim Aleyhisselâm ara sıra yanlarına gelerek oğlu ve hanımını ziyaret ederdi. İsmail büyüdü ve annesine bakmaya başladı. Babası kendisini kurban etmek isteyince, iblis kendisini kandırmaya çalıştığı gibi, annesini de kandırmaya ve şefkat duygusunu tahrik etmeye çalıştı. Hacer ise, durumu tevekkülle karşılayarak şeytanın oyununa gelmedi. Yaşadığı Mekke ve çevresinin imarına vesile oldu. Burada vefat ettiğinde doksan yaşında idi...

Kurban

Hz.İbrahim, oğlu ve hanımını çöle bıraktıktan sonra onlarla bütün alakasını kesmiş değildi. Aksine,zaman zaman ziyaretlerine gelip yanlarında kalıyordu. Hz.İsmail belli bir yaşa ulaşınca,meşhur kurban olayı meydana geldi. Bu olay Kur’an-ı Kerimde şu şekilde anlatılmaktadır:

Oğlu İsmail kendisiyle beraber iş yapacak yaşa gelince İbrahim ona dedi ki: “Oğlum, ben rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm. Sen buna ne dersin?” İsmail ise, “Babacığım” dedi. “Sen emr olunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.” İkisi de Allah’ın emrine uydular. İbrahim, kurban etmek üzere oğlunu yere yatırdı. O sırada biz nida ettik: “Ey İbrahim! Sen rüyanda emr olunana uydun. İyilik yapan ve iyi kullukta bulunanları işte Biz böyle mükafatlandırırız." Muhakkak ki bu,ap açık bir imtihandı. Ona oğlu yerine büyük bir kurbanlık koç gönderdik. (Saffat Suresi, 102-107)

Kabe'nin yapılışı

Zaman geçti, İsmail 30 yaşlarına geldi. Hz. İbrahim’in, 30 yıl önce ailesini ıssız bir çöle getirip yerleştirmesinin asıl amacını yerine getirme zamanı gelmişti. Aslında Hz. İbrahim, Allah’ın emri ile ailesini, Hz. Adem tarafından yapılan ve yer yüzündeki ilk ibadet yeri olan mabedin temellerinin bulunduğu yere getirip bırakmıştı. Şüphesiz ki, insanlar için kurulan, çok mübarek ve alemler için hidayet olan ilk ev Mekke’deki (Kabe)dir. (Al-i İmran Suresi, 96)

Hani Biz İbrahim’e Beyt’in yerini göstermiş ve “Bana hiçbir şeyi ortak koşma” diye vahyetmiştik. “Beytimi de tavaf edenler,namaz kılanlar, rüku ve secde edenler için temiz tut. İnsanlara haccı ilan et ki,yaya olarak, yahut uzak yollardan gelen yorgun düşmüş develer üzerinde sana gelsinler. (Hac Suresi, 26-27)

Hz.İbrahim ve oğlu Hz. İsmail, eski temellere ulaşıncaya kadar toprağı kazmaya devam ettiler. Eski temellere ulaştıklarında, bu temellerin üzerine Kabe’yi inşa ettiler.

Dua

Bu sırada yaptıkları duadan da Kur’an-ı Kerim’de şöyle bahsedilir:

• “Hani İbrahim ve İsmail Kabe’nin temelini yükseltirken, ”Ey Rabbimiz,” diye dua ediyorlardı. “Bu hizmetimizi kabul buyur. Her şeyi hakkıyla işiten de, her şeyi hakkıyla bilen de ancak Sensin.

• Rabbimiz! Bizi her şeyiyle sana teslim olmuş kullar eyle. Neslimizden de Sana itaatkar bir ümmet yarat. Hac ve kurbana ait ibadetlerimizin yolunu bize göster; tövbemizi kabul et. Muhakkak ki, tövbeleri çok kabul eden ve merhamet eden ancak sensin.

• Rabbimiz! Neslimizden,onlara senin ayetlerini okuyacak,kitabı ve hikmeti öğretecek ve kendilerini temizleyecek bir peygamber gönder.Kudreti her şeye galip olan ve kudreti her şeyi kuşatan ancak sensin.” (Bakara Suresi, 127-129)

İbrahim (as)’ın bu duasının sonucunun Muhammed (asm) olduğu Kur’an-ı Kerimdeki şu ayetten anlaşılmaktadır:

• Nitekim kendi içinizden bir peygamber gönderdik ki, size ayetlerimizi okur, sizi inkar ve günah kirlerinden temizler; size Kitabı,hikmeti ve bilmediklerinizi öğretir. (Bakara Suresi, 151)

Bk. Kütüb-i Sitte Muhtasarı tercüme ve şerhi; Tercüme İbrahim Canan; Akçağ yayınları; Ankara 1992; 14/222-226 Taberî; Milletler ve hükümdarlar tarihi; M.E. B yayınları; İstanbul 1991, 1/349; Bünyamin Ateş, Peygamberler Tarihi, Yeni Asya Neşriyat, 1993, s. 249.

Kaynak:Sorularla islamiyet