AKP yöneticileri gerçeği anlayabildi mi?

Ömer Vehbi Hatipoğlu
ovehbi2007@gmail.com

21.03.2008


Sayın Abdullah Gül’ün FP Genel başkan adayı olduğu tarihten itibaren AKP’yi kuran kadronun ortaya koyduğu en önemli hedef ‘değişim’ idi. Bu arkadaşlarımız FP’nin kapatılmasının ardından ayrışmanın temel nedenini bu sihirli sözcük ile ifade ediyorlardı.

Doğrusu değişim hedefi birçok çevrede sempati ile karşılanıyor, genç siyasetçilerin yeni rotalarının ‘reel politik’ gereği gerçekçi ve heyecan verici bir dönüşümün işaretlerini taşıdığı vurgulanıyordu. Din veya dince kutsal sayılan değerlerle savaşmayı adeta görev bilen birçok entel liboş, eski tüfek solcu, haramzade holding patronu AKP’yi kuran eski Milli Görüşçü genç siyasetçileri bu değişim kararından dolayı hararetle alkışlıyordu.

O günleri hatırlayalım. Değişim başlığı altında Milli görüş tabanına fısıldanan gerekçeler nelerdi?

“--Artık devir değişti. Sistemle kavga ederek bir yerlere varılamaz. Parti kapattırmak marifet değil.

-- Kabul etmek gerekir ki bizim medeniyetimiz kaybetti. Kazanan tarafta olmak akılcılığın gereğidir.

-- Biz uzlaşarak yürüyeceğiz. Ürkütmeden yavaş yavaş hedeflerimizi gerçekleştireceğiz.v.s ‘’

Evet değişim tezi bu ve benzeri argumanlara dayandırılıyordu. Değiştiklerini ısbat etmek için de gömlek çıkarma muhabbetinden tutun da İslam Birliğinin bir hayal olduğunu, ABD ile ittifaka karşı çıkmanın marjinallik anlamına geldiğine varıncaya kadar bir yığın mesajları peş peşe sunuyorlardı etkili ve yetkili çevrelere. Bununla da kalmıyor, zinayı suç olmaktan çıkaran yasal düzenlemeyi yapıyor,Başbakanlık uçağında mübarek ramazan günü gazetecilere içki servisi yapmaktan tutun da, faiz çağın gerçeğidir fetvasına varıncaya kadar şirinlik gösterilerine kalkışıyorlardı. Kısacası ‘biz de sizdeniz’, sizden hiçbir farkımız yok demek için adeta çırpınıyorlardı. Böylece de bu ülkenin mutlu ve saldırgan azınlığının hışmından korunabileceklerini hesaplıyorlardı.

Ama bilmiyorlardı ki sorun şirinlik gösterileri ile çözülebilecek kadar basit bir sorun değildi. Bilmiyorlardı ki, bu ülkeyi babalarının tapulu malı gibi gören bürokratik oligarşi iktidarlarına ortak kabul etmezdi. Bikmiyorlardı ki, oligarşik dikta demokratik Türkiye hedefine yönelecek her teşebbüsü akamete uğratmaya yeminliydi. Bilmiyorlardı ki sorun Erbakan’ın kafası değil, O kafanın bu diktacıların hukuksuz iktidarını alaşağı etmeye kararlı rotası idi. Bunun için gerekli alt yapıyı hazırlama azim ve iradesiydi. Bilmiyorlardı ki; dünya sistemine entegre olmakla zalimin hışmından kurtulmak mümkün değildir. Asıl çözümün Yeni Bir Dünya Düzeni kurmakta olduğunu anladıklarında ise çoktan iş işten geçmiş olacaktı.

Bu ve benzeri binlerce gerçeği ‘reel politik’ efsunu ile geçiştirip yemin billah ederek ‘dinci’ olmadıklarını haykırmakla iktidarı sürdürme gayreti elbette bir yere kadar geçerli olabilirdi. Kendinizi iktidarda sandığınız sürece bir sorun yoktu. Ama bir gün gelip de gerçekten iktidar olmaya karar verdiğinizde veya gerçekten iktidar olan bir kadronun yapması gereken işlerden birini yapmağa karar verdiğinizde, düdük çalınır ve birileri size ‘ofsayt’ bayrağını kaldırır, en iyi oyuncularınıza kırmızı kart gösterir, bu da yetmezse maçı da durdurur. İşte olan budur.

AKP ile ilgili kapatma davası açıldı. Demek ki arabaya duvara toslamanın Erbakan kafası ile bir alakası yokmuş. Birazcık da olsa temel hak ve özgürlüklerden söz ederseniz,mazlum ve mağdur milyonların iniltisi kulaklarınızı tırmalamaya başlarsa, atanmışların iktidarına ortak olma teşebbüsüne girişirseniz, çetelerin üzerine gider gibi olursanız, tepeden inmeci seçkinci azınlığın öfkesine muhatap olursanız bir gecede arabanızın freni boşaltılı verir ve duvar olmasa da eseriniz olan duble yolda sakin sakin gidiverirken takla atmaya başlarsınız. Bir de bakarsınız ki uçuruma yuvarlanmışsınız.

Gizli iktidarın sahipleri aldığınız oy oranına da bakmaz. Çünkü onlara göre size oy veren cahillerin kıymeti harbiyesi yoktur. Halkın çoğunluğu ülkenin geleceği ile ilgili ciddi bir konuda karar verebilecek durumda değildir. Yüzde elli oy almış partiyi kapatmak mümkün mü sorusu bile abestir onlar için.Onlar gerekirse bırakın partiyi, halkı bile kapatmakta zerre kadar tereddüt geçirmezler. Bunu gerçekleştirmek için anayasal kuruluşları, yargıyı sureti haktan görünerek göreve çağırırlar. Yalan yanlış yayınlar yapar, irtica dosyaları icat eder, iftiralarla bezenmiş senaryoları gündeme getirir ve sonuç alıncaya kadar psikolojik savaşın bütün gereklerini yerine getirirler.

Şimdi burada durup sevgili AKP yöneticilerine kardeşçe seslenmek istiyorum.

Demek ki duvara toslamamak için değişelim demenin pratik bir faydası yokmuş…

Temel hak ve özgürlükleri hiçe sayan, Jakoben bir anlayışla halkı adam etmeyi görev addeden, tepeden inmeci, kendini devletin yerine ikame eden, kendisi dışında herkesi ve her düşünceyi hain ve potansiyel tehlike sayan, millete ve milletin iradesine saygısız oligarşik diktayı tasfiye etmedikçe, onlarla karşı karşıya gelmeyi göze almadıkça iktidar olamazsınız. Olsa olsa kendinizi iktidar sanırsınız.

O halde değişmesi gereken biz değilmişiz sevgili AKP’li kardeşlerim..Değişmesi gereken bu sistemmiş… Değişeceğinize değiştirmeliydiniz…

Dörtyüz milletvekili ile altı yıldır bu ülkede AB uyum yasaları için verdiğiniz mücadelenin onda birini bu oligarşik dikta anlayışına karşı verme irade ve cesaretini gösterseydiniz,Türkiye’yi ayıplı demokrasiden kurtarıp gerçek anlamda demokratik,laik,sosyal hukuk devletini inşa edebilseydiniz Vakıflar Yasasını çıkarmak için sergilediğiniz cesaretin ve üstlendiğiniz riskin onda birini gösterme yürekliliğiniz olsaydı atanmışların seçilmişler üzerindeki hegamonyasına son verirdiniz. Bir ülkenin halkının neredeyse yüzde ellisinin oy verdiği bir siyasi partiyi kapatma hakk ve tekelini yedi-sekiz atanmış bürokratın kararına bırakmayacak anayasal düzenlemeleri altı yıllık iktidarında gündemine bile almayacak kadar ‘uyumlu’ ve ‘gömleksiz’ bir siyasetin akibeti duvara toslamak olmasa da duble yolda takla atmak olur.

Evet sevgili kardeşlerim... Değişmek değil değiştirmek gerekiyormuş…

Haksız yere siyasi yasaklı konuma gelmek çok ama çok zor bir imtihan ve zulme muhatap olmaktır. Eski liderlerinin siyasi yasaklı konuma getirilmesini onun hatasına yorarak bundan bir ikbal ve iktidar çıkarma arzusuna kapılanlar var idiyse bugün artık başını elleri arasına alıp bir vicdan muhasebesi yapmalı değil midir? Bugün yargının siyasallaştığını haykıranların, altı yıldır Erbakan hakkındaki davalarda ‘cezasını çeksin’ diyerek haksızlığa seyirci kalmalarının mantığını bugün sorgulayıp sorgulamadıklarını cidden merak ediyorum. Vefa bir gün gelir vefasızların en çok aradığı bir ‘yitik’ haline geliverir.

İktidarlar ebedi değildir. Alkışlar bir bakıverirsiniz çarçabuk yuh seslerine dönüşmüştür.

Geçici bir ikbal ve istikbal uğruna değişmek değil kötü gidişe dur demek ve değiştirmek gerekiyormuş…
...................

selametle..