BENCİLEYİN

Ben...
Kendime bile tahammülsüzken,
Uzak durmalıyım biraz içimdekilerden...


Huzursuzdu o gece. İçten içe yüreğinden kopup gelen sızı işkilli-yordu beynini. Üzerindeki battaniyeyi hızlıca kaldırdı. Yatağının hemen dibindeki terliklerini giyip pencereyi açtı. Yüzünü rüzgârın tokatlamasıyla uyuyamadığının bir kez daha farkına vardı. Gözleri alabildiğine uzakları süzüyordu, kurşuni bir renk beliriyordu gözbebeklerinin alacakaranlığında. Üşüdüğünü hissedip kapadı pencereyi. Üzerine vücut sıcaklığını koruyacak bir şeyler giyinip kapıya yöneldi. İçinde debelenen yaşamak arzusunun bu çılgın isteklerini durduramıyordu. Dışarıda kimsecikler yokken yürümeyi severdi eskiden beri. Gecenin koyu rengini bedeninde guslettirmek, ah... Ve lacivert bir hüzne boyamak kelimelerle kendini -iç geçirdi- bu ağrıtmaz sandığı ve kendisine büyük bir haz veren yaşamak sancısıydı. Adımları toprağı öpmeye başlar başlamaz derin bir nefes aldı. Adeta pürüzsüz gökyüzünü içine çekiyordu. Gergin kasları o nefesle beraber gevşemeye başladı. Rahatladığını hissediyordu. Biteviye bir ömrün ağrıtan yanlarından kendini sıyırıp, tökezleyip düşmeden, soluk soluğa bir ömür sürmek istediğini herkesler bilirdi. Ah şu delişmen zamanlarım, diye geçirdi içinden. Ardı kesilmek bilmez bir düşe daldı. Beyninde bir kısım düşü suyun katılaşmış hali gibi hacmini büyüterek onu içine gark ediyordu. Zihniyle gezdi tüm coğrafyayı ve gözleriyle etrafı dolaştı. Gökyüzü parselleniyordu gözlerinin içinde. Mahmuzladığı hayallerini bir kenara itmek istedi. Başaramadı. Şehmuz dokunuşlar buluyordu düşündüklerinde. Duygu ve düşünceleri göz çukurlarında birikip aheste yağan yağmurla karışıyordu. Gözyaşları buhar buhar çiseleyen bir mantık olup kayboluyordu. Kendisine aşağılık hissi veren sünepe bir ruh hali peyda olmaya başladı birdenbire bünyesinde. Edil-gen bir hissediş vardı içerisinde şimdi. Neden sonra, zihnini bir hükümdar sükûnetinin içinde buldu bilemedi. Naif... Balçık misali tortulanan beyninin iz düşümü yüzüne gergin ve aport bir hava bırakmıştı. Ömrünün her sokağı bir arka sokağa çıkıyordu sanki ve sanki kendinden kaçıp yine kendine sığınıyordu. Serkeş ömrüne bir yıpranmamışlık sarahati katmak çabasıydı belki de onunki.

Asude... Biraz zaman geçti. Şimdi daha sakin gözüküyordu. Gülümsedi yüzünden hiç silinmeyen meczup bir tavırla, sağ dudağı kıvrılarak... İrkildi ve koşmaya başladı, beklenmedik bir şekilde.

Koştu, koştu ve koştu... Nefesinin ritmik yorgunluğunu duyacak kadar koştu. Ciğerleri bayram ediyordu sanki. Küheylan düşler koşturuyordu dörtnala. Bin bir yıllık iç çatışmanın posasını savuruyordu. Yüz sathının mukassi çizgilerini berhava etti birden. Yusufçuklar dönüyordu başucunda. Haziran gecesinin sıcaklığını, yağan yağmur asfaltlarda parçalayıp buharlaştırıyordu. Çehresini yükselen havanın sıcak buharı okşuyordu. Saçlarından usanmışlık damlıyordu âdeta şahdamarına dolmuştu hüznü. Melale giden bir çift yol uzanıyordu kendinden içre. Yıldızlara bakıyordu arada bir soluklanıp. Bir yıldız kaydı avuçlarına. Ayaklanmalar durmaya başlıyordu sanki bir bir içindeki.

Yoruldu, nefes nefese kaldı. Kalbi çatlayıp yuvasından çıkacak kadar hızlı atmaya başladı. Atışları kulaklarının dibine değin hissediyordu. Belini rükû?a gider gibi büktü, eliyle dizkapaklarını tuttu. Soluk alışverişleri dinginleşmeye başladı, doğal ölçüsüne kavuştu. Etrafı kolaçan etti göz ucuyla yine. Bir mezarlığın yanına dek koşmuş olduğunu fark etti. İsimsiz bir mezar taşı gülümsedi şakaklarına pervasızca. Kolundaki saate baktı. Ve nazlandı zamanın hızına. Gün doğuyordu sağ omzunun üzerinden. Yüzünü güneşe döndü. Gözlerinin içine doğru bir ışık huzmesi süzülünce buruşturdu yüzünü, gözlerine şahadeti toplayarak. Elini cebine attı. Hiç yanından ayırmadığı bıçağı çıkardı, peşi sıra günbegün toplayıp vücuduna derç ettiği hüznü. Güneş çarpıyordu bıçağın kurşuni kısmına. Duraksadı. Ve kolunu kaldırdı. Ani bir hareketle... Bıçağı toprağa saplayıp, hercai; ''hepiniz topraksınız ölünce çamur olacaksınız!'' dedi. Kime ve neye böyle dediğini kimse bilmiyordu.


Ateş etrafında pervane olan kelebek,
neden sonra ateş ortasına atar ki kendini...