MUHAKEME.NET FORUMU
Ana Sayfa
Portal
Kisayol Linkler
Yeni Mesajlar:
Bugünkü Mesajlar
Konulari okundu isaretle
Bugünün son aktiviteleri
Kendi aktivite akisina bak
Forum
Forum
Quick Links
Yeni Mesajlar
Bugünkü Mesajlar
Konulari Okundu Isaretle
Bugünün Son Aktiviteleri
Galeri
Bilgi Yarismasi
Bilgi Yarismasi
Hizli Linkler
Bilgi Yarismasi
Çözdügüm Sorular
Liderler
Rekor Salonu
Oyun Oyna
Ruh Haliniz
Günlükler
Üyeler
Üyeler
Hizli Linkler
Kayitli Üyeler
Çevrimiçi Üyeler
Yöneticiler
Son Aktiviteler
Fotograf Galerisi
Gözat
Üye Albümleri
Forum Videolari
Forum Resimleri
Düsünce Meclisi
Albümlerim
Soru - Cevap
Sözlügümüz
Eglence Forumu
Giriş
Şifremi unuttum?
Şifremi unuttum?
Üye ol
Üye ol
Muhakeme
Portal
Forum
Akademik mevzuular
>
Tarih Bölümü
>
Islam Tarihi
>
A'dan Z'ye Osmanlı Devleti
>
Konu Cevaplama Paneli
Değerlendirme
İsterseniz bu Konuyu buradan değerlendirebilirsiniz.
Puanla degerlendir
10- Puan ver
9 - Puan ver
8 - Puan ver
7 - Puan ver
6 - Puan ver
5 - Puan ver
4 - Puan ver
3 - Puan ver
2 - Puan ver
1 - Puan ver
Konuyu Yanıtla
A'dan Z'ye Osmanlı Devleti
konusuna gelişmiş panelde (zengin editör) yanıt.
Kullanıcı isminiz:
Giriş yapmak için Buraya tıklayın
JavaScript is required for human verification.
[QUOTE=beyza;37456][SIZE=4]TIMAR SISTEMININ TEKÂMÜLÜ Osmanlilarda Osman Gazi ile baslayan timar sistemi Yildirim Bâyezid zamaninda Timur'la yapilan savastan dolayi bir duraklama devresine girmisti. Bu hâl Fâtih devrine kadar tesirini göstermistir. Fâtih Sultan Mehmed devletin artan ihtiyaçlarina uygun olarak devlet teskilâtini tanzim etmek ve bu arada timar sistemini gelistirmek için yeni kanunlar çikarmistir. Nitekim o timar sisteminin düzenlenmesi timar topraklarinin arttirilmasi ve aksakliklarin giderilmesi konusunda önemli yeniliklerde bulunmustu. Onun aslinda devlete ait olup çesitli yollarla devletin elinden çikarak mülk veya vakif haline gelmis olan topraklan tekrar mîrî haline getirmesi operasyonu meshurdur. Bu dönemde bütün vakif ve mülkler gözden geçirilerek 20.000'den fazla köy ve mezra vakif veya mülk olmaktan çikarilip sipahilere dagitilmistir. II. Bâyezid (1481-1512) zamaninda timar teskilâtinda pek büyük bir degisiklik yapilmadi. Yavuz Sultan Selim (1512-1520) devrinde timar sistemi mükemmel bir sekilde islenmis sipahî ve "cebelû"lerin miktari 1514 yilinda 140 bin kisiyi bulmustu. Timar teskilâti Kanunî Sultan Süleyman devrinde tekâmülünün zirvesine ulasmistir. Kanunî'nin timarlarla ilgili fermanlari bu hususta çok açik birer delil teskil etmektedirler. Keza bu dönemdeki timar sayisindan ve "cebelû" miktarindan da haberdar bulunmaktayiz. Nitekim Kanunî zamaninda irili ufakli 37521 timar vardi. Bunlardan 6620 Rumeli 2614 Anadolu 419 Haleb ve Sam vilâyetlerinde bulunuyordu. Bunlardan 9653'ü kale muhafiz timari geriye kalan 27868'i ise tamamiyle eskinci timari idi. Bahis mevzu 27868 eskinci timari sahiplerinin harbe beraber götürmek mecburiyetinde olduklari "cebelû" (veya cebelî) denilen silâhli ve zirhli askerlerle 70-80 bin kisilik atli bir timarli sipahî ordusu teskil ettikleri tahmin edilmektedir. Padisahin hassa ordusu demek olan Istanbul'daki KapiKulu Ocaklarinin bu devirdeki mevcudu ise henüz 27 bin civarinda idi. Kanunî zamaninda bütün müesseseler gibi dirlik (timar) sistemi de tekâmülünün zirvesine ulasmistir. Bu dönemdeki timarli asker sayisinin yukanda verilenden daha fazla oldugu ve bunun 200 bin civarinda bulundugu da söylenmektedir. Osmanli toprak düzeninde dirlikler üç kisma ayriliyordu. Bunlar: a) Has: Padisah vezir ve ileri gelen devlet adamlarina tahsis edilip senelik hâsilati 100 bin akçadan fazla olan yerlere (dirliklere) denirdi. Her has sahibi gelirinin her bes bin akçasi için bütün masraflari kendisine ait olmak üzere bir "cebelû" yetistirmek ve beraberinde harbe götürmek mecburiyetindeydi. Haslar irsî degildir. b) Zeâmet: Senelik hâsilati 20-100 bin akça arasinda degisen dirliklerdir. Bu gelirin 20 bin akçasi kiliç hakki oldugundan zeâmet sahibi bunun disinda kalan her bes bin akça için bir "cebelî"yi yetistirmek ve harbe götürmek zorundaydi. Zeâmetler devlet merkezinde bulunan hazine ve timar defterdarlarina zeâmet kethüdalarina sancaklardaki alay-beyine kale dizdarlarina kapicibasilara hâcegan-i divan-i hümâyuna ve müteferrikalara tevcih olunurdu. Bunlarin büyük bir suçu görülmedikçe zeâmetleri ellerinden alinmazdi. c) Timar: En küçük kategoriyi teskil eden ve senelik geliri 3.000-20.000 akça arasinda olan dirliklerdir. Bu dirlikte cinslerine göre kiliç hakki degismektedir. Nitekim Rumeli'de bulunan Budin Bosna Timasvar beylerbeyliklerindeki 6000'lik tezkireli timarlarin kiliçlari 3'er bindir. Anadolu Karaman Maras Rum Diyarbekir Erzurum Haleb Sam Bagdad ve Kibris eyâletlerindeki tezkireli timarlarin kiliçlan ise 2 bindir. Kiliç hakkinin disinda kalan her üç bin akça için timar sâhibi bir "cebelî" yetistirmek zorundadir. Osmanli toprak rejiminde her dirligin çekirdegini teskil eden ve "kiliç" adi verilen bir kisim vardir. Timarlar kiliç tâbir edilen ve hiç degismeyen bir çekirdek kismi ile bu kisma zamanla ilâve edilmis olan hisselerden tesekkül eder. Timarlarin bulundugu yer ve durumuna göre farklilik arz eden her "kiliç"a bir timar sahibinin tayin edilmis olmasi lâzimdir. Bir kiliç yerine iki kisi tayin edilemez. Bu her sancaktaki zeâmet ve timarlarin büyüklü-küçüklü dagilis seklinin ve kadro mevcutlarinin ayni kalmasini temin için bas vurulmus bir çaredir. TIMAR ÇESITLERI Osmanli toprak düzeninde timarlari siniflandirmak güç ve ince bir is olmakla birlikte onlari tiplerine göre birkaç kisma ayirabiliriz. Bunlar: 1. Timar arazisinin mülk olarak verilip verilmemesine göre: a) Mülk timarlar: Anadolu'nun bazi vilâyetlerinde mevcud olan bu tip timar sâhipleri sefer aninda yerlerine "cebelû"lerini gönderebiliyor kendileri ise sefere istirak etmeyebiliyorlardi. Bu mükellefiyetini yerine getirmeyen timar sahibinin bir yillik geliri hazine tarafindan alinirdi. Fakat timar baskasina verilmezdi. Ölümü halinde ogluna yoksa diger mirasçilarina kalirdi. b) Mülk olmayan timarlar: Bunlar hizmet mukabili vâridatinin bir kisminin tahsisi suretiyle verilen timarlardir ki Osmanli timarlarinin çogu bu nevi'dendir. 2. Timar sahiplerinin gördügü islere göre: a) Eskinci timarlari: Bunlarin sahipleri alay beyinin sancagi altinda sefere eserler (giderler). "Cebelî"leri ile birlikte sefere gitmek zorunda olan bu tip timarlarin mutasarriflari sefere esmedikleri zaman timarlan ellerinden alinirdi. Osmanli toprak sisteminde bu nevi'den olan timarlar çogunlukta idi. b) Mustahfiz timarlari: Bu timarlarin sahipleri mensubu bulunduklari kale muhafazasinda bulunurlardi. c) Hizmet timarlari: Bâzi serhadlerde bulunan câmilerin imâmet ve hitâbetinde bulunanlar ile saraya hizmet edenlere verilen timarlardir. 3. Verilis sekillerine göre: Timarlarin beylerbeyi tarafindan veya Istanbul'dan verilmesine göre siniflandirilmasi ile ilgilidir. Buna göre timarlar ikiye ayrilmaktadir: a) Tezkireli: Beylerbeyilerin bir tezkire ile devlet merkezine teklif ettikleri timarlara bu isim verilirdi. b) Tezkiresiz: Beylerbeyilerin kendi beratlari ile verdikleri timarlara da tezkiresiz adi verilir. Küçük timarlarin dagitilmasinda beylerbeyilerin selâhiyetleri büyüktü. Muhtelif eyâletlerde degisik baremlerde olmak üzere defter yazilari belirli bir rakamin altinda olan timarlarin sahiplerini beylerbeyiler kendi tugralarini tasiyan beratlarla dogrudan dogruya tâyin edebiliyorlardi. Daha büyük bir gelir saglayan timarlarda ise beylerbeyi o timara hak kazanmis olan sipahinin eline bir "tezkire" vererek tâyinini devlet merkezine teklif eder. Bu sipahinin berati devlet merkezinden verilirdi. Beylerbeyinden böyle bir tezkire alan sipahî Istanbul'a giderek 6 ay içinde beratini almak zorunda idi. Aksi takdirde timarinin gelirinden faydalanamazdi. Dogrudan dogruya beylerbeyi tarafindan verilen tezkiresiz timarlarin defter geliri düsüktür. Bunlarin en büyügü Rumeli'deki eyâletlerle (Budin Bosna Timasvar vs.) Sam Haleb Diyarbekir Erzurum ve Bagdad bölgelerinde 6000 Anadolu ve Kibris eyâletlerinde 5000 Karaman Zülkadiriye ve Rum eyâletlerinde de 3000 akçalik geliri olan timarlardir. Osmanli timar sisteminde dikkat edilen hususlardan biri de tezkireli timarlarin bozulup tezkiresiz hâle getirilemeyisidir. 4. Malî durumlarina göre: a) Serbest timarlar: Timar sahibinin "resm-i arûs" "resm-i tapu" "kislak" "yaylak" "cürüm cinayet" vs. gibi vergileri alma hakkina sahip bulundugu timarlardir (dirliklerdir). Bunlar vezir beylerbeyi sancakbeyi nisanci defterdar divan kâtipleri çavuslar çeribasilari sübasilar ve dizdarlar gibi yüksek rütbeli idare âmirleri ile memur ve askerlerin has ve zeâmetleridir. Bunlar bazi imtiyazlara sahiptirler. b) Serbest olmayan timarlar: Böyle bir timari tasarruf eden sipahînin serbest timar tasarruf eden gibi bir yetkisi yoktur. Onun için yukarida adi geçen vergileri kendi nâm ve hesabina alamaz. Çesitli yönleri ile tedkik ettigimiz timar sisteminin geçirmis oldugu merhaleler ile farkli sebeblere bagli olarak aldiklari degisik isimleri gördük. Beldiceanu kendine göre ve özellikle timar tasarruf eden kimselere göre ayri bir siniflandirma yapmaktadir. TIMAR SISTEMININ BOZULMASI VE ORTADAN KALKMASI Kanunî Sultan Süleyman devrinde tekâmülünün zirvesine erisen timar sistemi bu pâdisahin ölümünden sonra bozulma temâyülü göstermeye baslamis olacaktir. Koçi Bey (? 1640) 992 (1584) tarihine kadar timarlarin kiliç ehli elinde ve ocakzâdelerde bulundugunu bu sinifa yabanci ve kötü kisilerin girmedigini keza timarlarin büyükler ile âyânin sepetine de girmedigini belirterek o ana kadar bir bozulma belirtisi görülmedigine isaret eder. Fakat XVI. asrin sonlarina dogru timarlarin iltizam usûlü ile verilmesi bunun neticesinde mültezimlerin fazla kâr saglayabilmeleri için reâyâya haksizliklarda bulunmalari bozulmanin baslangici sayilmaktadir. III. Murad (1574-1595) devrinde bozulma emâreleri daha belirgin bir sekil almisti. Zira bu devrede eski kanunlara riayet edilmeyerek çesitli yollardan timar sahibi olan kimseler türedi. Bununla ilgili olarak Koçi Bey "bosalan timar ve zeâmetler de eski kanunlara aykiri olarak Istanbul tarafindan verilmeye baslandi. Ileri gelenler ve vükelâ bosalan yerleri adamlarina ve akrabalarina verip Islâm memleketinde olan timar ve zeâmetin seçmelerini ser'-i serife ve yüksek kanuna aykiri olarak kimini mülk olarak kimini vakif olarak kimini vücudu sihhatta olan kimselere emeklilik olarak verip bütün zeâmet ve timar ileri gelenlerin yemligi oldu. Bu bozukluklar devletin en secaatli güçlü san ve sevkete sebep olan askerinin harap olmasina sebep oldu. Halbuki parali asker asagi tabaka halkindan devsirilirse hiç bir yararligi olmaz. Aksine bunlar baris günlerinde azginlik ve isyana sebep olup ser aleti olduklarindan epeyce zamandan beri taskinligin ardi arkasi kesilmemektedir. Bu beylerbeyliklerinde ve sancakbeyliklerinde vezirlerin agalarin müteferrika çavus ve kâtipler zümresinde dilsiz cüce taifesinde padisah nedimlerinde bölük halkinin ileri gelenlerinde bir çok timar ve zeametler olup kimi hizmetkârlari üzerine kimi azadsiz kullan üzerine berat çikarmislardir. Nâm adamlarinin olup mahsûlü kendileri yerler. Içlerinde öyleleri vardir ki yirmiotuz belki kirkelli kadar zeâmet ve timari bu yoldan alip ürününü kendileri yeyip sefer-i hümâyun olunca cebe ve cevsen yerine aba ve kebe giydirip birer semerli beygir ile sefere gönderirler. Kendileri evlerinde zevk ve safâ seyir ve sohbette olurlar" diyerek bozulmanin sebep ve sekillerini göstermeye çalismistir. Iltizam usûlünün dogmasi timarlarin akraba ile yakinlara dagitilmasi ve rüsvetin ortaya çikmasi sonucu timar sahiplerinin askere gitmemesi üzerine bas gösteren bozulmanin sebeplerini söyle siralayabiliriz: a) Merkezî devlet bürolarinda timar kayitlarinin son derece karisik bir hâle düsmesi. Timar sahiplerinin seferlerde yapilmasi gerekli yoklamalarinin türlü tesirler altinda iyi bir sekilde yapilamamasi ve bu yoklamalarin daha sonraki timar dagitimi için iyice muhafaza edilmemesi. b) Bos kalan timarlarin istihkak sahiplerine verilmesi yerine bir kenara ayrilarak (sepete konarak) çesitli hileli yollarla bazi nüfûzlu kisilerin adamlarina verilmesi. c) Is adami vasfindaki yeni timar sahipleri sefer zahmetinden baç ve can korkusundan halas olup safâ ve huzur içinde kâr ve kazançlari ile mesgul olabilmek için harp zamanlarinda timarlarini bir takim aracilara seferden dönüste bu timarlardan eski sahipleri lehine feragat etmek sartiyle devir ve tahvil ettirmenin yolunu bulmakta idiler. Görüldügü gibi timar sisteminde reâyâ sipahi ve devlet olmak üzere üç temel taraf bulunmaktadir. Bunlarin birbirlerine karsi nasil davranmalari gerektigi kanunnâme adaletnâme ve zaman zaman isdar edilen fermanlarla tesbit edilmisti. Bununla beraber bu üçlünün bazan birbirlerine karsi olan yanlis davranislari Osmanli sosyoekonomik tarihinin en önemli konusu olmustur. Bilindigi gibi dirlik sisteminde devlet arazinin rakabesine yani çiplak mülkiyetine sahiptir. Sâhib-i arz veya timar sahibi adiyla da anilan sipahi ise devlete ait araziyi isleten devletin reâyâdan alacagi vergileri toplayan kimsedir. Sipahi topladigi bu paralarin bir kismini kendine ayirmakta kalan kismi ile asker besleyip bu askerlerle birlikte seferlere istirak etmektedir. Bu durumu ile sipahi mîrî topragi isleyen bir devlet memurudur. Bu bakimdan reâyâ üzerinde herhangi bir tasarruf yetkisi bulunmamaktadir. O sorumlulugu altinda bulunan topraklarda devletin otoritesini temsil etmektedir. Reâyâ ise üzerinde yasadigi topraklan isleyip bunlarin vergisini devlet adina sipahiye vermek zorundadir. O asirlarda halkin elinde nakit para pek fazla bulunmadigindan vergileri aynî (mahsûl) olarak öderlerdi. Reâyâ bu mahsulü teslim etmek üzere kendisine en yakin pazara götürmek zorunda idi. Sipahi reâyânin bunu daha uzaktaki pazara götürmesini isteyemezdi. Bundan baska reâyâya eziyet edilmesine maddî ve manevî külfet yüklenmesine (angarya) izin verilmezdi. Devlet sipahi reâyâ üçlüsünün statüleri ve karsilikli mükellefiyetleri "Tahrir Defterleri"nin basinda yer alan sancak kanunnâmelerinde genis ve etrafli bir sekilde belirlenmistir. Ayrica siyasetnâme nevinden olan eserlerde devletin bekasinin reâyâ ile mümkün oldugu ifade edilmektedir. Nitekim Kâtib Çelebi (Düsturu'l-Amel li Islahi'l-Halel Istanbul 1280 s. 124) söyle demektedir: "Evvela reâyâ ve berâyâ selâtin ve ümerâya vediat-i ilâhiye oldugundan gayri La mülke illâ bi'rricâl velâ ricâle illâ bi's-seyf velâ seyfe illâ bi'l-mal velâ mâle illâ bi'rraiyye velâ raiyye illâ bi'l-adl." Farkli sebeplere bagli olarak bozulmaya yüz tutan timar sisteminin islahi için çesitli tedbirlere bas vurulmus olmakla beraber bu gidisin önü bir türlü alinamamistir. Kurulusundan beri Osmanli Devleti'nin ekonomik sosyal ve askerî tarihinde büyük bir rol oynayarak önemli bir hizmet ifa etmis olan timar rejimi birkaç asirdan beri buhranlar içinde geçen hayatinin son safhasinda sessiz sedasiz bir sekilde ve herhangi bir sarsintiya sebep olmadan ortadan kalkti. Tarihe mal olmasi çesitli safhalar geçiren bu sistemin ilk tatbikati 1703 senesinde Girit adasinda basladi. Ülkenin diger mintikalarindaki timarlar ise 1812 yilindan itibaren mahlul oldukça (bosaldikça) baskasina verilmemeye baslandi. Bu uygulama ile timar sahiplerinin sayisi gittikçe azalmaya yüz tuttu. Nihayet Yeniçeri Ocagi'nin lagv edilmesi ile muntazam ve disiplinli bir askerî sinif vücuda getirildikten sonra intizamlarini büsbütün kaybetmis olan timar sahiplerinin de eskiden oldugu gibi kendi hallerine birakilmasi uygun görülmedi. Bu sebeple H. 1263 (M. 1848) senesinde bütün timar sahipleri kaydi hayat sartiyla ve yarim timar bedeli ile emekliye sevk edilerek timar sistemine son verildi. [/SIZE][/QUOTE]
Trackback:
Send Trackbacks to (Separate multiple URLs with spaces) :
Diğer Seçenekler
Diğer Ayarlar
Linkleri otomatikmen URL´e cevir
Automatically retrieve titles from external links