Muhterem Mehmet Kırkıncı Hocaefendi “Hayatım-Hatıralarım” isimli kitabında diyor ki: “1960 İhtilal’inden sonra Risale-i Nur’un fütuhatını engellemek isteyen gizli komiteler Risale-i Nur’a karşı sahte bir broşür neşrettiler.
Kendilerine kimsenin inanmayacağını bildikleri için bu broşürü, son Osmanlı Şeyhülislam’ı Mustafa Sabri Efendi’ye izafe ettiler. Güya Mustafa Sabri Efendi böyle bir broşür hazırlamış ve ölümünden sonra yayımlanmasını vasiyet etmişti. Bu uydurma broşürde, Risale-i Nur hizmeti yeni bir mezhep gibi takdim ediliyor ve zihinleri bulandırmak için Nur hizmeti bir ırkçılık hareketi gibi gösterilmeye çalışılıyordu. Bunun için bu broşüre ‘Tuhfetü’r-Reddiye alâ Mezhebi’l-Saîd-i Kürdiye’ adını vermişlerdi. Broşürde en çok tenkit ettikleri kısımlar, Nur talebelerinin Üstad hakkında yazdıkları şiirlerdi. İşin enteresan tarafı bu şiirlerin yer aldığı Tarihçe-i Hayat adlı eser 1957’de basılmıştı. Mustafa Sabri ise 1952 yılında Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Hatta bu broşürün yayılması ve kabul görmesi için aynı zihniyet muhterem Osman Demirci hocamızın da içinde bulunduğu bir grup merkez vâizini Ankara’ya celp ederek 45 günlük bir kursa tâbi tutmuşlar; fakat çağrılan muhterem hocaefendilerden gereken cevabı almışlardı. Zübeyir Gündüzalp ağabey, bu broşüre karşı bir cevap hazırlanmasını zarurî görmüştü. Bu maksatla benden de bir yazı yazmamı istedi. İstenen yazıyı kaleme aldım ve Zübeyir ağabeye gönderdim. (Hazırlanan) Broşürün masraflarını Nur talebeleri karşıladılar ve cevabî broşürümüz memleketin en ücra köşelerine kadar ulaştırıldı. Hamd olsun bu broşürü, bütün iftiraları çürüttüğü gibi Nur düşmanlarının gayeleri hilafına Nur’un daha çok inkişafına vesile oldu.”

Görüldüğü üzere o zaman, o zamanki iman ve Kur’an hizmetini söndürmek için, devlet düşmanlığından tutun da devletin temellerini dinî esaslara göre düzenlemeye, hatta bölücülüğe hatta Kürtçülüğe varıncaya kadar olmayacak kulplar taktılar, kanunlarla hiçbir şey elde edemeyeceklerini görünce bu sefer, dindarları hatta devletin bir kurumu olan Diyanet İşleri’ni bu hususta bir maşa gibi kullanmaya kalktılar. Fakat cevaplarını aldılar. Şimdi de bütün kozlarını kullandıktan sonra, yalanlar ve iftiralar ile yeni bir taarruz planı hazırladılar, maalesef bu sefer hasetleri imanlarının önüne geçmiş bazı grupları maşa olarak kullanmaya kalkıyorlar. Aslında plan pek büyük. Yani bunu sadece Türkiye’de uygulamaya koymadılar. Bilakis Avrupa’da yaşayan bütün Müslümanları da içine alacak bir alanda çalışıyorlar.

Planın başındakilerin niçin yaptıkları belli de fakat buna âlet olanlara ne demeli? Daha önce bazı dergi ve kitaplarla bazı cemaatlerin camilerinde ve herhangi bir caminin kapısında bazıları bu menfur emellere hizmet ettiler. Mağdurlardan hiçbir karşılık verilmeyince, haksızlığa tahammül edemeyen insaflı kimselerin tepkileri oldu. Hatta başı açık bir kadın cami önünde böyle bir iftirayı seslendirip dergi dağıtmaya kalkışana “Utanmıyor musun? Sen böyle mübarek bir insana bu sözleri nasıl söyleyebilirsin. Bu iftira bir Müslüman’a yakışır mı? Hem de cami kapısında.” diyerek terslemiş hatta elinden dergileri alıp yırtıp parçalayarak çöpe atmıştır.

Gizli plan aslında Müslümanları birbirine düşürüp, birbirleriyle uğraşırken karşıdan gülerek seyretmekti. Ama mazlum ve mağdurlar çok basiretli oldukları için planın ne kadar sinsi ve derinden olduğunu biliyor ve Allah’a havale ediyorlar. Ama Allah bunlara râzı olmaz. Gayretullaha dokununca da neler olacağı hiç bilinemez.

Abdullah Aymaz