Ölülerimizin sevaplarını arttırmak,yüzlerini nurlandırmak için neler yapabilriz

el_feta ´isimli üyeden Alıntı ↑...



  1. Alt 06-15-2012, 23:20 #11
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    el_feta´isimli üyeden Alıntı
    Bu konuyu ispatlayacak bir yığın hadis ya da rivayet bulabilirsiniz. Size bu rivayetlerin tutarlılığını anlamanız için sormuştum, siz Allah Resulü nün mesela uhud şehidi hamza as için, sahabesi ile toplanıp kuran okuyup hasıl olan sevabı amcasına yolladığını duydunuz ya da okudunuz mu hiç?
    O mezar başında kuran okumak, kabre gitmenin esprilerinin bunlar olduğunu düşünmüyorum

    Resulullah in annesi icin mezar basinda okudugu dua hadislerde var.

    el_feta ve Henna bunu beğendiler.
  2. Alt 06-16-2012, 15:18 #12
    el_feta Mesajlar: 1.168
    eywallah kardeşim..
    Resulullah'ın annesi müslüman ve cennetlik midir, ben bilmiyorum.
    Dua edebilir hem, benim pek aklıma dinime yatmayan dua edilmesi değil. Sevap işleyip (hassaten kuran okuyup) sevabını yollamak.. garip gelen bu...

    Henna bunu beğendi.
  3. Alt 06-16-2012, 23:08 #13
    Ziyaretci
    Henna Mesajlar: n/a
    ne edersen burda et diyorsun sankim ...

    el_feta bunu beğendi.
  4. Alt 06-18-2012, 09:20 #14
    (cennet) Mesajlar: 113
    Kabir Azabının Hafifletilmesi;
    Resulullah (sav) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında laf taşıyıcılık yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine yanındakilere “Bana iki tane hurma fidanı getirin” buyurur.İki tane fidan getirilince birini bir kabrin başına ,diğerini de diğer kabrin başına diker, sonra da” Bu fidanlar yaş kaldığı müddetçe o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur." buyurur.

    Hadis-i şerif şöyledir;
    Bir müminin kabrini ziyaret ederken;"Allahümme inni eselüke-bi-hürmeti Muhammed aleyhisselam en la tüazzibe hazelmeyyit" denirse o ölünün azabı kıyamete kadar kaldırılır.

    Mezarlıktan Geçerken Ölülere Dua Okumak;
    "Kabristana giren kimse, Yasin suresini okursa, o gün ölülerin azapları hafifler, ölülerin sayısı kadar, ona da sevap verilir."

    Resulullah'ın (s.a.v) dilinden kabir azabı;
    Kabir, ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şiddetlidir.
    Peygamber efendimiz (s.a.v) kabir azabı ile ilgili şöyle buyuruyor: "Ölülerinizi defnetmeme endişem olsaydı; işitmekte olduğum kabir azabını, size de işittirmesi için Allah'a dua ederdim."
    Kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar hisseder. Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur. Manzaraların hiçbiri kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değildir.

  5. Alt 06-18-2012, 20:37 #15
    el_feta Mesajlar: 1.168
    Bu ve benzeri hadislere karşı mesafeliyim. dünyada iki kişinin arasında laf taşıyıp onların günahını alan bir kimsenin, kendilerinin hiçbir etkisi olmadan mezarlarına dikilmiş fidanlar ile o yaptıkları günahların affolunması, öğrendiğim diğer islami bilgilere ters.
    Yasin suresinde, enteresandır, diriler için bu kuran var deniyorken biz onu ölülere okuyoruz. Okunur muu, okunur elbet.
    Hem sonra kabir azabının bir dua ile kaldırılması, üstelik kıyamete kadar, bunu da anlayamıyorum..
    Hasılı bu ve benzeri birçok rivayet ve hadis bulabilirsiniz. Benim dini inancım bunlara mesafelidir. Hem kişinin amel defterinin 3 şey haricinde kapandığını söyleyen hadisler de var, o zaman o hadisler şu yukarıdakilerle çelişir mi??

  6. Alt 06-19-2012, 11:03 #16
    (cennet) Mesajlar: 113
    Size bu konuda katılıyorum. İnsanlar bu dünyadayken, hayattayken bütün kötülükleri yapsınlar, kul haklarına girsinler, laf getirip götürsünler… , vefat edince sen mezarının başına git bir dua et, kıyamete kadar azabı kalksın. O zaman herkes bütün kötülükleri yapmaktan sakınmaz. Herkes ebedi hayatı için çalışmayı bırakır, ibadetlerini yerine getirmez. O zaman ibadetlerini yapanla, yapmayan arasında ne fark kalır ki; azabımın kalkması bir duaya bağlıysa ?
    Fakat insanlar yakınlarını kaybettiğinde ne yapabilirim de faydam olur, azap çekmekten kurtarırım, günahlarını affettiririm, mutlu ederim diye sürekli araştırır. Ve birçok dua karşısına çıkar. Biz bu duaları Allah’tan sevabını umarak, inanarak, iyi niyetimizle ihlaslı bir şekilde okuyabiliriz. Allah herkesin ameline göre muamele eder, ölen kişinin iyi amelleri çoktur, bu duanın yüzü suyu hürmetine azabı varsa kaldırır; fakat iyi amelleri çok azdır hangi dua okunursa okunsun fayda etmez, azabını kaldırmaya yetmez. Her şeyi Allah bilir. Zerre kadar iyiliğin, zerre kadar kötülüğün karşılıksız kalmayacağı günde Allah en doğrusunu bilir.
    Allah’ım hepimizi kabir azabından, cehennem ateşinden korusun.

    el_feta ve Henna bunu beğendiler.
  7. Alt 06-19-2012, 11:18 #17
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    el_feta´isimli üyeden Alıntı
    Bu ve benzeri hadislere karşı mesafeliyim. dünyada iki kişinin arasında laf taşıyıp onların günahını alan bir kimsenin, kendilerinin hiçbir etkisi olmadan mezarlarına dikilmiş fidanlar ile o yaptıkları günahların affolunması, öğrendiğim diğer islami bilgilere ters.
    Yasin suresinde, enteresandır, diriler için bu kuran var deniyorken biz onu ölülere okuyoruz. Okunur muu, okunur elbet.
    Hem sonra kabir azabının bir dua ile kaldırılması, üstelik kıyamete kadar, bunu da anlayamıyorum..
    Hasılı bu ve benzeri birçok rivayet ve hadis bulabilirsiniz. Benim dini inancım bunlara mesafelidir. Hem kişinin amel defterinin 3 şey haricinde kapandığını söyleyen hadisler de var, o zaman o hadisler şu yukarıdakilerle çelişir mi??


  8. Alt 06-19-2012, 17:37 #18
    el_feta Mesajlar: 1.168
    eywallah kardeşim.. farkındaysanız konu, sure sevabı yollamaktan dua etmeye kaydı.. dua edilebilir, buna pek bişey demedim sanırım. hatta yukarda da yasin, okunabilir de demişim.. yalnız hocanın söylediği ayet iman etmiş kardeşlerimize karşı kalbimizde kin bırakmak ayeti yanlış anlamadıysam, bunun dua ile alakası ne ki, anlamadım..
    Ben sapıklıkların hep hakikatten neşet ettiğine inanırım.. vardır hocam, dua vs elbet ama iş ordan başlaaar işte bugünki halimize ve anlayışımıza gelir..
    eywallah..

    Henna bunu beğendi.
  9. Alt 06-21-2012, 14:06 #19
    (cennet) Mesajlar: 113
    Muhakkak cennette bir kimsenin derecesi yükseltilir de, “bu derece bana nereden”? diye sorar. “Evladının senin için istiğfar etmesindendir” denilir. (hadis-i şerif)

    el_feta bunu beğendi.
  10. Alt 11-13-2012, 12:58 #20
    (cennet) Mesajlar: 113
    Hepimiz zaman zaman etrafımızdaki insanları kırıp,üzeriz, bazen en son söyleyeceklerimizi en başta söyler dilin kemiği olmadığını ispatlarcasına ağzıma geleni saydırırız.Bazen de,hep sustuğum için bunlar başıma geliyor,eziliyorum,artık susmayacağım deyip karşımızdakini yerin dibine sokarız.İlk anlarda kendimizi nekadar haklı görsek te ,büyük bir zafer kazanmış gibi içimizden sevinç çığlıkları atsak ta,bir süre sonra vicdanımız içimizi kemirmeye başlar,keşkeler,acabalar arka arkaya sıralanır. Haklı da olsam haksız da olsam dilimi tutsaydım keşke,……….. bunun gibi bir sürü düşünce sıralanır da sıralanır aklımıza.Kendi kendimizi yer bitiririz. Bir an önce o kişiyle görüşüp özür dilemek , kalbini kazanmak isteriz.Saat geç olmuşsa sabahı iple çekip biran önce konuşmak isteriz , başka zamanlarda hızla geçen geceler, saatler, o gece geçmek bilmez, bitmek bilmez… Sabah ilk iş,o kişiyi aramak, göreceksek görür görmez konuşmak olur.Özürler dileriz, açıklamalar yaparız, gönlünü aldığımızda derin bir oh çeker, içimizde parayla satın alınamayacak tarifsiz bir mutluluk hissederiz ;ama ya o kişi hayatta olmazsa ,biz görüşüp konuşana kadar vefat ederse, neyaparız ozaman ?Kimin nezaman öleceği bellimidir ki ?
    Demek ki kızdığımız, sinirlendiğimiz, karşımızda ki insanları kırcağamızı hissettiğimiz anlarda aklımızdan “ya bu kişiyi son görüşümse, ya vefat ederse ya da edersem “ diye geçirip kendimizi frenlemek, pişman olacağımız şeyleri söylememek,yapmamaktır.Bu sayede içimizde vicdanımızda rahat olacaktır. Allah'ım huzuruna vardığımız zaman bizleri korkutma, yüzlerimizi kara çıkarma Yarabbim. Bizleri affet,bağışla.Senin sonsuz rahmetine sığınıyoruz.Yazdıklarımla alakalı okuduğum güzel bir yazıyı paylaşmak istiyorum;belki de hepimizin bu hikaye de kendinde,yakınlarında,çevresinde bir şeyler bulacak , bizi düşünmeye itecek bir hikaye;

    Ölülerden Özür Dilemek
    Kara kara düşünüyordu aylardır. Çaresizliğin içinde sıkış tıkış. "Nasıl söyledim ona o acı sözleri?" pişmanlığı ruhuna zehirli ok gibi saplanıyor, zehir ruhunun her zerresine nüfuz ederek felç ediyordu hislerini.
    Kabul edilebilir çaresizliklerden gelmiyordu ona bu. Kanser olup yatağa düşse, doktorlar "birkaç ay içinde öleceksiniz, yapabileceğimiz bir şey yok," dese; bu çaresizliğe katlanırdı belki. Ama gelgelelim ölmüş biriyle helalleşme, ondan tekrar tekrar özür dileme imkânı bulamayışına katlanamıyordu bir türlü. Sözlerim bir anlık öfkenin sonucuydu, seni hiç incitmek istemezdim, bir kere çıktı işte ağzımdan, söylediklerimin hiçbirini n'olur kale alma demenin bir imkânı yoktu artık. Tüm imkânlar kocasıyla birlikte toprağın altında sessiz sedasız öylece yatıyordu.
    Birkaç kez mezarının başında kocasıyla konuşmayı denemişti. Sesinin ona ulaşıp ulaşmadığından emin olamayınca bundan da bir teselli bulamamış, yaptığı saçma gelmişti.
    Sonra rüyalardan medet ummuştu. Her uykuya dalmadan önce rüyasında kocasını görmek için dua ediyordu. Bir kez olsun görememişti ne yazık ki. Kocasıyla konuşmak istedikçe kocası kaçıyor gibiydi. Onu çok kırdığına yordu bunu. Yoksa rüyalarına girerdi. Hayattayken bile sık sık görürdü rüyada kocasını. Kocası ölmeden üç gün önce sıkı bir kavga etmişlerdi. Bir süzgeçten geçirmeden şeytanın ona fısıldadıklarını o da kocasına bağıra çağıra bir bir sıralamıştı. Onun canını neyin acıtacağını, neyin acıtmayacağını iyi biliyordu. Öfkesi yatışıp ta kendine geldiğinde; kasvetli bir pişmanlık içinde debelenmeye başlamıştı başlamasına; ama bu sefer de şeytan hemen barışmama telkinini yapmış; o da buna bir güzel uymuştu.
    Nereden bilirdi kocası üç gün sonra aniden ölecek? Üç gün kocasını uğurlamamış, eve gelince karşılamamış, kocasının barışma teşebbüslerini de savuşturmuştu.Bütün bunlara kahroluyordu işte.
    Yatağına uzandığında filmi yeniden ta en başa sarmıştı hayalinde kadın.Birkaç aydır hep yaptığı gibi.Kocam bana küs gitti, diye kendini yiyip bitiriyor, onun gönlünü alamamanın kıskacında boğuluyordu.
    Derken, sabah başına gelen bir olayı getirip önüne koydu zihni. Onu düşünmeye koyuldu bu kez.Sabah metrobüse binerken yanlışlıkla bir kadının ayağına basmıştı.Ayağına basılan kadın can havliyle bir çığlık atmış, "biraz dikkat etsenize," diye yakınmıştı yüzünü acıyla buruşturup.O da kadına diklenmiş, "Asıl siz dikkat edin, bu sıkış tıkışlıkta siz nerde ayağınız nerde, biraz derli toplu dursanız ayağınız milletin ayağının altına girmezdi," deyip hışımla sırtını dönüvermişti kadına.Hazırcevaplıkta üstüne yoktu ne de olsa.Kadın suspus olmuş, kalakalmıştı kalabalıkta.O an, o kadar haklı hissetmişti ki kendini.Kendinden memnun nasıl da dönüvermişti sırtını kadına.
    Şimdi akşamın şu saatinde vicdanı getirip koymasaydı kadının yüzünü gözlerinin önüne, bu haklılığı sonsuza kadar sürecekti belki de.Aslında gün boyu, içinde bir sıkıntı gezinmişti alttan alta. Odalara sığamamıştı bir türlü.Kendi haksızlığını vicdanı biliyordu çünkü.Kadından özür dilemesi gerekirken bir de sözleriyle sindirmek istemişti onu.Kadın yatağına uzanmış vicdanını dinliyordu.
    Ayağına bastığı kadını bulup özür üstüne özür dileyip helalleşmeyi ne çok isterdi.Yüzlerce kere "keşke yapmasaydım böyle," dedi. Bininci kere de keşke işe yaramadı, milyonuncu kere de işe yaramayacaktı.
    Tam uykuya dalacaktı ki aklına Abdülkadir diye bir isim düştü. Kimdi bu kişi? Düşündü taşındı. Tanıdığı biri yoktu bu isimde. Çalıştığı işyerindeki erkekleri düşündü tek tek.Yok, bu isimde biri yoktu. Üniversite yıllarına gitti hayali sonra.Bu isimde birini de tanımıyordu.Yanı başında duran iPad'e uzandı. Google'ı açtı, Abdülkadir diye yazdı.İlk sıralarda Abdülkadir Geylani diye bir isim çıktı karşısına. Hakkında yazılanları okumaya başladı. Bir siteden başka bir siteye atladı. Bir saate yakın onun hakkında okudu. Sonra onun yaptığı bir duayı gördü.Gözleri fal taşı gibi açıldı. Hz. Peygamber (sav)’in, bir duasıydı bu.Duayı okudu.Bir kere daha okudu.Bin kere de okuyabilirdi.Bir nevi, ölülerden ve hayatta olup da ulaşılamayacak durumdaki insanlardan özür dilemenin bir yolu ekranda duruyordu;
    "Ya Rab! Ben hangi bir mümine onu üzecek ve gönlüne ağır gelecek bir söz söylemişsem; kıyamet gününde o sözü, onun için Sana kurbiyet (yakınlaşmasını nasip) eyle; yani o sözden müteessir (üzüntülü) olduğu kadar onu Sana yaklaştır."
    Kadın önce metrobüste ayağına bastığı kadın için okudu bu duayı. Sonra hayatını hızlıca gözden geçirip üzdüğü insanları bir bir aklına getirmeye çalıştı.Hatırladıkları için teker teker dua etti. Hz. Peygamber gibi.Sonra kadın sabaha kadar gözünü kırpmadan kocası için yakardı;
    "Ya Rab! Kocamı üzecek ve gönlüne ağır gelecek tüm sözlerimi kıyamet gününde kocam için Sana kurbiyet eyle; kocamı sözlerimden müteessir olduğu kadar Sana yaklaştır."
    Kadının kapkaranlık dehlizi andırır âleminden sonsuzluğa bir oyuk açılmıştı.
    (alıntıdır, Mustafa Ulusoy)

    (Ebû Hüreyre (ra)'dan rivâyet olunduğuna göre, Nebiyy-i Ekrem , (sallallahu aleyhi ve selem) şöyle dua etmişlerdir; Yâ Rabb! Ben hangi bir mü'mine onu üzecek ve gönlüne ağır gelecek bir söz söylemişsem kıyamet gününde o sözü onun için sana kurbiyyet eyle; yani o sözden müteessir olduğu kadar onu sana yaklaştır. " )
    (alıntıdır.)

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.