Niyetimiz İslâm İse, Metodumuz Sünnet Olmalı

Niyetimiz İslâm ise, metodumuz sünnet olmalı...


Ağaç Şeklinde Aç6Beğeni
  • 5 gönderen Abdulbaki
  • 1 gönderen kutupyıldızı

  1. Alt 03-16-2008, 21:11 #1
    Abdulbaki Mesajlar: 39
    Niyetimiz İslâm ise, metodumuz sünnet olmalı

    Allah(cc), şu insan bedeninde ruhun yaşayabilmesi için çok çeşitli duygu ve kuvvetler yerleştirmiştir. Lâkin insandaki bu kuvvet ve duygulara İslâmiyetçe bir hat ve sınır tayin edilmiş ise de yaratılış olarak sınır konulmamıştır. Yani Cenâb-ı Hak ruhumuza yerleştirdiği o sınırsız duyguları peygamberler ve din ile sınır ve kayıt altına almıştır. Bizler de duygularımızı emirlerle ve yasaklarla istikamet altına almak için, şu dünyaya imtihan olmak için gönderilmişiz.

    İşte bunun için güçlü olmak kadar, gücün kontrolü de önemlidir. En hızlı, en güçlü, en akıllı olabilirsiniz; ama bu özelliklerinizi kullanmayı bilmezseniz, sonunuz vahim neticelerle bitebilir. Bir insanın niyeti çok iyi olabilir. Ancak niyeti kâinattaki yaratılış kanunlarına uygun olmalıdır. Çok insanlar var ki, iyilik niyetiyle fenalık yapıyorlar. Uçmak niyetiyle kendini bir uçurumdan atan kişi paramparça olur. Uçmak niyeti çok güzeldir, ancak insan uçmaya müsait yaratılmadığından kendisine en büyük kötülüğü yapmış olur. İmkânsız bir işi talep eden kişi hem kendisine hem de çevresine zarar vermekten kurtulamaz. Onun için bu dünyada faydalı bir iş yapmak ve bir çığır açmak isteyen, âdetullah veya sünnetullah tabir edilen yaratılış kanunlarına uygun hareket etmezse, niyetinin aksiyle ceza görür. O zaman Allah’ın bizlere verdiği akıl nimeti ve irade donanımı ile niyetlerimizi kâinatta geçerli olan yaratılış kanunları doğrultusunda sarf etmek durumundayız.

    Mü’minlerin amacının meşruluğu kadar, aracının da meşrû olması gerekir. Bir Müslüman’ın amacı ilâ-yı Kelimatullah (Allah’ın dinini yeryüzüne tebliğ etme) olacaksa, aracının (metodunun) sünnetullah olması gerekir. Bu amaç ve araç meşruluğu belki de en çok atlanan bir sıkıntı olarak Müslümanların önünde duruyor olması, umumî problemlerin de artarak devam etmesine sebep oluyor kanaatindeyim. Müslümanların samimiyetinde bir sıkıntı yok belki, ancak metot olarak sünnete muhalif hareket edilmesi sünnetullahı atlamak olur ki, niyetin aksiyle musibetlere giriftar olunabilir. İşte kendini en güçlü zanneden Müslümanların bu güçlerini sünnetullah ile kontrol altına almaları gerekir ki, kâinatta cari olan yaratılış kanunlarına uygun hareket edilmiş olunsun. İşte o zaman Allah (cc) niyet ve metot birliğini (sünnete uymayı) yerine getiren Müslümanların fiillerinin fütuhatını (fethini) yaratacaktır inşallah.

    İslâmiyet, Peygamber Efendimizin (asm) fiillerinin, sözlerinin ve tavırlarının hayata geçmiş şeklidir. Nasıl ki kâinat cisimleşmiş Kur’ân ise, Efendimizin(asm) hayatı da yaşanmış Kur’ân’dır. Efendimiz(asm) Kur’ân’ı âdeta “hüve hüvesine” hayatına geçirmiş ve yaşamıştır. Peygamberimizin sünnetini atlamak en büyük hatalardan biri olmuş olur. Bu sebeple Asr-ı Saadetin tüm karelerini hayatımıza mihenk taşı yapmalıyız. Çünkü tüm zamanlar bir hat üzerinde devam edip gitmez. Zaman senevî daire gibidir. Onun için saadet asrı tüm zamanların merkezinde dairesel olarak durmaktadır. Her asra, Asr-ı Saadetin bir izdüşümü ve dersi vardır. Belki zamanların ve asırların kişileri değişmektedir, ancak yaşanan olaylar değişmemektedir.

    Demek ki her asır yaşadığı olayların çıkış noktasına Asr-ı Saadetten bir yol bulabilir ve bulmalıdır. Çünkü bütün zamanların sıkıntılarının çözümü Kur’ân’da ve Peygamberimizin (asm) hayatında vardır. Onu atlamak ve başka çözüm yolları aramak nefsî ve hissî olur. Âyette de Peygamberimize uymaya kesin emir vardır: “Deki: Eğer Allah’ı seviyorsanız peygambere uyun ki; Allah’ta sizi sevsin (Âl-i İmran Sûresi: 31).”

    Ey Ehl-i iman! Kâinatın sebeb-i vücudu olan zâtın hayatına hayatımızı benzetmek mecburiyetindeyiz. Karşılığında saadet-i dareyn dediğimiz iki dünya saadetini kazanacağız. Çünkü Allah (cc), Peygamberimizin (asm) zâtı için kâinatı, kulluğu içinde âhireti yaratmıştır. Ne mutlu hayatını Onun (asm) hayatına benzetenlere! Onun (asm) sünnetine yapışıp rehber edenlere! Yazık O’nun(asm) sünnetinden sapanlara! O’na(asm) benzeyenler ona komşu olacaktır. Ya Rabbi, bizi Efendimize (asm) komşu eyle.
    Abdulbaki

    alptraum, beyza, gizemli ve 2 diğerleri bunu beğendiler..
  2. Alt 03-16-2008, 21:24 #2
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    Cok güzel bir makale olmus elinize saglik

    Rabbim kez kez razi olsun

    selametle

  3. Alt 03-16-2008, 21:28 #3
    safinaz Mesajlar: 3.348
    Amaç ve araç olarak bir bütünlük arzetmeli ve amacımız için kendi metodlarımız bizimde çevremizinde felaketine sebep olabilir.

    Amaç;Allah'ın dinini yeryüzüne tebliğ etmek
    Araç;Sünnetullah...

    Çok güzel bir paylaşım,Allah razı olsun...

    Birde amaç kısmına çok dikkat edilmesi gerekiyor ve rotamızı belirliyor yani sadece müslümanlara ya da belirli bir zümreye değil,yeryüzüne denmiş,bu kısmıda çok can alıcı...

  4. Alt 03-16-2008, 22:02 #4
    Abdulbaki Mesajlar: 39
    Evet safinaz kardeşim,amaç ve araç birlikteliği çok can alıcı bir nokta diye düşünüyorum.

    Yada şöyle de diyebiliriz.Amacımızın meşruluğu kadar aracımızın da meşru olması elzemdir.

    Doğru amaca yanlış araçla ulaşılamaz.O halde doğru amaca doğru araçla ulaşmalıyız.Bizlerde makalemizde amacımız ila-i kelimatullah ise aracımızın sünnetullah olması üzerinde durmaya çalıştık.

    Öyleyse bu asırda aracın meşruluğunu Kur'an ve sünnetten ortaya çıkaracak bir müceddit gerekiyor ve de bu bir zaruret durumdadır.Bizler de bu manada Bediüzzman Said Nursi'nin mücedditliğini ve Risale-i Nurların da tecdid durumunu çokiyi tahlil etmek durumundayız diye düşünüyoruz.

  5. Alt 03-17-2008, 08:49 #5
    kutupyıldızı Mesajlar: 174
    Bir insanın niyeti çok iyi olabilir. Ancak niyeti kâinattaki yaratılış kanunlarına uygun olmalıdır. Çok insanlar var ki, iyilik niyetiyle fenalık yapıyorlar

    ...

    Bu şuna benziyor.Kalbim çok temiz ben namaz kılmasam da olur ya da benim niyetim kötü değil bakarken.. O zaman Rabbimiz neden bizi imtihan dünyasına gönderirken emirlerini ve yasaklarını Kuran-ı Kerimde belirtmiştir ya da Peygamber efendimiz (s.a.v) hadis-i şerifleriyle nelerden kaçınmamız ve neler yapmamız gerektiğini belirtmiştir.Şöyle düşünün; Bir bayan kardeşimiz ben temizliği severim deyip de evinde tam anlamıyla temizlik yapmazsa evi temiz olur mu ? Bu da bunun gibi birşey işte. ..

    kardeşim Rabbim razı olsun. Rabbim bizi Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in yolunda ilerlememizi nasip eylesin..

    safinaz bunu beğendi.
  6. Alt 03-17-2008, 11:37 #6
    Abdulbaki Mesajlar: 39
    kutupyıldızı kardeşim,Allah razı olsun.Güzel bir bakış açısı ile değerlendirmişsiniz.

    Hakikaten niyetlerimiz kainatta Yüce Allah tarafından koyulan adetullah kanunları ile uyumlu olmalıdır.

    Bazen insan çok iyi niyetli olabiliyor ancak bu niyeti yaratılış kanunlarına uyumlu olmayınca aksiyle ceza görüyor.

    Bir dağdan uçmak niyeti ile atlayan kişi param parça olur.Çünkü insan fıtratı icabı uçmaya müsait yaratılmamıştır.Bu fıtrat adetullahtır.Niyeti uçmak gibi çok iyi bir hal olsada fıtrat kanunlarına uygun olmadığı için yüksek bir yerden kendini aşağıya atması kendisine en büyük bir zarar olacaktır.

    İşte bu sır ile çok iyiler varki iyilik zannıyla fenalık yapıyorlar.Mesela "Muhali(imkansız olanı) talep etmek kendine fenalık yapmaktır."

  7. Alt 03-30-2008, 20:33 #7
    Ziyaretci
    köylü Mesajlar: n/a
    Meclislerimizde O Beklenmeli!..

    Öyleyse, işe gönüllerdeki iman esaslarını takviye ile başlamalısınız.. meclislerinizi hep sohbet-i Cânân meclisi haline getirmelisiniz. Sizi Allah'a yaklaştırmayan, Peygamber Efendimiz'le (sallallahu aleyhi ve sellem) münasebetinizi tetiklemeyen ve O'nu yeniden bütün canlılığıyla içinizdeymiş gibi duymanıza vesile olmayan konulardan yılandan, çıyandan kaçıyor gibi uzak durmalısınız. İman ve Kur'an hizmetine bir yararı var mı konuştuklarınızın? Sözlerinize mevzu yaptığınız husus, dini anlatmanız adına bir fayda vaad ediyor mu? Bir yerde yeni bir hayır müessesesi oluşturmamız için fikir veriyor mu? Bir ocak daha tüttürme heyecanınızı arttırıyor mu? Şayet, bu sorular karşısında cevabınız "evet" ise, her cümlenizde bin bereket var ve Allah'ın rahmeti sizinle beraber demektir. Fakat, öyle değilse, size asıl gayenizi hatırlatmayan duygu, düşünce ve sözlerden fersah fersah uzaklaşmalısınız.. ve bunu bir disiplin haline getirmelisiniz. Özellikle de arkadaşlarınız arasında sözü–sazı dinlenen biriyseniz, mâlâyânî şeylerin yapılmasına ve konuşulmasına karşı ciddi tavır koymalısınız. Mesela, bulunduğunuz mecliste birisi "Falan arkadaşın aklı bu meselelere fazla ermiyor." dese, eğer aklınız başınızdaysa, ya orayı terketmeli ya da üslubunca o gıybeti sona erdirmelisiniz. Çünkü, bir mü'minin ayıplandığı bir mecliste artık Allah'ın teveccühü yoktur. Bir mü'min hakkında su-i zanların seslendirildiği bir mekana rahmet nazarıyla bakılmamaktadır. Ümit nesline rehber olma azmindeki bir insanın da Allah'ın teveccüh etmediği ve rahmet şualarının inmediği bir mekanda hiç işi olmamalıdır.

    Bu açıdan, bizim atmosferimizde insanları ayıplamanın, en basit şeyleri alay mevzuu yapmanın, ehl-i gaflet gibi laubaliliğe girmenin ve ehl-i dünyayı hatırlatırcasına gülüp eğlenmenin yeri yoktur. Biraraya gelişimizi hep ciddi rûznâmelere bağlamamız bizim şiarımız olmalıdır. Evet, mütemâdî birer disiplin insanı olarak yaşamalıyız; gelip gitmelerimiz, oturup kalkmalarımız, sohbet mevzularımız, meselelere yaklaşımımız, üslûbumuz ve ses tonumuz itibarıyla bir endâzeden çıkmış gibi imrendirici davranmalıyız. Müzakerelerimizi mutlaka sohbet-i Cânân'a bağlamalı, konuşacağımız meseleleri önceden belirlemeli, okuyacağımız metinleri seçmeli, beraber çözeceğimiz problemleri tayin etmeli ve biraraya geldiğimizde mutlaka hayırlı bir iş için gelmeliyiz.. ve oradan ayrılırken de bir müşkili çözmüş olarak ya da yeni bir projeyi tamamlayarak ayrılmalıyız. Cenab-ı Hakk'ın o güne kadar yaptırdıklarını şükür hisleriyle dopdolu olarak yâd etmeli; onları ancak tahdis-i nimet çerçevesinde anmalı; anarken de asla meseleyi kendi başarılarımıza bağlamamalı ve böylece Allah'ın o ana kadar yaptırdığı şeylerle daha sonraki lütuflarına davetiye çıkararak daha başka neler yapabileceğimizi planlamalıyız. Dünya ve ahiret hesabına bir kıymet ifade etmeyen, faydasız söz ve davranışlara bütün bütün kapanarak, oturup kalkıp sürekli kurbetten ya da bizi vuslata ulaştırabilecek vesilelerden dem vurmalı; rıza-yı ilahiye açılan en emin ve kısa yol kabul ettiğimiz i'la-yı kelimetullah şehrahında yürürken hep öteler mülahazasıyla dolu olmaya çalışmalıyız.
    Evet evet, gerçekten inanıyorsak, gayr-i ciddiliğe hep kapalı kalmalıyız; laubaliliğe asla adım atmamalıyız. Her meclisimizi bizi O'na yaklaştırabilecek bir Ka'be azizliğinde ve bir Ravza kudsiyetinde bilmeliyiz. Bu meclisimiz dünyanın herhangi bir ülkesinde, yeryüzünün en karanlık bir köşesinde olsa da, ruh ve mana itibarıyla onu Ravza-i Tâhire ile yanyana getirmeli; götürüp Ka'benin harimiyle birleştirmeliyiz.. ve öyle bir hal almalıyız ki, Rasul-ü Ekrem Efendimiz'i hep içimizde duymalı, O'nu Ravza kokulu iklimimize çağırmalı ve her an O'nun boyasıyla boyanmalıyız.

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.