Müslümanlar Zekat Verseydi, Verenler
Mehmet Şevket Eygi

28.06.2008



SABAH gazetesinde Ergun Babahan’ın anlattığı bir vak’a, okuyanları ağlattı. Özeti şu: 22 yaşında öğrenci bir genç, Düzce taraflarında yolda otomobiline 33 yaşında bir güvenlik görevlisini alır. Adamcağız çok dertlidir. Fabrikadan eline ayda 410 lira geçmektedir. Bunun 200’ünü kiraya veriyor, kalanı ile geçinmeye çalışıyor. Babası ve kızkardeşi Düzce depreminde rahmetli olmuşlar. Annesi yanında. Küçük bir çocuğu var, böbrek hastası. O kadar fakir ki, 750 lira bulamadığı için mezun olduğu fakülteden diplomasını alamıyor. Valiye, Belediye Başkanına, şuraya buraya gitmiş, yardım istemiş, bazıları kovmuş...

Öğrenci, Ergun Babahan’a bir e-mail çeker, durumu anlatır. Ergun bey muhabir gönderir, fakir vatandaşı aratır. Geç kalınmıştır. Küçük çocuk ölmüştür, baba artık kimseyle konuşmak istememektedir.

Şimdi bendenizi biraz dinlemenizi istirham ediyorum:

Bu Türkiye nasıl Müslüman bir ülkedir ki, şu zavallı kardeşimize/vatandaşımıza düze çıkması için nihayet 1000 lira gibi küçük bir meblağı bulup verememiştir.

Zekat vermesi gereken Müslümanlar zekatlarını, o zekatları hakkeden kardeşlerine verseler böyle facialar yaşanmaz. Lakin ne yazık ki:

Müslümanların bir kısmı hiç zekat vermiyor.

Bir kısmının zekatlarını ise, birtakım cemaatler, fıkhın ve şeriatın izin vermediği şekilde topluyor ve gerçek hak sahiplerine vermiyorlar.

Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Azimüşşan zekatların 8 grup insana verilmesi gerektiğini bildiriyor.

Birinci grup miskinlerdir. Yani hiçbir şeyi olmayan, gerçekten çok yoksul, çok perişan kimselerdir.

İkinci grup fakirlerdir. Üç beş kuruş geliri var, azıcık malı var ama kendini, çoluk çocuğunu doyuracak, geçindirecek kadar değil.

Bugün memleketimizde 10 milyon (belki daha fazla) işsiz var. İşsizlik ne demektir? Aşsızlık demektir. Yarı aç yarı tok yaşamak demektir. Borç harç içinde sürünmek demektir.

Yukarıda anlatılan vak’ada olduğu gibi işi olup da sürünenler vardır. Koskoca fabrikada koruma/güvenlik görevlisi olarak çalışıyor, ayda eline net 410 lira geçiyor, bunun 200’ünü kiraya veriyor. Çocuk hasta, dul annesine bakıyor, kirayı ödeyemiyor, bir felaket ki sormayın. Çalışan, sigortalı işi olan böyle olursa, hiç işi olmayanları düşünün.

Zengin, orta halli, tuzu kuru bütün Müslümanlar zekatlarını doğru dürüst ve verilmesi gereken yerlere verseler bu memlekette bu kadar sefalet olmaz, bu kadar facia cereyan etmez.

Yüce dinimiz, fıkhımız, şeriatımız zekatların hakikî şahıslara verilmesini; hükmî şahıslara, tüzel kişilere verilmemesini emr ediyor.

Kızılay’a, Çocuk Esirgeme Kurumuna (Zaten o bir mason kuruluşudur), Hava kurumuna, Cami Yaptırma derneğine, herhangi bir hizbe, fırkaya, cemiyete zekat verilmez.

Fakir vatandaş o hallere düşmüş ki, yardım için valiye gitmiş. Vali ne yapsın. Yardıma muhtaç olan bir değil, iki değil, üç-beş kişi değil.

Lafa geldi mi mangalda kül bırakmayan İslâmcı büyüklerin (bir kısmı tepesi üstü düşsün!) Müslümanlara zekatlarını nasıl ve kimlere vereceklerini güzelce anlatmaları, bu konuda kılavuzluk yapmaları gerekmez mi?

Müslüman temsilcilerin, ileri gelenlerin, dindarların fakirlere yardım, işsizlere iş bulmak konusunda çok ciddî bir seferberlik başlatmaları gerekmez mi?

Halkın milyonlarcası sefalet ve perişanlık içinde yaşarken, bir kısım İslâmcıların, kodaman Müslümanların Nemrud’lar, Firavun’lar, Neron’lar gibi yaşaması doğru mudur?

33 yaşındaki üniversite mezunu vatandaş ayda 410 liralık işte çalışıyor. 750 lira bulabilse, diplomasını alabilecek. Sefaletten çocuğu ölüyor... Beride birtakım neşeli, keyifli, gülücüklü, kahkahalı, gururlu, kibirli, şanjanlı, lüks otolu, yedi yıldızlı, bir kadın çorabına 400 lira veren, pahalı restoranlarda yemekten sonra peş melba yiyen, mücevherleri göz kamaştıran, çoluk çocukları Porsche’lerde fink atan islâmcılar, Müslümanlar.

Ne günlere kaldık!..
.....................

selametle...