Bir akşam televizyonlarınızı açtığınızda şöyle bir manzara ile karşılaştığınızı hayal edin, ben biraz hayalciyim, hep güzel şeyler hayal ederim:
Türkiye’nin en çok izlenen televizyon kanallarından hangisini açsanız, bir birine benzer şu sahnelerle karşılaşsanız; başta üst düzey yargı mensupları olmak üzere bir çok yetkilinin bir basın toplantısı düzenlediğini ve şunları söylediğine şahit olsanız:



“Sevgili vatandaşlar! Öncelikle, suçsuz bir şekilde yanlışlıkla Uğur Mumcu’nun katil zanlıları olarak yıllardır cezaevinde yatmakta olan kişilerden ve yakınlarından özür diliyoruz. Çünkü, yapılan çalışmalar neticesinde onların katil olmadıkları anlaşılmış, gerçek katiller ortaya çıkarılmış ve şu anda yakalanıp adalete teslim edilmişler, suçlarını da itiraf etmişlerdir.”



Bir başka önemli televizyon kanalını açtığınızda yine önemli bir yargı mensubunun şunları söylediğini görüyorsunuz:

“Sevgili vatandaşlar ve saygıdeğer basın mensupları! Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Çetin Emeç’in katilleri olarak yıllardır cezaevinde yatmakta olan kişilerden ve yakınlarından özür diliyoruz. Yapılan son çalışmalar neticesinde cezaevinde yatan bu kişilerin katil olmadıkları anlaşılmış, gerçek katiller bir bir tespit edilmişler ve yapılan operasyonlarda ele geçirilmişlerdir. Şu anda yargılanmakta olan çete mensuplarıyla ilişkileri araştırılmaktadır…”



Yine bir başka önemli televizyon kanalında emniyet genel müdürünün kalabalık bir basın ordusu karşısına çıktığını, Danıştay cinayetinin, Cumhuriyet Gazetesinin bombalanma olaylarının ve daha bir çok suçun Ergenekon Çetesi tarafından gerçekleştirildiğinin kesin olarak ortaya çıktığını, sanıkların suçlarını açıkça itiraf ettiklerini… Üzeyir Garih’in gerçek katilinin yıllardır cezaevinde yatmakta olan Yener Yenmez olmadığını, gerçek katillerin şu anda yakalandıklarını…”



Gelelim hayalimizin ikinci ve önemli bölümüne:

Bir de bakıyorsunuz ki, söz konusu açıklamalardan sonra, bu defa bütün kanalların aynı anda ortak olarak verdiği çok daha büyük bir basın toplantısı. Başta medya temsilcileri olmak üzere İslam’a ve Müslümanlara düşmanlıkta başı çeken kim varsa, aklınıza kim geliyorsa hepsi de orada. İçlerinden birisini basın sözcüsü olarak seçmişler, o konuşuyor, diğer herkes başlarını öne eğmişler diniliyorlar:


“Sevgili vatandaşlar! Hepinizin huzurunda sizlerden, ve özellikle dindar Müslümanlardan çok çok özür diliyoruz!”


“Biraz önce bütün televizyon kanallarında da izlediğiniz üzere, yıllardır gizlemeye çalıştığımız bir çok sır şimdi açığa çıkmış durumdadır. Başta Uğur Mumcu olmak üzere, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Necip Hablemitoğlu, Mustafa Yücel Özbilgen ve bir çok kişinin katilleri Müslümanlar değildi. Onların hepsini de biz öldürtmüştük ve suçu Müslümanların üzerine yıkmıştık. Böylece aramızdaki bazı meselelerden dolayı bu kişilerden kurtulmuştuk ve en önemlisi, İslam’ın güçlenip gelişmesinin önünü kesmeyi hesap etmiştik.

“Günden güne Türkiye’nin egemenliği elimizden gidiyordu, her şeyi kaybediyorduk”

“Dindarlar bütün alanlarda ilerliyorlardı, ülkeyi ele geçiriyorlardı.”

“Okullarda, üniversitelerde, ticarette, sanayide, kültürde ve siyasette hep öne geçmişlerdi. Bu sahaların hiç birinde onlarla asla yarışamaz duruma gelmiştik…”

“Bu durumda yapabileceğimiz tek şey, laik düşünceye mensup meşhurları öldürüp suçu onların üzerine atmak, toplumu onların aleyhine kışkırtmaktı…”

“Ve, hatırlayacağınız gibi, söz konusu cinayetlerin peşinden bütün ülkeyi Müslümanlar aleyhine galeyana getirdik, sokaklara döktük!”

“Günlerce süren yürüyüşler düzenledik, bitmek tükenmek bilmeyen toplantılar yaptık!”

“Siyasetten ve önemli bütün köşe başlarından kovduk uzaklaştırdık”

“Yeşil sermaye damgası vurduk, ticaretlerini durdurduk, sanayilerine el koyduk!”

“Ekranlardan höykürdük, gazete sayfalarından üzerlerine pislikler saçtık!”

“Azıp kudurduk, nerede gördüysek saldırdık, evlerinden dışarı çıkamaz hale getirdik!”

“Analarından emdikleri sütü fitil fitil burunlarından getirdik!”

“Evlerini başlarına yıktık, dünyalarını dar ettik!”

“Nerede, ne zaman ağzımızı açtıysak, ilk önce İslam’a ve Müslümanlara saldırdık!”

“Allah affetsin bizi, Kahrolsun Şeriat” diye ürüdük, havladık”

“Mollalar İran’a” dedik zırladık durduk.”

“Başörtülüler Suudi Arabistan’a” diye salyalarımızı akıttık…”

“Evet, bütün bunları yapan bizdik! Şimdi herkesten ve özellikle Müslümanlardan özür diliyoruz…”

Ne diyorsunuz, bütün bunlar boş bir hayal mi sizce, gerçekleşmesi mümkün olmayan saf bir beklenti mi?

Suçlular ve işledikleri suçlar aynen böyle şüphe götürmez bir şekilde açığa çıksa bile, mahkemelerce hükme bağlansa bile, senin bu hayal ettiğin sahnenin gerçekleşmesi, onların bu şekilde itiraf etmeleri mümkün değil mi diyorsunuz?

Tam bu şekilde olmasa bile, buna denk düşecek şekilde Rabbimin bunları gerçekleştireceği günlerin geleceğine inanıyorum.

Haydin diyelim ki ben yanıldım. Söyleyin Allah aşkına, Mahkeme-i Kübra’da da mı gerçekleşmeyecek bu sahne?


Bir Gün Özür Dileyecekler


Tarih : 28.12.2008