İnsan ve Endişeler

İnsan gerçekten madde ve fizik plânında üç-beş damla kan, fakat yüklendiği taşıdığı bin bir endişe se¬bebiyle o aynı zamanda bir endişeler kumkuması… Nedir bu endişeler, insanı huzur¬suz kılan ve bazen ...


Ağaç Şeklinde Aç3Beğeni
  • 1 gönderen beyza
  • 2 gönderen mhmt

  1. Alt 02-08-2008, 22:18 #1
    beyza Mesajlar: 2.053
    İnsan gerçekten madde ve fizik plânında üç-beş damla kan, fakat yüklendiği taşıdığı bin bir endişe se¬bebiyle o aynı zamanda bir endişeler kumkuması…

    Nedir bu endişeler, insanı huzur¬suz kılan ve bazen de bunalıma sokan kaygı ve stresler?..

    Kişiye hayatı bazen zehir eden endişe ve kaygıları tanımak için psiko¬lojiye bir giriş yapmak gerekir. Günlük hayatımızda bizi rahatsız eden bazen saplantılar, takıntılar, vesveseler tıp di¬lindeki adıyla «obsesyonlar» şeklinde, bazen de izah edemediğimiz bir takım yersiz, anlamsız korkular «fobiler»; kimi zaman da beynimizi için için ke¬miren şuuraltı çatışmaları; «konflikt¬ler» tarzında rûhî çatışmalar…

    Bunlar çok defa depresyon de¬diğimiz bunalımların sebebini teşkil etmektedir. Nadiren de daha ileri saf¬hasında ağır depresyon sonucu kişiyi intihara kadar sürükleyebilmektedir…

    Rûhî gerilime sebep olan bu tür rahatsızlıkların, insanda beden rahat¬sızlıklarına yol açtığını da görmekteyiz. Örnek olarak kas, adale gerilimine bağ¬lı gerilim, baş, sırt ve bel ağrıları, çok defa rûhî gerilim kaynaklıdır.

    Tıpta «Psikosomatik Hastalıklar» başlığı altında ifade edilen bir bölüm vardır ki bu tür rahatsızlıklar psikolojik gerilimlerin sonucunda ortaya çıkar. Bunlar arasında mide-onikiparmak ül¬serlerinden tutun da kroner spazm ve enfarktüs gibi kalp hastalıkları, sedef gibi cilt hastalıkları ve daha birçok has¬talık sayılabilir.

    Yukarıda birkaç örneğini verdiğimiz bedenî hastalıkların kökeninde rûhî gerilimlerin varlığı ortaya çıkar. Tabiî ki bunların te¬davisi rûhî kaynaklı olmalıdır. Şu yaşadığımız modern çağda Dünya Sağlık Teşkilâtı’nın tarifiyle; «Vü¬cut sıhhati, beden ve rûhun sağlık¬lı olması»dır. Gelelim bu konudaki Kur’ân’ın yüce âyetlerine:

    “İyi bilin ki kalpler, ancak Allâh’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 28)Allah Teâlâ, Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’ı topraktan yaratıp, azim bir yaratılışla, insan kıvamın¬da onu şekillendirdikten sonra ken¬di ruhundan nefh etmiş (üflemiş) ve meleklere hitaben:

    “Onu düzenlediğim (insan şek¬line koyduğum) ve ona rûhumdan nefh ettiğim (üflediğim) zaman, hemen ona secdeye kapanın!” bu¬yurmuştur. (Hicr Sûresi, 29)

    İşte bu ruh ile hayat ve canlılığı¬mız idâme olmuş, bu rûhun kabzedil¬mesiyle ceset durumuna getirilmişiz¬dir. Ve yine âhirette bu ruh ile hesaba çekileceğimiz bilinen bir gerçektir.
    Tabiîdir ki, Allah Teâlâ; rûhun korunması, huzuru ve sükûnete ermesinin, kendisini tanımakla, zâtını zikir (anma) ve tesbih ile şânını yüceltmekle mümkün olaca¬ğını bildirmiştir:

    “Ey îman edenler, Allâh’ı çok¬ça zikredin (anın) ve O’nu sabah akşam tesbih edin! (Sübhânallah lâfzıyla O’nu noksanlıklardan tenzih edip yüceltin!)” (Ahzab, 41-42)

    Yine bir başka âyet-i kerîmede:

    “Öyle ise siz Ben’i zikredin (anın) Ben de sizi zikredeyim (ana¬yım.) Bana şükredin, sakın Bana küfrân-ı nimet (nankörlük) etme¬yin!” (Bakara, 152)

    Zikir; mânâ itibarıyla Kur’ân ve namaz mânâsını taşıdığı gibi Allah Teâlâ’dan bir an bile gafil ol¬mamak kaydıyla O’nu zikr-i kesîr ile (O’nu çokça anmakla), O’nu tesbih ile (şânını yüceltmekle) hu¬zurda bulunmaktır…

    İnsanlarda bu huzur hâli Allâh’a kalbî yakınlığı bulunanla¬rın hâlidir. İşte burada Yunus ve Mevlânâ’ların ruh hâli tahayyül edilecek olursa Yunus’un; «Yara¬tılanı hoş gör, Yaratan’dan ötürü» sözüyle ne âlî, yüksek ruh hâlini taşıdığı;

    Mevlânâ’ya da, ölüm gibi insana soğuk görünen bir ger¬çeğin «Şeb-i Arûs: Düğün gece¬si» şeklinde görünmesi, rûhunun Allah ile yakınlığının, huzur ve mutmain oluşunun bir ifadesidir.

    “Gönüller ancak Allâh’ı anmakla huzur bulur.” Bu huzur hâliyle in¬san rûhu yükseklerde olup her tür¬lü gerilimden uzak, rahat, âsûde, huzur ve itmi’nan içindedir. Yuka¬rıda temas ettiğimiz rûhî hastalık¬ların tıbbî tedavisi yanında mutlak ve gerçek tedavisinin ancak Allâh’ı -celle celâlühû- anmak, O’nun şânını yüceltmek, O’na sığınmak, dua ve O’ndan yardım dilemekle mümkün olduğunu kesinlikle bil¬mek lâzımdır.


    Yazar Dr. Naif ÖZKUL

    mhmt bunu beğendi.
  2. Alt 02-09-2008, 02:19 #2
    mhmt Mesajlar: 904
    Blog Başlıkları: 3
    kardeş elinize sağlık yazı için..

    peki, anlatmak istediklerinizi anlatamadığınızda ya da anlatmak istedikleriniz anlaşılmadığında ne yapmak lazımdır sizce.. ??

    kopukluklar nasıl giderilir..?? insanlar neden bile bile, içinden gelenin tersi söyler.. içinden gelen beyaz iken neden siyah der dilleri.. bu farklılık nedendir.. kibir mi?

    peki, kibir (büyüklenme) ya da gurur (içine sindirememe) sizce hangi mantıkla söylenir.. nefisten midir, yoksa fıtrattan mı dır?
    ................

    not:yazıyı kalınlaştırırsanız daha rahat okunur diye düşünüyorum..

    yukardaki sorular kişisel fikirler, farklı bakış açısına sahip olabilme için sorulmuştur..
    karmaşık ruh halleri..: ((

    selametle..

    beyza ve N u M a N bunu beğendiler.
Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.