Ahmet ALTAN'ın yazısı...

Ey ezilenler...

Anayasa Mahkemesi’nin başkanı, mahkemenin “anayasayı” çiğnediğini söylüyor.

Mahkeme, suç işlemiş...

Gerçekten de işledi.

Demokrasi düşmanlığını dünyanın en geri anayasalarından biri olan bizim anayasaya bile sığdıramadı ve bu düşmanlık anayasanın dışına taştı.

Aslında o mahkemenin yargıçlarının yargılanması lazım.

Ama yargılayacak bir merci yok.

Onlara suç işlemek serbest.

Onlar da bu serbestliği alabildiğine kullanıp ardı ardına suç işliyorlar.

Türban konusunda verdikleri kararla, Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç’ın da belirttiği gibi, mahkeme parlamentonun yetkilerine müdahale etti.

Anayasa değişikliklerini sadece “usul” açısından denetleme hakkına sahip oldukları halde, değişikliğin “özünü” yasakladılar.

Parlamentonun yasama yetkisini yok ettiler.

Halkın iradesiyle toplanan bu parlamento, artık halk adına karar veremeyecek.

Askerî darbenin Türkiye’ye armağanı olan anayasayı değiştiremeyecek.

Yetmiş milyon insan, 12 Eylül rejiminin yarattığı hapishanenin dışına çıkamayacak artık.

Peki, biz Anayasa Mahkemesi’ndeki dokuz kişinin esiri mi olacağız?

Nasıl giyineceğimizi, nasıl konuşacağımızı, nasıl düşüneceğimizi, nasıl yaşayacağımızı o dokuz kişi mi belirleyecek?

Buna izin verecek miyiz?

Eğer buna izin verirsek burası bir tımarhaneye döner.

Saçmalıklar bitmez.

Bugün biz bir parlamento seçiyoruz ama o parlamento artık fiilen kapalı.

Anayasanın maddelerini değiştirme yetkisini kaybetti.

Yapılacak tek bir şey var benim görebildiğim kadarıyla.

Anayasayı tümden değiştirmek.

Ve, bunu sadece parlamentonun içinde yapmamak.

Halkın tümü buna katılmalı.

Alevisi, solcusu, dindarı, Kürdü, bu toplumun bütün ezilenleri, yeni yapılacak anayasada rol almalı.

Birbirlerini yasaklamak için değil tabii...

Birbirlerini özgürleştirmek için.

Bugün yasaklanan “türban” için Aleviler de, Kürtler de, solcular da mücadele etmeli bence.

Türbanın kendisinden daha önemli bir sorun duruyor çünkü karşımızda.

Özgürlük sorunu... Kendi yaşama hakkını ve biçimini savunma sorunu.

Bugün türban özgürlüğünü savunmayan bir Alevi, yarın kendi çocuğunun eğitim özgürlüğünü nasıl savunacak?

Türban özgürlüğünü savunmayan bir solcu, fikir özgürlüğünü nasıl savunacak?
Türban özgürlüğünü savunmayan bir Kürt, anadilde eğitim özgürlüğünü nasıl savunacak?

Ve, bugün türbanı savunan dindar, Alevinin, Kürdün, solcunun özgürlüğünü savunmazsa, türbanı nasıl savunacak?

Eğer bütün bu ezilenler elele vermezse, Ankara’daki dokuz yargıç hepsinin canına okuyabilir.

Okuyor da zaten.

Geliyor, bu insanların hepsinin ortak oylarıyla oluşan parlamentoyu fiilen kapatıyor.

Parlamentonun anayasayı değiştirme yetkisini gasp ediyor.

Suç işlediğini bile bile, başkanı tarafından uyarılmasına rağmen fütursuzca işliyor bu suçu.

Eğer siz elele vermezseniz, güçlerinizi birleştirmezseniz, Ankara’daki generallerle yargıçların özgürlüğün önüne diktikleri barikatları nasıl aşacaksınız?

Nasıl özgürleşeceksiniz?

Aşamazsınız.

Bugüne dek de aşamadınız zaten.

Sanırım artık şunu anlamalıyız.

Sorunlarımızı parçalara ayırmamalıyız.

Kürt sorunu, türban sorunu, Alevi sorunu, örgütlenme sorunu gibi ayrı ayrı sorunlar yok.

Ortada tek bir sorun var.

Özgürlük sorunu.

Herkesin ortak sorunu bu.

Herkes başka bir şey için özgürlük istese de, neticede herkes özgürlük istiyor.

Neden parça parça özgürleşmemiz gerekiyor?

Neden Kürtler, Aleviler, dindarlar, solcular ayrı ayrı özgürleşsin?

Bu mümkün değil.

Özgürlükleri parça parça elde etmeye hiç kimsenin gücü yetmiyor.

Bunu, bir bütün olarak hep birlikte elde etmeliyiz.

Ezilenlerin birbirine olan düşmanlığı sadece ezenlere yarıyor.

Artık kabul edin ki bu düşmanlık, bir akılsızlığa ve esarete dönüşüyor.

Türban için dövüşmeyen solcu...

Türban için dövüşmeyen Kürt...

Türban için dövüşmeyen Alevi...

Egemenlerle, efendilerle, ezenlerle işbirliği içindedir.

Kürtler için, solcular için, Aleviler için dövüşmeyen dindarlar da işbirlikçidir
.

Bunu anlamak o kadar zor mu?

El birliğiyle bir anayasa yapmalıyız.

Onun ya da bunun özgürlüğü için değil, hepimizin özgürlüğü için.

Yıllarca herkes özgürlüğün bir parçasını istedi, özgürlüğün bir parçası için mücadele etti.

Aranızdan hanginiz mücadelesinden galip çıktı, aranızdan hanginiz istediği özgürlüğü elde edebildi?

Özgürlüğü parçalamak ezenlerin işidir.

Özgürlüğü bütünleştirmek, onu yekpare bir halde savunmak ezilenlerin görevidir.

Artık bu kadar işbirlikçilik yeter.

Birleşelim ve alalım şu özgürlüğü.

Hep birlikte ve özgür yaşayalım.


Son
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Halk degil 9 kisi bu kadar insanin özgürlügüyle oynuyor hemde kendi keyfi durumlarina göre, asla ve asla halkin talebi söz konusu degil bu insanlarin elinden gercektende bir bütün olarak bu hürriyet alinir.

Mehmed Kırkıncı hocaefendiden:Hürriyet ne kendisine, ne de başkasına zararı dokunmayacak şekilde harekettir, serbestiyettir. Ateşin hürriyeti sobada durmaktır. Ona hudutsuz hürriyet vermekle sayısız hürriyetleri gasbetmesine sebep olmuş oluruz. Ateşe ne kadar odun atsan yakmam demez. Kurt, sürüye hürriyet sahibi olarak sokuldu mu, bir iki kuzu ile iktifa etmez. Çoğunu sıkar, murdar eder. Demek kuzuların hürriyeti için kurda hudut konur. Eğer ki bir anarşistin hürriyetine hudut konmazsa koskoca bir toplumu yer, bitirir, mahveder.