Ölüm kadar mutlaktır sevgi de?



İçimizdeki acıların gölgesidir bizleri, sevebileceğimiz varlıklara bağlayan? Acı ile sevgi ne kadar da yakınlar?



Bir çift turna uçuyordu gün doğusunda, bunu ben bilmiyordum, çünkü görmüyordum. İnsanlar konuşurken duydum. İçimde bir soğuk yel esti. Turnalardan bana hiç kimse söz etmemişti! Kızılırmak derin bir sessizlikle akıyordu. Yangınlardan arta kalan bir kül yığını gibi; ağıtsal ve hüzünlü. Yalnızdım. Biz insanlar yalnızdık. Gülümseyen bir ihtiyarın sessizliği ile örtülüydü bana serinliğini hissettiren zaman.
Yanan bir şehirdeydim. Ozanların yakıldığı bir şehirde. Kimsesizliğimle baş başa? Yüreğimin gittiği her yer ömrümün başlangıcı olmuştu. Aşk acıydı. Günler körler için hep bir çarmıhta gelirken özlenen yüreğimizdeydi. Benim bakıp seveceğim fotoğraflarım yoktu. Kadınların yüzünü, görenler anlatıyordu bana.
Yüzüme çarpıyordu sararmış yapraklarıyla bir sonbahar. Yüzünü sevdiğim birini bekliyordum. Ama yoktu. Ben yüreğimde bir sevgili büyütmüştüm? Benim için her an bununla yaşanılırdı. Yanılsam da?


Aşkı görenlerden dinledim. Şairlerin şiirlerinden edindim aşkın siluetini. Karanlığıma aydınlık kıldım. Aşk, gören insanın önceliği değildi. Ama gören insanların dünyalarında aşk adına yargılamalar oluyordu. Sanki aşk onların değer yargısıydı. Görenlerin ürettiklerinde aşka kondum. Yanılmışım. Bir kör olarak benim aşktan algıladığım görünen dünyaya ilişkin değil, yaşanan dünyaya ilişkindi. Ben denizi, gökyüzünü, ayı, yıldızları, güzel bir çift gözden akan gözyaşlarını görmedim. Hissettim diyebilirsiniz. Ateşin kızıllığını, maviliğini görmeden ateşin yanında ısınmaktı benimkisi...
Bir yangından yaralı bir örselenmişlikle kurtulan Metin ALTIOK?un bir şiirini günlerden birgün okumuştu bir dostum bana; ?geriye kalan: bir anahtar verdindi bana, / kabaran yüreğimi bilerek. / Kullanıp durdum onu gönlümce, / Aşkıma kenar süsü diyerek; / Aşındırdım dişlerini zamanla. Geriye ben kaldım işte. / Yalan olur sevmedim dersem: / Ama yolcu yolunda gerek. / Ey ömrümün uğuldayan durağı; / Yanlış bir hesaptan dönerek. / Benli günlerini sil istersen. / Geriye sen kaldın işte??


Benimse aşk adına bırakacağım şiirlerim yoktu; kendimden başka?
Körlere hep sorarlar, rüya görür müsünüz? İnsanlar yanıldıklarını bilseler de sorarlar bu duygusuz soruyu. İnsanlar, aldıkları yanıtlar karşısında ise çoğu zaman şaşırırlar... Yanıt da genel olarak şu olur; elbette rüya görüyoruz. Ancak az görenlerle hiç görmeyen körler arasında bu anlamda küçük bir fark var. Az görenler rüyalarında renkleri, nesneleri görüyorken hiç görmeyenler ise rüyalarına yansıyan konuşma ve sesleri rüya olarak algılarlar. Bu ayrıntıyı aktardıktan sonra, insanların sıkça sordukları fakat sorarken biraz da çekindikleri bir konuyu paylaşmak istiyorum. Körler âşık olurlar mı? Bu süreci nasıl yaşarlar? Âşık olmak için ille de görmek gerekmez; Aşkı yaşamak için görmek belki avantajdır fakat bazen buğulu bir sesle okunan bir dize, görmeyi tamamen işlevsiz kılabiliyor. Körler görme işlevleri olmadığından, ses analizini daha iyi yapabiliyorlar. İstisnalar haricinde sesin inceliğine, kalınlığına göre karşılarındaki insanın genç mi, yaşlı mı hatta güzel mi yakışıklı mı olduğuna kanaat getirebiliyorlar. Bu tahminlerinde de çok az yanılırlar. Bir keresinde Mersin?de arkadaşımla caddede yürürken, karşılaştığımız bir insanla ilgili yaptığım yorum arkadaşımı çok şaşırtmıştı; Arkadaşıma. O kişinin boyu ve kilosuna ilişkin verdiğim bilgiler neredeyse bire bir o kişinin özellikleriyle örtüşüyordu. Bunu nasıl başarıyorsun? diye hayretle sordu. Ben de bunun körler için zor bir şey olmadığını, gözleri görmeyen birinin diğer duyularının hassas olduğunu, bunun doğal olarak geliştiğini ifade ettim.


Aşk değil midir görmeyen gözleri görür kılan? Yüreğimde bir aşk besliyorsam bir insana dair, çoğu zaman bir anlam kazanmaz gözlerimin görmesi veya görmemesi. Ki, düşüncemde ve yüreğimde oluşturduğum köşkte artık bambaşka bir insan oturur o zaman. Nihayetinde Aşık VEYSEL?de gönlünde kurduğu köşkte ağırlamıştır sevdiğini. Ve ona demiştir ki; ?güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa.?


Körler için dünyanın karanlık olması yüreklerinin ve akıllarının da karanlık olduğu anlamına asla gelmez. Bunun en güzel örneklerinden biri de Mithat ENÇTİR. O körler için değil, görenler için de yaşam mücadelesiyle, eğitimde açtığı çığırla bir insandır.


Türkiye?li komünist şair Nazım Hikmet?in bir şiir alıntısı var; körlerle ilgili. İtalyan bir kokainman?dan. Kör olmak: ?Kör olmak ne iyi şeydir, / ne güzeldir sevmek karanlığı. / Ne yalın bir kılıç gibi bir ışık / ne renklerin ağırlığı / ve ne şekillerin kalabalığı / Ne güzeldir sevmek karanlığı / Kör olmak ne iyi şeydir. / Kapalı gözleriniz / çevrili içinize, / kıyısında oturup bakarsınız / içinizde dalgalanan denize. / Kapalı gözleriniz çevrili içinize / Kör olmak ne iyi şeydir. / Körlerdir ki yalnız / kendi yürekleriyle baş başa kalırlar. / Ne kimseye kendi gözlerinden verirler / ne kimsenin gözlerinden alırlar. / Körlerdir ki yalnız / kendi yürekleriyle baş başa kalırlar. / Karanlık ölüm gibidir / rengi yok / ahengi yok / dengi yoktur karanlığın. / Dağıtın yanınızdan sopalarınızla / karanlığın peygamberleri, körler, kalabalığı / Kör olmak ne iyi şeydir / ve ne güzeldir sevmek karanlığı? alkışlanacak bir şiir mi, bilmiyorum. Ve bilmediklerim vuruyor beni?


Örselenmiş ruhların, incitilmiş duyguların son sığındığı bir limandır aşk. Dağınık kalsın rüzgârın yüzü avuçlarımda, gül kızarsın, gün yorulsun tenimde. Aşk kalsın.


Dağların yamaçlarına gün batımıyla serpilen son ışıkların insan gözlerinde bıraktığı güzel derinliği ancak bir âşık anlatabilir?


- Aziz Şeker-