İSRÂ’ ve Mİ’RÂÇ

İSRÂ’ ve Mİ’RÂÇ...


  1. Alt 12-15-2008, 04:42 #1
    Habeşi Mesajlar: 41
    İSRÂ’ ve Mİ’RÂÇ



    HIDIR YEŞİLYURT
    İRŞAD SİLSİLESİ

    (El-İsrâ’ Sûresi /


    İçindekiler




    Transkripsiyon 5
    Önsöz 6

    İsrâ’ 8

    Peygamber Efendimizin İsrâ’da

    Görmüş Olduğu İlginç Olaylar 13

    Mi’raç 17

    Önemli Bir Mesele 24
    Mi’râç’tan Kastedilen Şey Nedir? 25
    Peygamber Efendimizin Mi’râç’ta

    Gördüğü İlginçOlaylar 26

    Peygamber Efendimiz Mi’râç’tan
    Döndükten Sonra Ne Oldu? 41
    Uyarı 43
    Tenbih 44

    Arapça söylenişine uygun olmak şartıyla Türk İmla Kılavuzu’na göre belirli kelimeler yazılmayacaktır.

    Bunlar:
    1- Allâh’ın İsim ve Sıfatları.
    2- Peygamberlerin İsimleri.
    3- Kur’an’daki Sûreler.
    4- Hicri Aylar.


    ÖNSÖZ


    Âlemlerin Rabbi olan, hiçbir şeye benzemeyen, mekansız var olan, başlangıcı ve sonu olmayan Allâh’a hamd, Resullerin en şereflisi olan Muhammed’e en güzel salat ve selam olsun.

    Allâh, Peygamberleri kullarına rahmet olarak göndermiştir. Çünkü akıl, onlardan müstağni (uzak) olamaz. (Çünkü akıl, Kıyamet gününde kulları kurtaran şeyleri tek başına bilemez.) Bunun için Allâh-u Teâlâ, mucizelerle desteklediği peygamberleri göndermiştir. Aynı zamanda bu mucizeler peygamberlerin doğruluklarına da delil olurlar.

    Mucize; olağanüstü bir şeydir. Peygamberliği iddia eden kişide görülen, İslâm davetine uygun ve yapılan şeyin karşı olarak aynısını yapmanın imkânı olmayan hallerdir. Peygamber efendimizin mucizeleri, diğer peygamberlerin mucizelerinden daha büyüktür.

    İmam İbnu Hâtim “Menekibuş Şafii” adlı kitabında babasının Ömer b. Sevad’tan rivayet ettiğine göre İmam Şafii şöyle demiştir:

    Dedim ki:
    -“Allâh, ‘İsâ peygambere ölüleri diriltmeyi verdi.”
    Bana dedi ki:
    -“Peygamber efendimiz Muhammed’e kütüğün iniltisini verdi. Öyle ki yanındakiler bile sesini duydular. Bu diğerinden

    Peygamber efendimizi methedenlerden bazıları şöyle demiştir:

    Eğer Mûsâ (peygamber) Esbât’a taştan su içirdiyse
    Muhakkak ki elde* bulunan mana taşta yoktur
    Eğer ‘İsâ (peygamber) duasıyla körü iyileştirdiyse
    Kendi (Muhammed) eliyle kaç kişiye görmesini geri verdi


    * Peygamber efendimizin, ashabına savaşta elinden fışkıran su içirmesi


    Peygamber efendimizin mucizelerinden birisi de İsrâ’ ve Mi’râç mucizesidir.

    Hıdır YEŞİLYURT

  2. Alt 12-15-2008, 04:42 #2
    Habeşi Mesajlar: 41
    İSRÂ’


    Allâh-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

    سُبْحَانَ الَّذٖى اَسْرٰى بِعَبْدِهٖ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذٖى بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَا اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ
    (El-İsrâ’ Sûresi / 1. )
    Anlamı:“Allâh-u Teâlâ, kendi âyetlerinden bir kısmını göstermek için kulunu (Muhammed) Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığı Mescidi-i Aksâ’ya götürdü. Allâh noksan sıfatlardan münezzehtir. O (Allâh), gerçekten işiten ve görendir.”

    İsrâ’ mucizesi Kur’an ve sahih hadislerde sabittir. Allâh’ın, peygamberimiz Muhammed’i bir gecede Mekkeh-Mükerreme’den Mescid-i Aksâ’ya götürdüğüne iman etmek farzdır.
    Hak ehli, Ehli-Selef, Ehli-Halef, muhaddisler, kelâm
    âlimleri, tefsir âlimleri ve fukahalar, İsrâ’ mucizesinin ceset ve ruhla uyanık halde gerçekleştiğine icma (görüş birliği) ettiler. Doğru olan da budur. Bu görüş, İbnu Abbâs, Câbir, Enes, Ömer, Hüzeyfe ve diğer sahabelerin, İmam Ahmed ve diğer mezhep imamlarının ve İmam Tabarani ve diğer müfessirlerin görüşüdür. İsrâ’ hakkında açık bir âyet olduğu için aralarında hilaf yoktur. Bundan dolayıdır ki âlimler: “ Her kim İsrâ mucizesini inkâr ederse Kur’an-ı yalanlamış olur ve her kim Kur’an-ı yalanlarsa muhakkak ki küfre düşer” demişlerdir.

    İmam Beyhaki’nin, Şedded b. Evs’ten rivayet ettiğine göre şöyle diyor:
    “Dedik ki:”Ey Allâh’ın Resulü! İsrâ’ nasıl gerçekleşti? Allâh Resulü şöyle dedi: “Gece namazını ashabıma kıldırdıktan sonra Cebrâil yanında eşekten büyük katırdan küçük beyaz bir binekle (bu hayvanın adı Burak’tır) geldi ve bana:
    - “Bin” dedi.
    Hayvan huysuzlaştı. Cebrâil, kulağını çekerek çevirdi ve beni üzerine bindirdi. Beraberce oradan ayrıldık, bu hayvan gözünün gördüğü son yere kadar adımını atıyordu. Ta ki hurma ağaçlı bir yere vardık. Cebrâil beni indirdi ve
    - “Namaz kıl” dedi.
    Ben de namaz kıldım.Tekrar bindik. Bana dedi ki:
    - “Nerede namaz kıldığını biliyor musun?
    - “Allâh bilir” dedim.
    - “Yesrip’te namaz kıldın, Taybe’de namaz kıldın” dedi. Oradan ayrıldık.

    Tekrar o havyan gözünün gördüğü son yere kadar adımını atıyordu. Ta ki bir yere vardık ki Cebrâil bana:
    - “İn” dedi.
    Ben de indim ve
    -“Namaz kıl” dedi.
    Ben de namaz kıldım. Tekrar bindik. Bana dedi ki:”
    - “Nerede namaz kıldığını biliyor musun? Allâh’ın Mûsâ peygamber ile tekellüm ettiği Turi Seyne’da namaz kıldın” dedi.

    Tekrar o havyan gözünün gördüğü son yere kadar adımını atıyordu. Ta ki köşklerin göründüğü bir yere vardık. Cebrâil, bana:
    - “İn” dedi.
    Ben de indim ve
    - “Namaz kıl” dedi.
    Ben de namaz kıldım. Tekrar bindik. Bana dedi ki:
    - “Nerede namaz kıldığını biliyor musun?
    - “Allâh bilir” dedim.

    - “Şu’ayb peygamberin şehri olan Medyen’de namaz kıldın”dedi.

    Tekrar o havyan gözünün gördüğü son yere kadar adımını atıyordu. Ta ki köşklerin göründüğü bir yere vardık. Cebrâil, bana:
    - “İn” dedi.
    Ben de indim ve
    - “Namaz kıl” dedi.
    Ben de namaz kıldım. Tekrar bindik. Bana dedi ki:
    - “Nerede namaz kıldığını biliyor musun?
    - “Allâh bilir” dedim.
    - “Meryem’in oğlu ‘İsa aleyhisselamın doğduğu Beytu Lehm’de namaz kıldın”dedi.

    Tekrar yolumuza devam ettik, ta ki Kudüs şehrinin Yemani kapısından girene kadar. Cebrâil, Mescidin kıble tarafına gitti ve bineği oraya bağladı. Güneşin ve ayın geçtiği bir kapıdan içeri girip, Allâh’ın dilediği yerde namaz kıldım.” Mekkeh-Mükerreme’deki Mescid-i Harâm’dan ve Ümmi Hani’in evinden gitmeden önce peygamber efendimizin göğsü açılıp içi hikmet ve iman ile doldurulmuştur.

    İmam Müslim’in rivayet ettiğine göre Enes b. Mâlik şöyle diyordu: “Ebu Zer bize, peygamber efendimizin şöyle dediğini söyledi: “Mekkeh’de evimin tavanı açıldı.
    Cebrâil aleyhisselam oradan girdi. Göğsümü açıp onu zemzem suyuyla yıkadıktan sonra içi iman ve hikmet dolu altından yapılmış bir kapla geldi ve içindekileri göğsüme boşaltıp kapattı.” Allâh-u Teâlâ, o gecede Âdem ve ondan sonra gelen bütün peygamberleri Beytul Makdis’te topladı. Peygamber efendimiz onlara imam olarak namaz kıldırdı.

    İmam Nesa-i’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: “Sonra Beytul Makdis’e girdim. Bütün peygamberler orada toplanmıştı. Cebrâil beni imamlık yapmam için öne götürdü. Daha sonra benimle beraber semaya yükseldi.

    Peygamber Efendimizin İsrâ’’da Görmüş Olduğu İlginç Olaylardan Bazıları Şunlardır:

    1-Dünya: Peygamber efendimiz, Beytul Makdis’e giderken dünyayı yaşlı bir insan şeklinde görmüş.

    2-İblis: Yol kenarında bekleyen ve onu davet eden birini gördü. O da İblis idi. Kendisi önce Müslüman cinlerdendi. Sonra Allâh’a itirazından dolayı küfre girmiş.
    Allâh-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

    وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّهٖ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ اَوْلِيَاءَ مِنْ دُونٖى وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمٖينَ بَدَلًا


    (El-Kehf” Sûresi / 50. )
    Allâh-u Teâlâ bu âyette, meleklere Âdem’e secde etmelerini emrettiğinde secde ettiler, fakat cinlerden olan İblis, Allâh’ın emrinden çıktığını bildiriyor.
    3- Firavun’un kızının saç tarayıcısı olan Maşita: Firavun’un kızının saç tarayıcısı olan Maşita’nın kabrinin üzerinden geçerken çok güzel bir koku geldi. O, mü’min ve salih bir kadındı.
    Onun kıssası şöyle anlatılmaktadır: Firavun’un kızının saçını tararken tarağı elinden düştü ve " Bismillâh " diyerek yerden aldı. Firavun’un kızı ona “Senin babamdan başka ilâh ve Rabbin mi var?” diye sordu. ”Evet, Rabbim ve babanın Rabbi Allâh’tır” diye cevap verdi. Firavun’un kızı babasına haber verdi. Firavun ondan dininden dönmesini istedi. Kabul etmeyince, ona kaynar su hazırladı ve çocuklarını tek tek o suya attı. Sonra emzikteki evladı suya atılmadan önce anasına şöyle seslendi” Ey anneciğim! Sabret, Ahiretin azabı dünya azabından daha şiddetlidir. Sen hak yoldasın sakın bu yoldan dönme.” Kadın Firavun’a dedi ki :”Senden bir isteğim var. Kemiklerimizi toplayıp defnet.” O da “İsteğini yerine getireceğim” dedi. Kadını bebeği ile beraber kaynar suya attı. Kadının kendisi ve çocukları da şehid olarak öldüler.

    4- Allâh yolunda cihad edenler: İki günde ekip- biçen bir kavmi gördü.Cebrâil aleyhisselam, peygamber efendimize:
    - “Bunlar, Allâh yolunda cihad edenlerdir” dedi.

    5- Fitneye davet edenler: Dudakları ve dilleri ateşten makaslarla kesilen insanlar gördü. Cebrâil aleyhisselam, peygamber efendimize:
    - “Bunlar, fitnecilerdir. Fitne ve şer olan şeyleri insanlara anlatanlardır” dedi

    6- Kötü şeyler konuşanlar: Bir boğanın küçük bir delikten çıkıp tekrar aynı deliğe dönmek istediğini ama bunu yapamadığını gördü. Cebrâil aleyhisselam, peygamber efendimize:
    - “Bunlar, insanlar arasında fesada götürecek ve insanlara zarar verecek sözleri söyledikten sonra sözlerini geri almak isterler ama bunu başaramazlar” dedi.

    7- Zekatlarını vermeyenler: Enaâm (deve, inek ve koyun) gibi dolaşan ve sadece avret yerlerinde ufak yamalar bulunan insanları gördü. Cebrâil aleyhisselam, peygamber efendimize:
    - “Bunlar, zekatı vermeyenlerdir” dedi.

    8- Namazı kılmayanlar: Kafaları parçalandıktan sonra, kafaları tekrar eski hâle gelen bir kavim gördü. Cebrâil aleyhisselam, peygamber efendimize:
    - “Bunlar, namaz kılmada üşengeçlik edip kılmayanlardır” dedi.

    9- Zina edenler: Leziz ve taze et bulunmasına rağmen, kokuşmuş etten almak için birbirlerini itekleyen bir kavim gördü. Cebrâil aleyhisselam, peygamber efendimize:
    - “Bunlar, senin ümmetinden yanlarında bulunan helal şeye yaklaşmıyorlar ve yemiyorlar, haram ve çirkin olan şeyi yiyorlar; bunlar zina yapanlardır” dedi.
    10- İçki içenler: Zina yapan insanlardan çıkan irini içen insanları gördü. Cebrâil aleyhisselam, peygamber efendimize:
    - “Bunlar, dünyada haram olan içkiyi içenlerdir” dedi.

    11- Gıybet yapanlar: Yüzlerini ve göğüslerini bakırdan tırnaklar ile tırmalayan bir kavim gördü. Cebrâil aleyhisselam, peygamber efendimize:
    - “Bunlar, insanların gıybetini yapanlardır” dedi.

  3. Alt 12-15-2008, 04:43 #3
    Habeşi Mesajlar: 41
    Mi’râç

    Mi’râç reddedilmez sahih hadislerde sabittir. Fakat Kur’an-ı Kerim’de bu konuyla ilgili apaçık bir âyet yoktur. Ama bu konuyla ilgili açığa yakın âyet vardır.



    Allâh-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:



    وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىعِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى
    عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَاْوٰى(En-Necm Sûresi / 13,14,15.)



    Anlamı:” Muhakkak ki, O’nu (Cebrâil’i) Sidretü’l Müntehâ’nın yanında bir defa daha görmüştür. Cennetü’l Me’ve onun (Sidretü’l Müntehâ) yanındadır.”

    Âyette geçen ” وَلَقَدْ رَءَاهُ “ “Görmüştür” kelimesi hakkında rüyada görmüş olabilme ihtimalidir, dense, deriz ki, bu bir te’vildir ( Zahirinden başka bir yorum ).

    İmam Fahruddin er-Razi “El-Mahsul” adlı kitabında dediği gibi “Bir âyeti, akla göre kesin bir delil ya da açık bir âyet veya sabit bir hadis bulunmaksızın, zahirinden başka yorumlamak caiz değildir. ” Bu te’vilde böyle bir delil yoktur.

    İmam Müslim’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Allâh Resulü sallallâhu aleyhi ve sellem İsrâ’ ve Mi’râç hadisinde şöyle buyuruyor: “Sonra Cebrâil aleyhisselam bizi semaya yükseltti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı.
    - “Sen kimsin?” denildi.
    - “Ben Cebrâil” dedi.
    - “Yanında kim var?” denildi.
    - “Muhammed” dedi.
    - “Mi’rac’a çağırıldı mi ?” diye sordular.
    - “Evet” dedi.
    Bize kapı açıldı, Âdem aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.
    Sonra Cebrâil bizi ikinci semaya yükseltti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı.
    - “Sen kimsin?” denildi.
    - “Ben Cebrâil” dedi.
    - “Yanında kim var?” denildi.
    - “Muhammed” dedi.
    - “Mi’rac’a çağırıldı mi?” diye sordular.
    - “Evet” dedi.

    Bize kapı açıldı, teyze oğulları olan Meryem’in oğlu ‘İsâ ve Zekeriyye’nin oğlu Yahya’yı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua ettiler.

    Sonra Cebrâil bizi üçüncü semaya yükseltti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı.
    - “Sen kimsin?” denildi.
    - “Ben Cebrâil” dedi.
    - “Yanında kim var?” denildi.
    - “Muhammed” dedi.
    - “Mi’rac’a çağırıldı mi?”diye sordular.
    - “Evet” dedi.

    Bize kapı açıldı, Yûsuf aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.
    Sonra Cebrâil bizi dördüncü semaya yükseltti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı.
    - “Sen kimsin?” denildi.
    - “Ben Cebrâil” dedi.
    - “Yanında kim var?” denildi.
    - “Muhammed” dedi.
    - “Mi’rac’a çağırıldı mi?” diye sordular.
    - “Evet” dedi.
    Bize kapı açıldı, İdrîs aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.

    Allâh-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:


    وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا﴿
    ( Meryem Sûresi / 57. )


    Allâh-u Teâlâ bu âyette İdris’i değerli ve yüksek bir yere yükselttiğini bildiriyor.

    Sonra Cebrâil bizi beşinci semaya yükseltti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı.
    - “Sen kimsin?” denildi.
    - “Ben Cebrâil” dedi.
    - “Yanında kim var?” denildi.
    - “Muhammed” dedi.
    - “Evet” dedi.
    Bize kapı açıldı, Hârûn aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.

    Sonra Cebrâil bizi altıncı semaya yükseltti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı.
    - “Sen kimsin?” denildi.
    - “Ben Cebrâil” dedi.
    - “Yanında kim var?” denildi.
    - “Muhammed” dedi.
    - “Mi’rac’a çağırıldı mi?” diye sordular.
    - “Evet” dedi.
    Bize kapı açıldı, Mûsâ aleyhisselamı gördüm. Benimle merhabalaştıktan sonra bana hayır ile dua etti.

    Sonra Cebrâil bizi yedinci semaya yükseltti. Cebrâil, semanın kapısını çaldı.
    - “Sen kimsin?” denildi.
    - “Ben Cebrâil” dedi.
    - “Yanında kim var?” denildi.
    - “Muhammed” dedi.
    - “Mi’rac’a çağırıldı mi ?” diye sordular.
    - “Evet” dedi.
    Bize kapı açıldı, İbrâhim aleyhisselamın sırtının Beytü’l Mamur’a dayalı olarak gördüm. Beytü’l Mamur’a her gün bir daha geri dönmemek üzere 70 000 melek girip çıkıyor.

    Sonra beni Sidratü’l Münteha’ya götürdü. Yaprakları filin kulakları, meyveleri ise büyük fıçı (testi) kadar idi. Allâh-u Teâlâ onu o kadar güzel yaratmıştır ki hiç kimse onu vasfedemez.

    Allâh-u Teâlâ bana vahyedip üzerime gece ve gündüz olmak üzere günde 50 namaz farz kıldı. Mûsâ’ya indim. Bana:
    - “Rabbin ümmetine ne farz kıldı?” diye sordu.
    - “50 vakit namaz” dedim. Mûsâ bana:
    - “Rabbinin Kelamını işittiğin yere dön ve farzları hafifletmesi için O’na dua et, çünkü senin ümmetin bunu yapamaz. Çünkü ben, Beni İsrail’i denedim” dedi.
    Ben de Rabbim'e münacat ettiğim yere döndüm ve :” Ey Rabbim! Ümmetimin üzerine hafiflet” diye dua ettim. Benden beş vakit indirdi.Tekrar Mûsâ’ya döndüm. O’na üzerimden beş vakit indirdiğini söyledim.
    - “Ümmetin bunu yapamaz, dön münacat ettiğin yere, Allah'tan hafifletmesi için dua et” dedi.
    Allâh Resulü: Zamandan ve mekandan münezzeh olan Allâh’ın Kelamını işittiğim yer(mekan) ile Mûsâ arasında gidip geliyordum. Ta ki Allâh bana dedi ki:

    -“Ey Muhammed! Her gece ve gündüzünde beş vakit farz kılındı. Her namaz için on vakit sevabı vardır. Onun için beş vakit kılan için 50 vakit sevabı vardır.Ve her kim kalbinde bir iyilik yapmayı geçirir ve yapmazsa bile ona bir sevap yazılır. Eğer o iyiliği yaparsa ona on sevap yazılır. Ve her kim kalbinde bir günah yapmayı geçirir ve yapmazsa ona bir sevap yazılır. Eğer o günahı yaparsa ona bir günah yazılır.”

    Mûsâ’nın yanına gelinceye kadar indim ve onu olanlardan haberdar ettim.
    -“Çık Münacât ettiğin yere, Rabbinden hafifletmesi için dua et” dedi.
    -”Allâh’tan daha fazla istemeye utandigimdan bu kadar ile döndüm” dedim.”

  4. Alt 12-15-2008, 04:44 #4
    Habeşi Mesajlar: 41
    Önemli Bir Mesele

    Yedi kat sema ve tüm mekanları yaratanın Allâh olduğunu açıklamayı önemli görüyoruz. Mekanları yaratmadan önce, Allâh mekansız olarak var idi. Allâh’ın bir yerde ya da her yerde mevcut olduğuna itikad etmek caiz değildir.Veya Allâh’ın zatı ile gökte olduğuna, Arşın üzerinde oturduğuna, boşluğun içinde eridiğine, bize mesafeyle yakın ya da uzak olduğuna itikad etmek caiz değildir. Allâh böyle şeylerden münezzehtir. Her kim böyle bir şeye itikad ederse küfre düşer.


    İmam Ebu Mansur El-Bağdadi “El-Farku Beynel Firak” adlı kitabında rivayet ettiğine göre İmam Ali radiyallâhu anh şöyle buyurdu:” Allâh, hiçbir mekan yok iken mekansız vardı ve yerleri yarattıktan sonra da yine mekansız vardır.’’

    Allâh’ın herhangi bir yönde mevcut olduğuna itikad etmek caiz değildir. İmam Ebu Cafer Et-Tahavi “Et-Tahavi Akidesi” adlı kitabında şöyle diyor:“Diğer mahlûkatları kapsayan altı yön, Allâh’ı kapsamaz.” Altı yön şunlardır; yukarı, aşağı, sağ, sol, ön ve arkadır
    Bazı sapık insanların “Peygamberimiz öyle bir yere ulaşmıştı ki, orası Allâh’ın merkeziydi.” sözü apaçık bir sapıklıktır ve küfürdür. Çünkü Allâh mekansız mevcuttur.

    Halk arasında yaygın olan değersiz, itibarsız kitaplarda bulunan Allâh’ı mekandan tenzih etmeyen konulardan sakınmalıyız. Bu konularda uyarıcı olmak farzdır. İnsanları uyarmamız gereken kitaplardan biri de; İbnu Abbas’ın yazmadığı ama ona isnat ettikleri “Mi’râç Kitabı” adlı kitaptır. Buna benzer kitaplardan da insanları uyarmak farzdır.

  5. Alt 12-15-2008, 04:44 #5
    Habeşi Mesajlar: 41
    Mi’râç’tan Kastedilen Şey Nedir?

    Mi’râç’tan kasıt, Resulün ulvi âlemdeki ilginç olan şeyleri görmekle şereflendirmesi ve derecesini yükseltmesidir.
    Mi’râç’ta Gördüğü İlginç Olaylardan Bazıları:

    1- Cehennem bekçisi Mâlik: Bu gecede gördüğü acayip şeylerden biri de Cehennem bekçisi Mâlik’tir. Peygamber efendimizin yüzüne hiç gülmedi. Peygamber efendimiz, Cebrâil’e:
    - “Neden diğerleri gibi yüzüme gülmedi” diye sordu. Cebrâil:
    - “Allâh-u Teâlâ onu yarattığından beri hiç kimseye gülmedi. Eğer birine gülecek olsaydı sana gülerdi” dedi.

    2-Beytü’l Mamur: Yedinci semada Beytü’l Mamur’u gördü. O müşerref bir evdir. Gökteki melekler için yerdekilerin Kabe’si gibidir. Her gün 70 000 melek ona girip namaz kılarlar ve bir daha geri dönmemek üzere çıkarlar.

    Melekler nurdan yaratılmışlardır. Ne erkek ne de dişidirler.Yemezler, içmezler, evlenmezler, Allâh’ın emirlerine asla karşı gelmezler, Allâh’ın emrettiklerini yaparlar. Onların sayısını Allâh’tan başka hiç kimse bilmez.
    3- Sidratü’l Münteha: O büyük bir ağaçtır. O kadar güzeldir ki, güzelliğini, Allâh’ın yarattığı hiç kimse anlatamaz. Etrafını altından kelebekler doldurmuştur.
    Gövdesi 6. semada olup 7. semaya kadar ulaşır. Peygamber efendimiz onu 7. semada görmüştür.

    4-Cennet: O, yedi semanın üstündedir. Allâh, Cennette , salih kulları için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin hayal dahi edemediği nimetler hazırlamıştır. Müslüman olarak ölen herkes Cennete girecektir.

    İmam Müslim’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte peygamber efendimiz Cennet ehlinin Cennete girdikten sonraki hallerinden bize şöyle haber vermiştir: ”Cennetten bir ses ( bir meleğin sesi) şöyle der:“Ey Cennetin ehli! Her zaman sıhhatli kalacaksınız, hiç hastalanmayacaksınız, yaşayacaksınız hiç ölmeyeceksiniz, genç bir halde kalacaksınız hiç yaşlanmayacaksınız ve nimetlerin tadını çıkaracaksınız hiç üzüntüye kapılmayacaksınız.”

    Bu konuda Allâh-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
    وَنوُدُوا أَنْ تِلْكُمُ الجَنَّة ُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلوُنَ

    Anlamı:”Onlara; işte size Cennet; yapmış olduğunuz iyi
    amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir.”

    Peygamber efendimiz Cennette Hurileri görmüştür. Cebrâil, peygamber efendimizden onlara sözle selam vermesini istedi. Onlar da şöyle cevap verdiler:” Biz Hurileriz güzel ve iyiyiz, değerli kavmin hanımlarıyız.” Orada Vildenul Muhalledun’u gördü . Onlar , Allâh’ın yaratmış olduğu şeylerdendirler. Ne melek , ne cin ne de insandırlar. Allâh, onları Cennet ehline hizmet etmeleri için, annesiz ve babasız birer inci taneleri gibi yaratmıştır. Cennet ehlinden olan herkes için en az 10000 tane vardır. Her biri, ellerinin birinde altından bir tepsi, diğerinde gümüşten bir tepsi taşımaktadırlar.

    5-Arş: Sonra peygamberimiz aleyhisselam yaratılmışların en büyüğü olan Arş-i Ala’yı gördü. Etrafı meleklerle dolu. Bu meleklerin sayısını Allâh’tan başka hiç kimse bilmez. Karyola gibi ayakları vardır. Onu 4 tane büyük melek taşıyor. Kıyamet gününde bu melekler 8 tane olacaklar.
    Allâh Resulü, bu meleklerin her birinin kulakmemesi ile omuzu arasındaki mesafenin çok hızlı uçan bir kuşun uçuşuyla 700 yıllık mesafe olduğunu bildirdi. Kürsü’nün Arş’ın yanındaki büyüklüğü ise çöle atılmış küçük halka kadardır.

    Peygamber efendimiz bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Yedi kat gök, Kürsü’nün yanında çöle atılmış küçük bir halka kadardır. Arş’ın, Kürsü’nün yanındaki büyüklüğü, çölün halkaya olan büyüklüğü kadardır.”

    Arş, sudan sonra Allâh’ın yarattığı ilk şeydir. Ondan sonra Kalemu’l A‘le sonra levh-i Mafuzu yarattı. Allâh, Kalemu’l A’le’nın Levh-i Mafuza kıyamete kadar olacak şeyleri yazmasindan 50000 sene sonra da gökleri ve yerleri yarattı.

    İmam Ebu Mansur El-Bağdadi ”El-Farku Beynel Firak” adlı kitabında rivayet ettiğine göre İmam Ali radiyallâhu anh şöyle buyurdu:” Allâh, Arş’ı, kudretini göstermek için yaratmıştır. Kendisine mekan edinmek için değil.”

    Allâh’ın, Arş’ın üzerinde oturduğuna itikad eden kişi küfre düşer. Çünkü Allâh, hiçbir şeye benzemez ve bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâh mekansız mevcuttur.
    6-Peygamber efendimizin
    kalem seslerinin duyulduğu yere ulaşması: Peygamber efendimiz, Sidratu’l Münteha’dan sonra Cebrâil’den ayrıldı, ta ki meleklerin Levh-i Mafuz’dan alıp kendi defterlerine yazmakta olduklari kalemlerin seslerinin duyulduğu yere ulaştı.

    7-Peygamber efendimizin Allâh’ın ezeli ve ebedi olan Kelâm’ını duyması: Hak yolda olan âlimlerin görüşüne göre, Allâh'ın Kelâm sıfatı keyfiyetsizdir. Başlangıcı ve sonu olan kelamımız gibi değildir. Bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allâh’ın Kelam’ı ses, harf ve lügat ile değildir. Bunun içindir ki , peygamber efendimiz, Allâh’ın ezeli olan Kelam’ını, ses veya harf olmadan yine kulağın içine girmemiş olarak duyduğuna itikad ediyoruz.

    O mübarek gecede Allâh-u Teâlâ, ezeli, ebedi olan ve yaratılmışların kelamına benzemeyen Kelam’ını Peygamber Efendimizin duyması için, engel olan manevi perdeyi kaldırmıştır.

    Allâh-u Teâlâ kudretiyle Sidratu’l Münteha’nın üstünde bir yerde Kelam’ını Ona (peygamberimize) duyurmuştur.
    Orası sadece meleklerin Allâh’a ibadet ettikleri ve Allâh’a karşı asla günah işlenmediği yerdir. Fakat sahte olan bazı kitaplarda bu yerin sonunda Allâh’ın bulunduğunu iddia etmektedir. Bu kesinlikle doğru değildir. Çünkü Allâh-u Teâlâ mekânsızdır.

  6. Alt 12-15-2008, 04:45 #6
    Habeşi Mesajlar: 41
    Peygamber Efendimiz Allâh’ın Zati Kelam’ından Ne Anladı?

    Peygamber efendimiz, Allâh’ın Zati Kelam’ından beş vakit farz namazı anladı. Ayrıca, peygamber efendimizin ümmetinden olup, büyük günah işleyenlerden Allâh’ın dilediği kişileri affedeceğini anladı. Fakat kâfir olanın asla affedilmeyeceğini anlamıştır. Bir insanin bu DUNYA hayatinda ne kadar guzel ameli olursa olsun,eger bu kisi küfür üzerine ölmüşse, Allâh’ın ona asla rahmet etmeyeceğini ve bu kisinin Cennete giremiyecegini anlamıştır.

    Allâh-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:


    إِنَّ اللهَ لا يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ

    لِمَنْ يَشَاءُ

    (En-Nisâ’ Sûresi / 48. )


    Anlamı: “Allâh, kendisine şirk koşanı asla affetmez; bunun (şirkin) dışındakilerin yapanlardan dilediğini affeder.”

    Ayrıca , Allâh’ın ezeli ve ebedi Kelam’ından anladı ki, her kim iyi bir amel işlerse ona on sevap yazılır. Eğer iyi bir amel işlemeye kalkarsa(niyet ederse) ama onu işlemezse ona bir sevap yazılır. Her kim kötü bir amel işlerse ona bir günah yazılır.

    8- Peygamber fendimizin Allâh’ı baştaki gözüyle değil kalp gözüyle görmesi: Allâh-u Teâlâ, peygamberine Mi’râç gecesinde ikram ettiği şeylerden biri de peygamberin kalbindeki manevi perdeyi kaldırmasıdır. Bundan dolayı peygamber efendimiz kalp gözüyle Allâh’ı gördü. Yani Allâh, peygamber efendimizin kalbine görme gücü yarattı. Çünkü Allâh, fani olan gözle görülmez. Peygamber efendimiz bir hadisinde şöyle buyuruyor:“Biliniz ki, ölmeden Allâh’ı göremeyeceksiniz.”

    Ancak Allâh, Ahirette baki olan ve fani olmayan gözle görünür. Allâh’a ve Resulüne iman edenler, hiçbir şeye benzemeyen ve mekansiz var olan Allâh’ı görürler.

    İmam Buhari ve başkasının rivayet ettikleri bir


    hadis-i şerifte peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:


    “Muhakkak ki, Kıyamet gününde, dolunayı gördüğünüz gibi Allâh’ı göreceksiniz, O’nugördüğünüzde şek ve şüpheniz olmayacaktır.”



    Allâh Resulü, Rabbimizi dolunaya benzetmemiştir. Fakat bundaki kasıt nasıl dolunay görüldüğünde kesin olarak dolunay olduğu biliniyorsa, Allâh-u Teâlâ görüldüğünde de şek ve şüphe olmadan o olduğu bilinir.

    Allâh-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

    وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌاِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ(El-Kiyêmeh” Sûresi / 22. ve 23.)

    Anlamı :” O günde (Kıyamet gününde), yüzler vardır ki, ışıl ışıl parlayacaktır. Rabbi'ne bakacaklardır”. (O’nu göreceklerdir).
    Ama kâfirler ne dünyada(eger kafir olarak olurlerse) ne de Ahirette, Allâh’ı görürler. Onlar ebedi olarak Cehennem ateşinde kalacaklardır.

  7. Alt 12-15-2008, 04:46 #7
    Habeşi Mesajlar: 41
    Peygamber efendimizin Mi’râç gecesinde, Allâh’ı kalp gözüyle iki sefer gördüğüne delil şu âyetlerdir:

    مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى﴿وَلَقَدْ رَءَاهُ نَزْلَةً أُخْرَى﴿(En-Necm” Sûresi / 11. ve 13.)


    Anlamı: “Gördüğünü kalbi yalanlamadı. Önceden bir defa daha görmüştü.”

    İmam Müslim’in rivayet ettiğine göre, İbnu Abbas, bu âyetlerin tefsirinde şöyle buyurdu:“Allâh’ı kalp gözüyle İki defa gördü.”

    Bu konuda anlatılması gereken şeylerden biri de, peygamber efendimizin, Allâh’ı görmesi ve Allâh’ın Kelam’ını duyması ikisi bir anda olmadı, görme ayrı işitme ayrı oldu.

    Allâh-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:



    (Eş-Şûrâ” Sûresi / 51. )

    Anlamı:”Allâh bir insanla ancak vahiy yoluyla veya manevi engel arkasından tekellüm eder, yahut bir elçi gönderir.”

    9-Peygamber efendimizin, Cebrâil’i gerçek sûretinde görmesi: Peygamber efendimizin, Cebrâil’i gerçek sûretinde ilk defa Mekke’de gördü. O’nu görünce bayıldı.[Bu bayilma cok korkmus olmasindan degildir.MuHammad(^alayhi salaam) cok cok guclu ve cok cok cesur insandi.Bu bayilma,ilk defa gordugu muazzam melegin cok degisik ve cok harika olmasindan dolayidir.] Ama bu mübarek gecede tekrar gerçek sûretinde bir defa daha görmüştür. Ancak bu sefer bayılmamıştır. Çünkü onu gormeye alışmıştir.

    İmam Müslim’in rivayet ettiğine göre Aişe radiyallâhu anhe Allâh’ın bu âyetlerinin;

    ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىفَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰى
    (En-Necm” Sûresi / 8. ve 9.)


    Anlamı:” Sonra (Muhammed’e) yaklaştı, iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.” Tefsirinde şöyle diyor:”

    O (peygamberimize yaklaşan) Cebrâil idi. O’na (peygamberimize) geliyordu. Bu sefer de gökyüzünü kapatan gerçek sûretiyle gelmiştir. “
    Buna dayanarak diyoruz ki, “En-Necm Sûresi’nin” 8. ve 9. âyetleri:

    ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىفَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىAnlamı :” Sonra (Muhammed’e) yaklaştı, iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.”.

  8. Alt 12-15-2008, 04:47 #8
    Habeşi Mesajlar: 41
    Bu âyette geçen “yaklaşma” yaklaşanın Allâh olduğu manasında değildir.

    Her kim, Allâh’ın, peygamberimize mesafe bakımından yaklaştığına itikad ederse sapmış (kâfir) olur.

    Gerçek anlamı ise Peygamber efendimiz Cebrâil aleyhisselamın gerçek şeklini ikinci defa gördüğünde, Cebrâil aleyhisselamın peygamber efendimize yaklaşık iki yay kadar veya daha az yaklaşmasıdır. Orada peygamber efendimize 600 kanadı olan gerçek sûretiyle görünmüştür. Her kanadı yeryüzü ile gökyüzü arasını kapatır.

    İmam Müslim’in rivayet ettiğine göre Eş-Şâbî şöyle buyurdu:” Aişe’nin yanında yaslanmış bir şekilde oturuyordum. Bana dedi ki:
    - “Ey Aişe’nin babası! Kim bu üç şeyi iddia ederse, Allâh’a çok büyük bir iftira etmiş olur.
    - “Nedir bunlar” diye sordum.
    - “Kim Muhammed’in Allâh’ı gördüğünü iddia ederse, Allâh’a çok büyük bir iftira etmiş olur.” Kendimi düzeltim ve ona dedim ki:
    - “Ey mü’minlerin annesi! Bana yavaş yavaş anlat. Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmadı mı?


    (Et-Tekvîr Sûresi / 23.)



    Anlamı: “Muhakkak ki O’nu ufukta görmüştür.”
    ve
    وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰى(En-Necm /13.)

    Anlamı: “O’nu bir defa daha görmüştür.”

    Aişe burada dedi ki:
    - “Bu âyetler hakkında Allâh Resulüne ilk soran bendim. Dedi ki:” O Cebrâil’dir. Yaratılmış olduğu sûretle bu iki defa hariç hiç görmemiştim. Göklerden, gökyüzü ile yeryüzü arasını kapatır bir şekilde inerken gördüm.” Aişe bana dedi ki:
    Allâh-u Teâlâ şöyle buyurduğunu işitmedin mi?:

    لا تُدْركُِهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيُفُ الْخَبِيرُ(El-En’âm / 103.)

    Anlamı:“Gözler O’nu (Allâh) görmez; halbuki O (Allâh), gözleri görür. O, Latif ve Habir'dir (Her şeyden haberdar olandır).”


    Ve şöyle buyurduğunu işitmedin mi?:



    (Eş-Şûrâ Sûresi / 51. )


    Anlamı:“Allâh bir insanla ancak vahiy yoluyla veya (manavı) engel arkasından tekellüm eder, yahut bir elçi gönderir.”



    Tekrar dedi ki:
    - “Ve her kim Allâh Resulü, Allâh’ın kitabından bir şeyi sakladığını iddia ederse Allâh’a çok büyük bir iftira etmiş olur. Allâh-u TeâlâKur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:



    (El-Mâideh Sûresi / 67.)


    Allâh-u Teâlâ bu âyette, peygamber efendimizin ona indirilenleri tebliğ etmesini emrediyor. Şayet yapmazsa Allâh’ın elçiliğini yapmamış olur.


    Tekrar dedi ki :
    -“Ve her kim gelecektekilerden haber verebileceğini iddia ederse Allâh’a çok büyük bir iftira etmiş olur. Allâh-u TeâlâKur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:





    ُقُلْ لا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْض ِ الْغَيْبَ إِلاّ الله﴿


    (En-Neml Sûresi / 65.)

    Anlamı:“Göklerde ve yerde, Allâh’tan başka kimse gaybı (geleceği) bilmez.”
    Deniliyor ki, peygamber efendimiz, Mi’râç gecesinde Ye’cuc ve Me’cuc kavmine rastladı. Onlar kâfir olan insanlardandırlar. Onları İslâm’a davet etmiştir.

  9. Alt 12-15-2008, 04:47 #9
    Habeşi Mesajlar: 41
    Peygamber Efendimiz Mi’râç’tan Döndükten Sonra Ne Oldu?

    Bazı âlimler olayı şöyle anlattılar: Peygamber efendimizin Mekkeh’den Mescid-i Aksa’ya gitmesi, oradan semalara yükselmesi ve Mekkeh’e geri dönmesi yaklaşık olarak gecenin üçte biri kadar olan bir vakitte geçmiştir. İlk önce Ummu Hani-e’ye anlatmış, ondan sonra kâfirlere anlattı ama kâfirler ona inanmayıp onunla alay ettiler.

    Kureyş’ten bir takım insan hazırlanıp Ebu Bekir’e gittiler. Ona dediler ki:
    -“Arkadaşının ne dediğini biliyor musun? Aynı gecede Mekkeh’den Mescid-i Aksa’ya gidip ve oradan geri döndüğünü iddia ediyor.” Ebu Bekir onlara
    - “Böyle mi dedi?”diye sordu.
    - “Evet” dediler.
    - “Şahadet ederim ki, böyle söylemişse doğru söylüyor.”
    - “Bir gecede Şam’a kadar gidip ve sabah olmadan Mekkeh’ye döndüğünü doğruluyor musun? "diye sordular. – “Evet, ben O’nun daha uzaklardan getirdiği haberlere inanıyorum, göklerden getirdiği haberlere inanıyorum” dedi.

    Ebu Seleme, Ebu Bekir’in bu olaydan sonra Ebu Bekir Es-Sıddik ile adlandırıldığını bildirmiştir.

    Kâfirler, peygamber efendimizden Mescid-i Aksa’yı kendilerine vasfetmesini istediler. Çünkü kavmiyle beraber oralara hiç gitmediğini biliyorlardı. Ebu Cehil kendi kavmini topladı. Peygamber efendimiz onlara gördüklerini anlattı. O taraflara giden ve Mescid-i Aksa’yı gören bazıları Allâh’a yemin ederek vasfın doğru olduğunu söylediler.

  10. Alt 12-15-2008, 04:48 #10
    Habeşi Mesajlar: 41
    UYARI

    Her kim, Allâh’ın bir cisim olduğuna, bir mekanda olduğuna ya da Allâh’ın Zatıyla peygamberimize yaklaştığına itikad ederse hemen bu itikadten vazgeçip iki şahadeti getirsin. Çünkü bunları itikad eden kişi Allâh’ı yarattıklarına benzetmiş olur ve Kur’an-ı yalanlamış olur.

    Allâh-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

    لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ﴿


    (Eş-Şûrâ Sûresi / 11.)

    Anlamı:” Allâh, hiçbir şeye benzemez. O, işiten ve görendir”

    İmam Ebu Cafer Et-Tahavi “Tahavi Akidesi” adlı kitabında şöyle buyuruyor: “Allâh-u Teâlâ cisimlerden, kenarlardan, yanlardan büyük ve küçük organlardan münezzehtir.Allâh-u Teâlâ 'yi ; insanlarin(yaratilmislarin)vasiflariyla ,vasiflayan kufreder."”.

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.